
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)
50 kuruşluk vaatler...
Eskişehir’i anlatan yüzlerce tanımlama yapabilirsiniz.
Bana göre Eskişehir’i anlatan en güzel tanım, sahip olduğu, yaşadığı ve asla kaybetmek istemediği hassasiyettir.
Yani…
Eskişehir’de camiye gidenlerin meyhaneye gidenlere, meyhaneye gidenlerin de camiye gidenlere karışmıyor olmasıdır.
Her iki kesim de birbirleri üzerinde baskı kurmaya asla kalkmaz bu şehirde…
Hayatında 2 rekat namaz kılmamış insan ile hayatında 2 duble içki içmemiş insan aynı masaya oturmakta hiçbir sıkıntı duymaz.
Hatta…
Birbirlerinin yaşantılarını çok iyi bilmelerine rağmen iyi bir komşuluk ilişkisi içindedir.
Birbirleriyle rahatlıkla sohbet eder, ortaklık yapar, hatta tatile birlikte gider…
Dini inançlarından ötürü kimse kimseye “yokbaz” demez de dedirtmez de…
Aynı şekilde…
Sırf yemeyi-içmeyi seviyor diye, yine kimse kimseye “Alkolik. Rezil-kepaze” demez ve dedirtmez bu şehirde.
Sonuç olarak, böylesine güzel, böylesine mükemmel ve böylesine hoşgörü barındıran bir hassasiyeti vardır Eskişehir’in…
Her şehirde olduğu kadar dedikodu, kıskançlık, birlikte olamama gibi kusurları olsa da, hiç kimse hiç kimseyi yaşantısından dolayı yargılamaya, mahkûm etmeye asla kalkışmaz.
Kısacası…
Yunus Emre’nin hoşgörüsü bu şehirde yaşayanların içine işlemiştir…
Su fiyatlarının ucuzlatılacağı, ulaşım ücretlerinin azalacağı ve asfalt katılım paylarının alınmayacağına yönelik vaatler her ne kadar bazı kesimler için cazip geliyor ve işe yarıyor gibi görünüyor olsa da, bu şehirde yaşayanların büyük çoğunluğunun önemli bulduğu vaatlerden değildir…
önemli olan, yukarıda da söylediğimiz üzere şehirde yaşayanların taşıdığı hassasiyettir…
Eskişehir’de belediyeleri kazanmak isteyen taraf, kendilerinin bu hassasiyete tehdit unsuru oluşturmayacağını ispat etmek, var olan bu hassasiyetin devamı için garanti vermek durumundadır…
Yoksa…
Su fiyatında 1 liralık, ulaşım fiyatında 50 kuruşluk indirim vaatleri olsa olsa ancak 50 kuruş hesabında olan seçmeni etkiler ki, bunun da sayısı seçim kazanmaya yetmez…
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
Böyle de bir durum var…
Alışveriş merkezinde, tanınmış bir markanın satışını yapan bir dostumuz var.
Zaman zaman uğrarız yanına…
Dün işlerin nasıl gittiğini sorduk “Ne sen sor ne ben söyleyeyim. Dorum hiç de iç açıcı değil” dedi.
Yaklaşık 3-4 aydır alışveriş olmadığı için dükkan kirasını bile cepten ödediğini söyledi.
İşin kötüsü…
Her geçen gün bir önceki günü aratır vaziyete geldiğini ifade etti…
Sohbet sırasında ilginç de bir durumu anlattı dostumuz…
-“İnsanlar dükkâna geliyor. Beğendiği ayakkabı ya da elbiseleri deniyor. Sonra denediklerinin fotoğrafını çekip gidiyor. Başta bu duruma anlam verememiştik. Sonradan anladık ki, bizim dükkânda deneyip beğendikleri ürünleri, internet üzerindeki sitelerden alıyorlarmış. Biz burada ciddi dükkan kiraları veriyoruz. Haliyle sattığımız ürünlerin fiyatlarına da bu yansıyor. Her ne kadar markamızın ürünleri her mağazada ve internet sitemizde aynı fiyat üzerinden satılıyor olsa da, başka alışveriş siteleri bir şekilde ya aynı ürünü daha ucuz temin edebiliyor ya da giderleri olmadığı için bizden daha düşük fiyata satabiliyor. İşin kötüsü, gelen insanlara da “ürünlerimizi denemeyin. Alacaksanız deneyin” diyemiyoruz. Bu gidişle bu mağazaların ayakta kalması mümkün değil. Hepimiz kepenkleri kapatacağız bu gidişle…”
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
Eskişehir’de sıradan bir gün…
Dün İki Eylül Caddesi üzerinde yüzlerce metre uzunluğunda bir kuyruk vardı.
