1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

49 Yıl önce söylenmiş, bugün söylenemiyor...

1969 seçimlerinden sonra kurulan Süleyman Demirel hükümeti, 12 Mart 1971 muhtırasıyla istifa eder.
Pof Dr Nihat Erim Başbakanlığa atanır.
1. Erim kabinesi kısa sürede oluşur ve hükümet programını açıklar.

***

Dün kütüphaneyi karıştırırken elimize, Eskişehir Sanayi Odasının kurucusu Mümtaz Zeytinoğlu anısına, o yıllarda bastırılmış olan bir kitap geçti.
Kitabın bir yerinde, muhtıra sonrası kurulan Erim hükümetinin hükümet programına karşı Eskişehir Sanayi Odası tarafından hazırlanıp sunulan bir rapor dikkatimizi çekti.
Söz konusu rapor şu sözlerle başlıyor:
"Ekonominin ve Sanayinin yaşamı kesintisizdir. Bu nedenle savaş zamanı dahil, en olağanüstü günlerde bile ekonominin ve sanayinin sorunlarına yoğun biçimde eğilmek gerekir. özel zamanlarda ekonomi daha fazla ilgi ister. Hükümet olarak göreviniz bu ilgiyi göstermektir."

***

Aynı raporda ayrıca, hükümet programında yer alan maddelere karşı tek tek düşünceler dile getirilmiş.
örneğin Milli Eğitim alanı ile ilgili şu söylenmiş:
-"Köy Enstitüleri modeli, Sanayi için gereken teknik eleman yetişmesinde uygun bir modeldir. Bunu göz ardı etmeyin"
Vergi ile ilgili de şöyle bir görüş yer almış:
-"Her türlü vergi kaybının önlenmesi gerekiyor. Sorun, vergi verenle vermeyen ve vermek istemeyenlerin sebep olduğu adaletsizliktir. Devlet kendi hakkını almasını beceremeyerek, namuslu olmayı zorlaştırıyor.”
Son olarak da raporda şöyle bir yorum dikkatimizi çekiyor:
-"Reform adı altında yalan yanlış uygulamalardan uzak durun. Bu hem zaman ham de para kaybettirecektir. Bundan sonra yapılacak olan gerçek reformları kimseyi inandıramazsınız"

***

Tam 49 yıl önce, bir şehrin Sanayi Odasının hükümet programına yönelik hazırladığı raporda yer alan uyarılar bunlar.
üstelik...
Muhtıra verilmiş. Asker destekli bir hükümet işbaşına gelmiş. Demokrasi rafa kalkmış. ülkeye korku, endişe ve belirsizlik hakim olmuş.
Sonuç olarak ülkede ortalık bildiğiniz allak bullak halde...
Bir şehrin bir odası bir rapor hazırlıyor( eminiz diğer şehirlerden de benzeri raporlar gelmiştir) ve raporun içinde hükümete neredeyse posta koymaya varan tavsiyeleri sıralıyor...
üstelik...
Korkmadan!
çekinmeden!
"Canımıza ot tıkarlar" diye endişe duymadan yazıyorlar bu raporu.

***

Aradan 49 yıl geçmiş. Dilek olay...
Bugün hiçbir oda çıkıp böyle bir rapor hazırlayamaz, hazırlayamıyor da.
Olsa olsa, hazırlanan raporlar övgü ile başlayıp, temenni ve rica ile biter.
Hiçbiri gerçekleri olduğu gibi söyleyemez.
Sanayisi, Ticareti,Borsası,Esnafı,,,
Bir tanesi de de çıkıp "Şu veriliyor dediğiniz kredileri alan bir Allahın kulu var mı acaba?" diye soramaz örneğin.
-"5 bin lira denilen ihtiyaç kredisinin 3 bin liradan fazlasını alan yok. Onu da alabilen şanslı insanlardan 30 tane evrak isteniyor" diye yakınamaz.
Esnaf kredisi için bankaya gidenlerden kefil istendiğini, borcu olanların daha bankaya girmesi ile çıkmasının bir olduğunu eleştiren olmaz, olamaz.
Olsa olsa…
övgü olur, beklenti olur, temenni olur.
Gerisi olmaz, olamaz!


.....


Dede Korkut parkına bir baksanız!


