1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

Ah o torba yok mu o torba!

Bu “Torba” neme nem bir şeyse artık, yaşadığımız her sıkıntı onun yüzünden çıkıyor!


Amerikalılar Türk askerinin başına torba geçirir, sıkıntı…


Naylon torba paralı hale getirilir, sıkıntı…


Ne kadar birbiriyle alakasız yasa varsa torba içine konulur ve meclisten geçirilir, sıkıntı…


Yaşanılan ne kadar sıkıntı varsa, arkasında bir torba mutlaka çıktı.


Efendim şu aralar AK Parti içinde de bir torba sıkıntısı gündem olmuş durumda…


Parti içinde seçimlerden çok, Odunpazarı bölgesinde dağıtılan torbalar mesele olmuş durumda.


Anlatılanlara bakacak olunursa, içinde çay-kek gibi malzemelerin olduğu torbaların dağıtımı için bölgede oturanların bir listesi çıkartılmış.


Liste içinde AK parti’ye oy verenler işaretlenmiş.


Sonrasında da işaretlenen bu torbalar götürülüp evlere teslim edilmiş.


Durum böyle olunca, her apartmanda 3 kişi torba almışsa, 13 kişi torba alamamış.


Torba alanlar “Bize torba geldi” sevincini yaşarken! Torba alamayanların boynu bükülmüş!


Olay o kadar büyümüş ki, komşusu torba alıp kendileri torba alamayanlar gördükleri her parti yöneticisine “Biz Yunanistan’dan mı geldik. Bize niye torba verilmiyor? Hani herkese eşit davranılacaktı? Daha seçilmeden ayrımcılık yapılıyor” diye şikâyette bulunmuş.


Parti yöneticilerinin de “Torba dağıtmak için liste mi yapılır kardeşim! Bu ne saçma davranış böyle! Ya herkese dağıtırsın torbaları ya da hiç kimseye. Hem AK Partililer zaten oy veriyor, sen oy vermeyene vereceksin ki bir işe yarasın” şeklindeki düşünceleri dışarıya yansıyınca, AK partinin kucağında gül gibi bir torba sıkıntısı oluvermiş…


Meseleyi aynı gün birkaç kişiden duyduğumuzda şaşırıp kaldık…


Torba dağıtanların, bu torbaları partili-partisiz ayrımına göre dağıttığına mı? Yoksa torba alamayanların isyanına mı? Anlam yüklemeliyiz,  bir türlü karar veremedik!


Ne torbaymış be!


,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,


 


 


Konsolide etmek…


 


Aslında dilimizin sıkça kullandığı bir fiil değildir bu ama son dönemlerde, özellikle de siyasette çok kullanılmaya başlandı.


En çok da Erdoğan ile birlikte anılan fiil oluverdi.


Kısaca anlamı: sağlamlaştırmak, toparlamak ve pekiştirmek manası taşıyor.


Erdoğan’ın her seçim öncesi yapmış olduğu değişik ve çıkışlar her defasında “Kendi partisinin oylarını  konsolide ediyor” şeklinde yorumlandı.


Aynı Erdoğan’ın bu seçimler öncesinde de çıkışları var…


Ancak…


özellikle karşı cepheye yönelik söylem, itham ve suçlamalarının bu kez karşısındaki cephenin oylarını konsolide ettiği görüşü var…


Yani…


Her seçim öncesi olduğu gibi, bu seçim öncesi de kendi partisinin oylarını konsolide etmek için böyle bir yöntem uygulayan Erdoğan’ın, bu tavırlarıyla bu kez ister istemez karşı oyları konsolide ettiği düşüncesi mevcut…


,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,


 


Asla tamir edemeyecekler var…


 


Bugüne kadar 6 mahalli seçim gördüm.


Her seçimde tespit ettiğim bir husus var…


Partiler adaylarını belirler, adaylar seçim çalışmalarına başlar.


Bu çalışmalar esnasında adaylar rakiplerine karşı söylemler içinde olurlar.


Söylemler arasında kırıcı, itham edici, iftira dolu sözler de olur.