Kuyrukların oldukça gündemde olduğu ve tartışıldığı bir sırada İki Eylül Caddesi üzerinde oluşan kuyruk daha önce iki kez düzenlenen ancak yoğun ilgi sebebiyle 9-10 Mart tarihlerinde tekrar sanatseverlerle buluşacak olan Senforock konserinin biletini almak için Eskişehirlilerin oluşturduğu kuyruktu…
Yüzlerce metre uzunluğundaki kuyruğun fotoğrafları, sosyal medya üzerinde, “Kültür-Sanat şehri Eskişehir’de sıradan bir gün” yorumu ile en çok yapılan paylaşımlardan biri oldu…
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
Bu açıklama biraz garip geldi…
Birkaç anket firması ile çalışıp, seçim olsun olmasın sürekli anket yaptırması Erdoğan’ın belki de en bilinen özelliği…
Anket firmalarının önüne koyduğu rakamlar karar almasında önemli bir rol oynuyor.
Masasının üzerinde her zaman anket sonuçları mutlaka oluyor.
O kadar önem veriyor ki anket sonuçlarına, milletvekili ve belediye başkan adaylarının belirlenmesinden tutun da il başkanı atamalarına kadar her türlü tasarrufunu bu sonuçlara bakarak kullanıyor…
Anket ve sonuçlarını bu denli kullanan Erdoğan geçtiğimiz günlerde “Anket sonuçlarına güvenmiyorum” dedi.
Firmaların yaptığı anket sonuçlarında büyük tutarsızlıkların olduğunu söyleyip “benim için asıl anket meydanlardır” açıklaması yaptı…
Doğrusunu söylemek gerekirse, anketleri bu denli kullanan ve bugüne kadar anket sonuçları çerçevesinde kararlar alan Erdoğan’ın şimdi “Anket sonuçlarına güvenmiyorum” açıklaması bana biraz garip geldi…
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
Biraz da gülmek lazım
Ayşe Teyze ile Fadik kız ormanda bir kulübede yaşarlarmış. Fadik kız o kadar güzelmiş ki, Ayşe Teyze, Fadik kızı her şeyden sakınır, gözü gibi korur, ortaya çıkarmazmış. Bütün isleri kendisi yaparmış. Ormana gider, ağaç keser, kestiği ağaçları sırtına yüklenir, kasabaya götürüp satarmış. Kazandığı para ile aldıklarını da yine sırtlanır, kulübeye getirirmiş.
Gel zaman git zaman Ayşe Teyze yaslanmış ve hastalanarak, yatağa düşmüş. ölümünün yaklaştığını anladığında, Fadik kızı yanına çağırarak, üç altın vermiş ve demiş ki;
– Ben artik ölüyorum. Su üç altınla kasabaya gidip, kendine bir eşek satın al. Kasabaya gidip gelirken yüklersin, sen de yorulmazsın.
Bunları söyledikten sonra da son nefesini vermiş. Fadik kız bir süre sonra Ayşe Teyzenin dediğini yapmak için, üç altını almış yanına ve kasabaya doğru yola çıkmış. Ancak eşek nasıl alınır, bilmiyor. Ne yapacağını düşünürken, kasabanın ileri gelenlerinden birisi çıkmış karsısına. Sormuş;
— Ne arıyorsun burada Fadik kız.
— Ayşe Teyzem ölmeden önce üç altın verdi. Eşek alacağım. Ancak nasıl alacağımı bilmiyorum.
— Ne yapacaksın ki eşeği?
—Kasabaya gidip gelirken yük taşıyacağım.
— Yanlış öğüt vermiş Ayşe Teyzen. Simdi sen beni dinle, al o üç altını, git kendine güzel esvaplar, ziynet ve çeyiz al. Ondan sonra da sana bir koca bulalım, evlendirelim.
— Niye ki?
— Eeee, bir koca on eşeğe bedeldir.