
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)
Bir gün karşımıza cin çıksa....
Masallarda sıkça anlatılır ya...
Adam yolda yürürken karşısına Cin çıkmış...
-"Dile benden ne dilersen" demiş önce...
Ardından da;
-"Ne istersen yerine getireceğim ancak, senin istediğinin iki katını da komşuna vereceğim" diye eklemiş.
Adam hiç düşünmeden Cin'e dönüp cevap vermiş;
-"Bir gözümü çıkartmanı istiyorum"
Bu, her ne kadar masal da olsa;
-"Varsın ben olmayayım ama o da olmasın" mantığıdır.
Bu aynı zamanda;
-"Herkes benden beter olsun" düşüncesidir.
Ne yazıktır ki, bu düşünceyi hem kalplerinde hem de kafalarında yaşayan pek çok insan var.
Aslına bakarsanız...
Eskişehir'de bu düşüncenin hakim olduğu bir kent.
İşte bu yüzden bu kentte birlikte hareket edilemiyor.
Bu yüzden biraz olsun yükselmiş insanların paçalarından aşağıya çekiliyor.
Kendi konumlarını koruma pahasına, bir yatırım yapacak olana söylenilmedik laf bırakılmıyor.
Hiç kimse;
-"Adam büyürse vergi verir, daha çok adam çalıştırır, kente faydası olur" demiyor.
Aksine...
Büyüyüp daha yüksek cirolara ulaşmaması için, dedikodu mekanizması dahil hemen her yöntem deneniyor.
İşte bu anlatmış olduğumuz resmen;
-"Varsın ben olmayayım ama o da olmasın" düşüncesidir.
Bu düşünce ne yazıktır ki, bu şehri bulunduğu yerden daha yüksekte olmasının önünde duran en büyük hastalıktır.
Eskişehir bu hastalığı aşamadığı müddetçe, bu şehirde yaşayanlar önüne çıkan her Cin'e sırf komşusunu batırabilmek için "Bir gözümü oy" diyecektir.
Bu şehirde yaşayanlar "Az olsun ama sadece bana ait olsun" deme yerine, "Çok olsun hepimizin olsun" dediği gün, Eskişehir bu hastalıktan kurtulur.
......
Ne kadar da söylesek nafile...
Lafı geldiğinde "Avrupa Şehri" diyoruz ama, öyle olaylara tanık oluyoruz ki, bırakın Avrupa Şehrini, kasabada bile görülmeyecek türden olaylar bunlar.
Örneğin...
Kaldırımları yayalardan başka herkese ait bir şehir burası.
Çoğunun üzerinde araç var park halinde.
Geri kalanının üzerini de esnaf kapatmış.
Dolayısıyla...
Araçlara ait olması gereken caddeler de, yayalar gezer olmuş.
Tersliğin her türlü hali yaşanıyor anlayacağınız.
Öte yandan...
Durup dururken bir yol trafiğe kapatılıveriyor Eskişehir'de.
Tıpkı Haller Gençlik merkezinin devamında, Tren yoluna paralel giden yol gibi.
Bir tabela koyulması yetiyor yolun Trafiğe kapanması için.
İlginç olanı, yolun kim tarafından kapatıldığı.
Çünkü sözünü ettiğimiz yolun kapanmasına karar veren bir makam yok.
Zaten...
Kapatılan yol da, her nasıl oluyorsa Cumartesi ve Pazar günleri açılıveriyor.
Hafta içi ise, tabela yine aynı yerine çekiliyor.
Netice olarak...
Şehirde yaşıyoruz zannedip, Avrupa Şehri olmakla övünüyoruz da...
Olan olayları gördüğümüzde, Kasaba bile olamadığımıza hayıflanıyoruz çoğu zaman.
......
Üç ayrı Eskişehir....
Bir gün üşenmeyin, Anadolu Üniversitesinin bulunduğu yerden başlayın yürümeye.
Bu sizin için hem spor olacak, hem de ilginç bir tespitte bulunmuş olacaksınız.
Yürüyerek önce Espark'ın önüne, oradan da yeni düzenlenen eski köprünün bulunduğu yerden Kanatlı'nın önüne kadar gidin.
Durun! Daha bitmedi.
Geçin karşıya ve Doktorlar Caddesi boyunca, Şale Oteli'ni de geçerek Köprübaşı'na çıkın.
Devamla Hamamyolunu boydan boya geçip, Odunpazarı'na tırmanın ve Odunpazarı'ndaki çay bahçeleri ya da kafelerin birinde oturup, kendinize bir çay ya da kahve söyleyin.
