
4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)
AHDE VEFASIZLIK...
Emekli öğretmen, Ziya ÖNEN' i kaybettik. Ancak ne hastalığından, ne de ölümünden haberimiz olmadı. Ölümünü, bir emekli öğretmen arkadaştan öğrendik Oysa beraber çalıştığımız arkadaşımıza, son görevimizi yapmak isterdik. (br)Yıllardır, her gelen Milli Eğitim Müdürü ve Öğretmen Evi Müdüründen, Ayrıca da köşemizde, üye emekli öğretmenlerin ölümünde, bir telefon zinciri çıkartılmasını istedik. Ancak söz verildiği ve düşünelim dendiği halde, bugüne kadar, bu yönde tek adım atılmadı. Oysa 21 Şubat 1993 tarihinde, yürürlüğe konan, özellikle de sosyal konuları kapsayan, Öğretmen Evleri "UYGULAMA YÖNERGESİ" ile getirilen hizmet modelinde, öğretmenler, "EMEKLİ ÖĞRETMENLER" ve bakanlık mensuplarının, "ÖLÜM","HASTALIK" ve emeklilik hallerinde, yapılacak sosyal yardımların ve kurulacak sosyal ilişkilerin, merkezi olacaktı. Ölen personel ve emekli öğretmenin, ailesi ve yakınları ile birlikte cenazenin resmi ve dini töreni ve defnedilmesi, öğretmen evleri yönetimlerinin aktif katılımı ve yardımları sağlanacaktı. Hepsi vaat ve sözde kaldı. Bir telefon zinciri bile esirgendi. O koca çınarlar, arkadaşlarının, haberi olmadan, ebediyete sessizce göç ettiler. (br)Bu Cumhuriyet Çınarlarına, "AHDE VEFASIZLIK" değil de nedir?(br)Millet Mektepleri' nden, bugünlere çığ gibi akıp gelen öğretmenim, her şeye rağmen sizleri unutmadık, unutmayacağız... Çünkü sizler Cumhuriyet döneminin, eli öpülecek idealist öğretmenleri, öğretmenlerimizsiniz... Cumhuriyetin buram, buram kokan, ideal duygularını, içinde sımsıcak terennüm eden öğretmenim... Kar tipi çamur demeden, okulunu köylü vatandaşı ile birlikte yapan, okulunu tamir eden, yol yapan, köylümüzü bilgisiyle ışıklandıran öğretmenim... Beş numara gaz lamba ışığında, plan yapan, kitap okuyan mahmurlaşan gözlerle, daha çok okumaya kendisini adayan, öğrencilerini geleceğe hazırlamak için, caba gösteren öğretmenim... Bugün aramızda yaşamıyorsun. Ama tek övüncümüz sizlerin, bizlere bıraktığınız kalıcı izler. Nedir onlar?(br)Sorumluluk, çalışkanlık, fedakârlık örnekleri bırakan sizler, Cumhuriyetimizin o coşkun, o heyecanlı " fikir taşıyıcılarısınız Bütün vatan sathında "Atatürkçü Düşüncenin" ışığı ve meşalesi ile bizlere bir ışık, bir yön oldunuz. Köyden şehre gelmek için, Baltık çamurlara bata çıka, ya da hasta çocuğunuzu muayene ettirmek için, "öküz arabasının" ağır, ağır yol kat etmesine nasıl sabrettiniz, sen köy öğretmenin hey! Bütün bu zorlulara rağmen, çalışma azminden hiçbir şey kaybetmedin. Görev yaptığın köye, ya da şehre ulaştığında yüzünde mütevekkil insanlara yaraşan o dost canlısı yüzünde kutsal bir görevi yapmanın huzuru içinde ,yorgunluğunu sıcak buğulu, çayını yudumlamaya çalışırken, çıkartmaya çalıştın. (br)Köy odalarındaki sohbetlerini, hiç unutmadın. Arkadaşın, dost ve temiz köylülerdi. Çünkü köylü vatanın köküdür. Ana unsurudur. Asıl temelidir. Efendisidir. Biliyordun ki o ahlak, sıhhat, fikir ve bilgice, ne kadar ileri giderse vatan o kadar kuvvetlenir yükselir. Onlar sensiz, sen onlarsız yapamıyordun. Köyünü, öğrencilerini köylü dostlarını hep özlüyordun. Mustafa, Hasan ve Ayşe kızı, nasıl yetiştirebilirim diye akşamları beş numara lambanın ışığında biteviye düşünüyordun. Bir serencam-ı ömründe daha neler vardı kim bilir. İçinde taşıyordun anılarını, sadece "GÖNÜL DOSTLARINA" anlatıyordun. İçinde müthiş bir özgüven vardı. Fakat bunu hiç belli etmiyordun. Biliyordum ki mütevazilik senin ilkendi. Oysa çok şeyler başarmıştın da bugünkü yetkililer bilmiyor. (br)Nitekim Rahmetli Rauf İnan, " Öğretmen, kendi varlığında, yalnız kendi kendisine karşı sorumluluk taşıyan bir adam değildir. O gelecek nesillerin, şöyle veya böyle, şu veya bu vasıflarda olmasının, şu veya bu meziyetler veya kusurlar almasının sorumluluğunu da, yani, bir kısım vatandaşların, hatta milletin alın yazısının sorumluluğunu, millet önünde ve tarihi önünde, taşıyan bir adamdır." demiştir. (br)Ne var ki bu denli önemli görevi yapan öğretmenlerimiz, insan ömrünün doğası gereği, belli bir görev süresi sonunda, emekli olmaktadırlar. Hatta Ebediyete intikal ederler. Ama onları değeri, her zaman varlıklarında ve dostlarının zihninde saklıdır. Bugün ülkemizde, emekli öğretmenler, geçim sıkıntısı içindedir. Bir kısmı ilerlemiş yaşlarıyla, zoraki çeşitli illerde çalışarak ailesini geçindirebilmek için, az da olsa emekli maaşına katkı yapabiliyor. Ama çoğunluğu, hasta ve gücü yetmediği için, yalnızca emekli maaşı ile geçinmek zorundadır. Ölümün de ise sahip çıkan, kamu kuruluşu yoktur. (br)Unutulmamalıdır ki bugün için, devleti yöneten yetkililer, çok zor şartlar ve sıkıntılar içinde, geçim mücadelesi veren, hayattaki ve ebediyete intikal eden Cumhuriyet öğretmenlerin, yetiştirdiği kişilerdir. Bu insanların, öğretmenlerine vefa borcu var Ayrıca vefa, en hassas olunan bir husustur. İnsanı, en çok dost bildiği kişilerin vefasızlığı yaralar. Onun açtığı yarayı, hiçbir hekim saramaz. (br)Rahmetli öğretmenlerimizin, ruhları şad, mekânı cennet olsun...