Neticede seçim yapılır biter…


Adaylardan biri kazanır seçimi ve belediye başkanlığı koltuğuna oturur.


Diğerleri kaybeder ve piyasadan çekilir.


Kazanan kişi, koltuğa oturduktan sonra seçim sürecinde yaptığı yanlışları düzeltme yoluna gider.


Kırdıklarını ve bozduklarını tamir için uğraşır…


Herkes üzerinde olmasa da büyük bir kesim üzerinde başarılı da olur…


Neticede seçim atmosferinin psikolojik ortamını falan anlatıp, hatalı olduğunu kabul ettirerek tekrar insanları yanına çekmeyi başarır.


Ancak bu seçimin sonucunda böyle bir şey olmayacak gibi.


Bazı adaylar seçimi kazanması halinde, kırdığı ve bozduğu insanlarla arasını tamir etme şansı bulamayacak.


çünkü…


öylesine kırıp dağıttılar ki, bir daha asla toplayamayacaklar…


Ha bu onların umurunda mı?


Orası da ayrı bir konu ya!


,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,


 


 


Nereye gidiyoruz?


 


 


Unutkanlıkları ve dalgınlıklarıyla ünlü Albert Einstein, trenle yolculuk yaparken, kondüktör yolculardan biletlerini göstermelerini istemiş.


Sıra Einstein’a geldiğinde, profesör telaşla ceplerini karıştırmaya başlamış.


 Kondüktör kaygılanmamasını, onun kim olduğunu bildiğini, onu gayet iyi tanıdığını söylemiş. Bu arada beklememek için diğer yolculara yönelmiş.


Einstein’ın telaşı eksilmediği gibi, eğilerek biletini koltuk altında aramaya koyulmuş.


Bunun üzerine kondüktör yanına gitmiş, “üstadım demiş, ben sizi gerçekten tanıyorum. Kaygılanmanıza hiç gerek yok” demiş.


Einstein’ın yüzündeki telaşı hiç eksilmeden, “ben de kim olduğumu biliyorum, ama nereye gideceğimi bilmiyorum!” demiş.


Bir yerlere doğru gidiyoruz ama nereye gittiğimizi biz de bilmiyoruz…


Binmişiz bir alamete.


Sonu kıyamet olmasa bari…


 


,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,


Biraz da gülmek lazım

Genç adam; güzel bir tatil sabahı, çevre yolundan direksiyonu kırdı. çiftliğinde yalnız yaşamakta direnen, 90 yaşındaki dedesini merak etmişti. İnatçı ihtiyar ne yapıyor, nasıl yaşıyordu?
Dede; torununu karşısında görünce sevindi, onu kucakladı ve sofrada ona da yer açtı. Sahanda yumurtaya uzanan genç adam, yağ ve yumurtadan başka şeyler gördü:
- Dede! Bu tabak temiz mi?
Dede çok sakin:
- Soğuksu bu kadar temizler. Otur da kahvaltını yap..
öğle oldu. Dede, torununa mangalda et hazırlarken, torunun gözü tabaktaki siyah lekelere takıldı, dayanamadı:
- Dede, bu tabağın temiz olduğundan emin misin?
- Eee.. Soğuksu bu kadar temizliyor evlat!! İkide bir, bunu sormasan!
Akşam oldu yine yemeğe oturdular, torun tabağa baktı tam ağzını açacakken, yutkundu ve sustu. Yemeğini yinede yedi..Gece yarısına doğru, TV’de maça odaklanmış dedesine gideceğini söyledi ve vedalaştılar. Adımını dışarı attığında kapının önünde uyuklamakta olan köpek birden ayağa dikildi ve dişlerini göstererek başladı hırlamaya. Genç adam geçemeyeceğini anlayınca:
- Dede, köpeğin beni bırakmıyor!!
Maçı seyreden dede, kafasını bile çevirmeden bağırdı:
- Soğuksu!! Gel oğlum, gel bakim dedeye…


 

Önceki ve Sonraki Yazılar
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ) Arşivi