Yaklaşık 5-6 kilometre yürüdüğünüz için hem yorgunluğunuz yerini dinlenmeye bıraksın, hem de bu yürüyüş boyunca neleri tespit ettiğinizi şöyle bir düşünün.
5-6 KİLOMETRE ALANDA ÜÇ AYRI ESKİŞEHİR
Biz bu söylediğimizi geçtiğimiz günlerde aynen yaptık.
Üniversite ile Espark arası gençlerin yoğun olarak bulunduğu, Espark ve çevresi de adeta bir buluşma noktası niteliğindeydi.
Keza...
Köprübaşına varıncaya kadar da yaşam profilinin benzeri özellikler taşıdığı gözleniyordu.
Ne zaman Köprübaşı ve Hamamyolu'na girdik, işte o zaman profil de değişti, hareket de.
Belli belirsiz bir karmaşa, insan kalabalığının düzensiz hareketleri, 2 kilometre öncesinin çevre düzenlemesinde ki modernliğin aniden yok oluvermesi ve adeta başka bir şehre gidivermişsin havası.
Yıllardır değişmediği gibi, eski ambiyansın da olmadığı karma karışık bir Hamamyolu.
Daha doğrusu...
Modern dokunuşların bile kasaba zihniyeti arasında kaybolup gittiği bir Hamamyolu.
Ve son olarak Odunpazarı'na çıktığınızda, Hamamyolu'nu bile arar hale geldiğiniz bir karışıklık içine düşüveriyorsunuz.
Yurdun dört bir tarafından gelen Turistlerin Cafe ve çay bahçelerinde oturacak boş sandalye gözlediği, Turist otobüslerin dar yol çıkışında birbirlerini kilitlediği, Egzos dumanı içinde turistlerin ellerindeki simitleri kaldırım üzerinde yemeye çalıştığı,düzensiz ve çok da hoş olmayan bir atmosfer.
Kısacası...
Topu topu 5-6 kilometrelik yol üzerinde karşılaştığınız üç ayrı Eskişehir manzarası.
Yaşayan,canlı ve modern bir Üniversite ile Köprübaşı arası, yaşamaya çalışan ama kasaba pazaryerinden farksız bir algı yayan Hamamyolu ve karmaşanın tavan yaptığı bir tarihi Odunpazarı.
İşte bu gözlemi yapınca, Odunpazarı Belediyesinin işinin daha da zor olduğuna karar verdik...
Daha düzenli bir Köprübaşı, daha modern bir Hamamyolu ve daha ferah bir tarihi Odunpazarı yaratılması gerekiyor ki, sözünü ettiğimiz şu 5-6 kilometrelik alanda var olmayan ama son derece keskin hissedilen bu sınır farklılıkları ortadan kalkabilsin.
Bunun olması için hem yapısal değişikliklere, hem de bu bölgeleri böyle kabullenmekte direnen insanların kafalarındaki düşüncelerin değiştirilmesine ihtiyaç var.
Zaten zor olan da bu, yani kafalardaki düşüncenin dönüşümü olsa gerek
......
BİRAZ DA
GÜLMEK LAZIM
İki arkadaş bir gece, bir parti dönüşünde yürüyerek eve dönerlerken bir tanesi, biraz macera olur eğleniriz düşüncesiyle ilerideki mezarlığa girip kestirmeden gitmeyi önerir ve diğeri de hemen kabul eder.
Mezarlığın içine girerler ve yürümeye başlarlar. Çok derinlerden "tong tung" diye garip seslerin geldiğini fark ederler.İki arkadaş bir taraftan tırsarak bir taraftan da tırstıklarını birbirlerine belli etmeyerek yürümeye devam ederler ama bu korkunç ses onlar yürüdükçe artmaktadır. Epey ilerledikten sonra ilerideki sis bulutunun arkasında bir kıpırtı görürler. İyice tırsmışlardır artık ama "erkeklik" ya, yürümeye devam ederler.
Sis biraz dağıldığında, fark ederler ki, bir mezar başında bir yaşlı bir adam, elinde çekiçle mezar taşına bir şeyler yazmaktadır.
Bunu gören iki arkadaş, müthiş bir şekilde rahatlayarak sorarlar adama :
"Üf yahu amca, bu saatte çalışılır mı? Biz de seni hayalet sanıp korkmuştuk !"
Yaşlı adam da şöyle bir kafasını kaldırıp gençleri süzdükten sonra sinirle homurdanır : Adımı yanlış yazmış geri zekalılar!!