
4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)
ATATÜRK VE İSLAMİYET
Bir Okuyucumuz, “Minbere, kılıçla çıkan Erbaş'ın, "Bizim inancımızda, vakıf malı, dokunulmazdır, dokunanı yakar; vakfedenin şartı vazgeçilmezdir, çiğneyen lanete uğrar" ifadesi ile Mustafa Kemal Atatürk'e lanet okudu ama hakkında hiçbir işlem yapılmadı ” diyerek bazı düşüncelerini de paylaştı.
Aslında Diyanet İşleri Başkanı Erbaş’ın Atatürk’e lanet okuması ülke bazında, büyük tepki çekmiş, halkımız, STK’ lar, hukukçular, ilahiyatçılar ve siyasi partiler, “Atatürk’e, lanet okuyan” Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın derhal görevden alınmasını ve hakkında Cumhuriyet savcılarının harekete geçmesini istediler.
Nitekim tarihçi, Prof. Dr. Hakkı UYAR, “Erbaş, kılıçla çıkarak aslında bize “fetih geleneği bitmedi” mesajı veriyor. Modern dünya dinsel hoşgörünün olduğu, fetih geleneğinin bittiği bir dünyadır.” demişti.
Yine Sayın UYAR, Atatürk, Osmanlı ile Cumhuriyet ayrımını şu şekilde yapıyor: “Yeni Türkiye Devleti temellerini süngü ile değil, süngünün de dayandığı iktisat ile kuracaktır. Yeni Türkiye cihangir (fetihçi) bir devlet olmayacaktır. Ama yeni Türkiye Devleti bir iktisat devleti olacaktır, demiştir. Osmanlı ile Cumhuriyet arasındaki temel fark budur. Atatürk, Türkiye’nin, çağdaş dünyanın ve insanlık âleminin, saygın bir üyesi olmasını istiyor” diyerek, bir gerçeği kamuoyu ile paylaştı..
Müslümanlık, Atatürkçülük ve laiklik, kavramları, yıllardır hep tartışma konusu oldu. Oysa Türkiye Cumhuriyeti’ nin, bugünü ve geleceği açısından, en büyük dayanağımız, Atatürk İlke ve inkılâpları doğrultusunda, milli ve manevi değerler, çağdaşlık, demokratik ve laik düzenin, gerektirdiği ilkeler ve ilişkilerdir.
Ayrıca “Müslümanlık ve çağdaşlık”, “Atatürkçülük ve Müslümanlık”, “Müslümanlık ve laiklik”.ne birbirine aykırı, ne de karşı kavramlardır.
Nitekim Milli Eğitim Bakanlarımızdan Rahmetli Avni Akyol: “ Hem Müslüman, hem çağdaşlık; hem Müslüman, hem laik; hem Müslüman, hem Atatürkçü; hem Müslüman hem de medeni; ileri ve yenilikçi; hem Müslüman, hem de milliyetçi olabiliriz ve olmalıyız” demiştir.
çünkü ne Atatürk’ ü sevmek, Atatürkçü olmak, Atatürkçü düşünce sistemi ve ilkeleri doğrultusunda hareket etmek dinsizliktir.; ne de İslamiyet, gericilik, bilime ve çağa karşı olmaktır.
Diğer yandan, genel ve ortak anlamıyla laiklik, dini ve dünyevi otoritelerin yekdiğerinden ayrılmasını, din işlerinin kişisel ve özel sayılarak, ferdin vicdanına terk edilmesini ve devletin, dinler karşısında tarafsız kalarak, din hürriyetini sağlamasıdır. Gerçek bir laiklikte, din düşmanlığı yoktur. Bilakis dine karşı bir tarafsızlık vardır.
Ayrıca, laik devlet anlayışı, din ve vicdan hürriyeti ile bir arada yürütebilir. Din ve vicdan hürriyeti olmazsa, laik devletten bahsedilemez. Laik devlet, dinler ve mezhepler arasında eşitliğe, yer verir.
Türkiye’de devletin laikliği, siyasidir. Ancak idari bakımdan dini, devlete bağlı tutmuş ve kamu hizmeti olarak teşkilatlandırmıştır. Dini inanç ve kanaat hürriyetini temel hak ve hürriyetler arasında görmüş ve ibadet ve dini törenlerin, serbestliği, anayasal teminat altına alınmıştır.
Türkiye’de laiklik yalnız dinle, devletin ayrılığı olmayıp, devletin dini çevreleri kontrol altında tutmasıdır. Ayrıca Laiklik, Atatürkçülüğün özüdür. Bundan dolayıdır ki, Atatürkçülüğü yıkmak isteyenler daima laikliğe saldırmışlardır. Laikliği de, din düşmanlığı biçiminde uygulandığını ileri sürmüşlerdir.
Türkiye’de laiklik, diğer batı ülkelerinden farklı olarak, devlet ve toplum hayatında çok derin etkiler yapmıştır. çünkü Atatürk’ ün, düşündüğü laiklik, toplumu, yabancı kültür sistemlerinin, baskısından kurtarmayı ve milli bir toplum içinde özgür bireyi amaçlıyordu. Bu aynı zamanda, din ve vicdan özgürlüğünün de teminatı olacaktı.
Yine Atatürk,” bizim dinimiz en makul ve en tabii bir dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur. Bir dinin tabii olması için, akla, fenne, ilme ve mantığa uygun olması lazımdır. Bizim dinimiz, bunlara tamamen uygundur. “ sözleri ile de İslamiyet’i en güzel şekilde tanımlamıştır.
Atatürk, içtenlikle inançlılara saygılıdır. Tebliğ edilen gerçek İslâm’ın, ortaya çıkarılmasını istemektedir. Atatürk dinin, siyaset ve ticarete, alet edilmesine karşıdır. İslam’ın, bağlı ve saygılıdır.
Bazı çevreler, artık geçekleri görmelidir. 1923’ten bu yana bu ülkede, İslam dinine bağlı yurttaşlar, tam bir özgürlük içinde, dinsel görevlerini eksiksiz yerine getirmişledir. Hiçbir güç, İslamlığın gerektirdiği, tutum ve davranışlara, engel olmamıştır.
İslam ve Atatürkçülüğü, kalp gözü ile göremeyen veya dış ve iç şer odakların taşeronluğunu yapan, çok az sayıda fanatik ve aşırılar, her dönem oldu. Bunlar hala çağımızın, İslam’ın, Atatürkçülüğün aydınlığında dahi, tehdit unsuru olmaya, insanları yanıltarak, şaşırtarak, hedef saptırarak kullanmaya, güçlenmeye ve yayılmaya çabalamaktadırlar.
Ancak Türk toplumu, hem Müslüman, hem Atatürkçü, hem de laik kalacaktır. çünkü ülkemiz insanı, bu üç unsurda uzlaşarak, huzuru, barışı, refahı ve başarıları yakalayacaktır