Salgın nedeniyle parklar kapalı.
İnsanların parklarda yürümesine, oturup dinlenmesine izin verilmiyor.
Doğru da bir karar.
Ancak…
Parkların kapalı olması, kendi haline bırakılmasını ve kaderine terk edilmesini gerektirmiyor.
Aksine…
Parkların kapalı olması, o parkların eksikliklerinin giderilmesi ve bakımlarının düzenli olarak yapılması için aranıp da bulunamayacak bir fırsat.
Galiba bu durum bir fırsat olarak görülmüyor olsa gerek Dede Korkut parkı adeta kendi haline terk edilmiş durumda.
Tartan pist çökmüş.
Otlar diz boyu uzamış.
Atılan çöpler, düşen yapraklar, kağıtlar şunlar bunlar öylece duruyor.
Hani diyoruz ki; hazır kimde de giremiyorken şu parka bir el atılsa.
Eksiklikleri giderilse.
Yarın normal yaşam başladığında bu park da insanlara hizmet etmeye hazır hale gelmiş olsa…
Umarız yapılır…
Aksi takdirde…
Bir süre sonra burası park olmaktan çıkacak…


.....


Allahın verdiği aklı kullanmamak için yemin edenler...


Gözümle görmesem kesinlikle inanmazdım.
Birinden duymuş olsam "Hadi ordan! Benimle kafa mı buluyorsun?" derdim.
Bir yerlerde okusam "Bu kadar da olmaz! İyi ki yalandan kimse ölmüyor?" diye dalga geçerdim.
Fakat...
Bizzat izledim, gözlerimle görüp, kulaklarımla duydum şimdi bahsedeceğim sokak röportajını.
Efendim sokak röportajında soru şu:
-"Orucu ilk hangi şehir açar?"
Kucağında çocuğu, gözünde güneş gözlüğü ve şık kıyafetleriyle bir hanımefendinin soruya verdiği yanıt: Hurma!
Hadi soruyu anlamadı, karıştırdı, hangi şehir açar lafını hangi şeyle açılır anladı falan diye düşünüyorsunuz ama nafile...
Kadın ısrar ediyor: "Ben yine de Hurma diyorum.”
İkinci vatandaş 20 yaşlarında bir genç.
Verdiği cevap: Konya...
-"Neden Konya?” diye soruyor röportajı yapan?
Genç bunu da cevaplıyor: "çünkü Mevlana orada"
Bisikletinin  üzerinde  duran 40 yaşlarında birine yöneltiliyor soru.
Verdiği cevap: İstanbul...
-"Neden İstanbul?" sorusuna ise gayet mantıklı bir cevap veriyor kendince: "çünkü Türkiye’nin en büyük şehri de onun için"
En son 30 yaşlarındaki bir şahsa uzatılıyor mikrofon.
Şahıs hiç düşünmeden veriyor cevabı: Adana...
-"Peki, neden Adana?" sorusuna verdiği cevap ise olağanüstü! "çünkü" diyor şahıs "Adananın plakası 01"
Hepsi o kadar emin ki verdiği cevaptan.
Hepsi o kadar verdiği cevabın mutlak ve doğru cevap olduğunu düşünüyor ki...
"Bu iş doğu- batı meselesi, bu iş saat farkı meselesi" falan da desen ikna olmuyor.
-"Ben böyle biliyorum" diyor, adeta "Sen ne dersen de umurumda değil. Benim dediğim kesinlikle doğru" edasıyla...
Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmasına mı, Allah vergisi aklın ısrarla kullanılmaması için gayret gösterilmesine mi, yoksa cahilliğin bu denli paçalardan akmasına mı üzüleceğimizi bilemedik.
Normalde bu tür olaylar insanı güldürür ama biz gülemediğimiz gibi resmen endişeye kapıldık.


.....


Aklı olan zaten yapmaz ki!


İstanbul’da biri almış eline sprey boyayı, Taksim’de bulunan Atatürk anıtını baştan aşağıya boyamış.
Sonra…
Kameralardan tespit edilip yakalanmış bunu yapan şahıs.
Şahsın yüzde 50 akli dengesinin yerinde olmadığı ortaya çıkmış.
Son yıllarda bakın Atatürk heykellerine bu tür saldırıda bulunanlara, hemen hepsinin akli dengesinin yerinde olmadığı çıkıyor ortaya…
Ne diyelim!
Zaten aklı başında olan, ülkenin kurtarıcısı olmuş, hayatını ülkesine adamış  Atatürk’e niye saldırsın ki?
Saldırsa saldırsa aklı olmayan yapar…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ) Arşivi