6-İbrahim ŞAVK (CUMADAN CUMAYA)
ASRIN ZAFERİ ÇANAKKALE'NİN SIRLARI II
İnsanlığın en ağır imtihanlarından biri de savaştır. Çanakkale Savaşı müslüman bir milletin, küffar milletine karşı mukaddesatını ve vatanını korumak üzere yola çıkan, tarihe altın harflerle yazılan bir milletin destanıdır. Mahşer meydanı olan Çanakkale'de sayısız sırlar yaşanmıştır. İşte onlardan bir kaç örnek:
Anzak askerlerinden istihkam eri Frederik Rişard bir hatırasını şöyle nakleder: 12 Ağustos 1915 günü taarruza kalktık. 163. Tümenimiz her bakımdan üstün dövüşürken çok garip bir şey oldu. Berrak gökyüzünde birde somun ekmeği biçiminde altı veya sekiz beyaz bulut belirdi. Rüzgar olmasına rağmen bulutlar 60 rakımlı tepenin üstünde hareketsiz duruyordu.
Bulut kümesinin tam altına gelen yerde, toprağa yakın bir bulut daha belirdi. Yaklaşık 250 m uzunluğunda, 65m yüksekliğinde idi. Oldukça yoğun görünüyordu. Katı bir madde gibiydi. Ve İngiliz birliklerinin sadece 100m kadar uzağında bulunuyordu.
O sırada 4. Norfolk Taburu 60 rakımlı tepeye doğru hücuma kalkmıştı. Tepenin Türkler'den alınması an meselesiydi. Bizimkiler doğruca bulutun içine girdiler. Son erine kadar görüyordum. Nihayet hepsi bulutun içinde kayboldu. Hepsi gözümden silinince, bulut, sankı yükünü almış gibi ağır ağır yükselmeye başladı. Diğer bulutlarla birleşti ve kuzeye doğru uzaklaştı. Bir daha 4. Norfolk Taburu'ndan hiç kimse haber alamadı. Tek bir eri ya da subay geri dönmedi. Sır oldular.
Yarbay Hasan Bey Çanakkale Savaşı'nda:
Fransız ölüleri arasında bir kıpırdama, bir hareket gördü, oraya yöneldi. Yerde yatmakta olan bir Fransız neferinin üzerine eğildi. Omuzundan tutarak çevirdi. O anda Fransız ani bir hareketle elinde tuttuğu kasaturayı Yarbay Hasan Bey'in göğsüne sapladı. Alay komutanı gafil avlanmıştı. "Ahh!" diyerek yere yıkıldı. Olaya derhal müdahale edilmişse de geç kalınmıştı. Yarbay Hasan Bey'in göğsü kan içindeydi. Yüzü de solmuştu. "Allah'ım şahitim olsun ki, kötü bir niyetle yaklaşmadım" dediği duyuldu.
Alay imamı, başında Kur'an okumaya başlamıştı. 7-8 Ayet okumuştu ki, birden bire Hasan Bey: "İmam Efendi, Lâ havle velâ kuvvete illâ billâhil aliyyül azim" duasını 33 kere okuyunuz." dedi. Kendisi de imamla birlikte tekrar etti ve sonra "Beni ayağa kaldırınız" dedi. Komutanlar koltuk altlarından tutarak ayağa kaldırdılar. Birden "La ilahe İllellah Muhammedün Rasülüllah" dedi. Gözlerini ileriye doğru dikmişti. Yüzünde bir tebessüm belirdi ve yüksek sesle:
"Niçin zahmet buyurdunuz YA RASÜLALLAH" derken ruhunu teslim etti. Binlerce Fatihalar ve İhlas-ı Şerifler bütün şehitlerimizin ruhlarına olsun...
Allah'ın rahmeti bütün inananlara olsun....
Müstahkem Mevki Komutanı Cevat Bey (Çobanlı) 17 Mart saat 17.00'de bütün kontrolleri bitirip yorgun düşer. Heyecan ve korkuyla beklemeye başlar. Yorgunluktan kendinden geçer ve rüyasında Hz. Peygamberimizi (a.s.) görür. Ve kendisine:
"Evladım eldeki mayınları karaya paralel şuralara döşeyin" diyerek "Karanlık Liman Bölgesi"ni işaret buyururlar. Birden uyanan Cevat Bey, elde mayın varmı ki, diye görevlilere sorar: Almanların işe yaramaz dedikleri 26 adet mayınımız var" cevabını alır. Derhal o mayınları Efendimizin tarif ettiği şekilde karanlık liman bölgesinde sahile paralel döşerler. İşte bu 26 mayın savaşın seyrini değiştirir.
Bu 26 mayın Churchill'in içine oturmuş 1930 yılın "Revüe de Paris" adlı dergiye şu beyanatı vermiştir: "1. Dünya Savaşı'nda yüz binlerce insanın ölümünün ve 5000 adet ticaret ve harp gemilerinin batmasına başlıca sebep, Çanakkale'nin karanlık liman bölgesine bir gece önce döşenen bir dizi 26 mayındır." (Geliboyu günlüğü, General Halmilton, Çeviren: Osman Önder)
Vefakarlık Örneği:
Çanakkale Savaşı'nda birinci saftakiler tayinlerini (ekmek) "Biz nasıl olsa öleceğiz" diye, ikinci saftakile verirlerdi.
Bundan 100 sene önce Muallim Naci Selim'in "Anadolu Harpzedeleri" isimli hatıratından 1. Dünya harbini anlatan bir ibret manzarası:
"Off!... bir kere görmüş olsa idiniz ne dehşetli bir yer Çanakkale civarı. Yolun iki tarafı kana bulanmış bir çok insan cenazeleri, kırık araba ve tüfek parçaları.... Canlı bir kimse yoktu. Ben korkudan yaprak gibi titriyor ve ağlıyordum.
Kana bulanmış bir asker torbası buldum ve sevindim. İçinde dört parça kuru ekmek vardı. Ekmeği yiyerek, ayağım topallayarak yürürken yolun kenarında cenazeler arasından: "Sefil çocuk buraya gel!" sesini işittim ve dönüp baktım ki; yüzü gözü korkunç bir halde, kana çamura bulanmış genç bir Türk zabiti, arkasında kaputu zorla çıkardı ve: "Al ve giy, soğuktan telef olma!" dedi. Ben de hayretle: "amca! böyle vakitte elbiseye senin benden ziyade ihtiyacın vardır!" dedim. Zavallı yürek parçalayan bir ahh! çekerek; "Evladım ben kaputsuz da ölürüm. Belki bu kaput sebebiyle bir müslüman çocuğu kurtulur!" dedi ve takatsız yıkıldı. Ne büyük cömertlik.
Çanakkale Savaşı'nın en kanlı sahneleri yaşanıyordu. Kocadere köyüne büyük bir "Sargı evi" kuruldu. Buraya yaralı getirilenlerden biri de Lapseki'nin Beypaş köyünden Halil idi. Yarası oldukça ağırdı. Burada komutanın elbisesine yapıştı: Komutanım! ölüyorum... Ben bir pusula yazdım. Alın bunu arkadaşıma verin: Köylüm Lapsekili İbrahim Onbaşı'dan bir mecidiye borç aldıydım söyleyin bana hakkını helal etsin...
Çok geçmeden sargı evine, komutana bir künye ve yanında bir pusula ulaştı. Komutan göz yaşlarını silmeye fırsat bulamamıştı. Hüngür hüngür ağlamaya başladı. Pusuladaki not şöyleydi: Ben Beypaş köyünden. Arkadaşım Halil'e bir mecidiye borç verdiydim. Az sonra taarruza kalkıyoruz. Arkadaşıma söyleyin: Ben hakkımı helâl ettim.
Hoşçakalınız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.