1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

Bir kulüp bu kadar mı zarara uğratılır?

Kapanma tehlikesi ile karşı karşıya kalan Eskişehirspor’un başına geçti Sinan özecoğlu.
İlk olarak transfer cezasını kucağında buldu.
Yapabileceği çok bir şey yoktu.
Eldeki kadroyu tutacak, başka takımlara giden oyuncuları geri getirmenin yolunu bulacak ve isim yapmış bir teknik direktör ile anlaşma yapacaktı.
Bunların hepsini kısa sürede yaptı.
Bir-iki futbolcu hariç kadrodaki tüm futbolcularla anlaştı.
Eskişehirspor’dan giden bazı futbolcuları geri getirmeyi başardı ve Sergen Yalçın gibi bir isimle sözleşme imzaladı.
önceki gün tesadüfen karşılaştık kendisiyle.
Ayaküstü sohbet ettik.
Mahvolmuş bir kulüple karşılaşmış.
-“Bu kadarını inan beklemiyordum. Neler olmuş neler?” dedi bir ara.
-“Heler olmuş?” diye sorduğumuzda, önce “Hangisini anlatayım ki?” dedi, sonra da tek bir örnek vereceğini belirterek:
-“Futbolcuya 300 bin euro, futbolcunun menajerine 600 bin euro ödenmiş mesela” dedi.
Duyduğumuzda kulaklarımıza inanamadığımızı fark edince…
-“Bu sadece bir örnek” dedi özeçoğlu.
-“Daha neler var neler” diyerek, futbolcu ile alacakları için sözleşme yapıldığı, sözleşmeye kulübü bağlayan maddeler konulduğu, sözleşme şartları yerine getirilmediği için kulübün zarara uğratıldığı, işin ilginç tarafı her iki tarafın da Avukatlık hizmetinin aynı yerden yapılıyor olması gibi bir durumun söz konusu olduğunu ifade etti.
Kulübü zora sokan her olayı dinledikçe, ağzımız bir karış açık kaldı.
Kısa sohbetimizin sonunda neredeyse “Ne olur artık anlatma. Bu kadar da olmaz! Bir kulübe bu denli zarar verilemez” diye bağırasımız geldi.
Sinan özecoğlu kulüp başkanı olduğunda işinin zor olduğunu biliyorduk…
Bizim tahmin ettiğimiz zorluk meğer devede kulakmış…
Duyduklarımızı şöyle bir düşündüğümüzde, özeçoğlu’nun işinin zordan da öte olduğuna karar verdik…


.....


İlk Şehremini Sivrihisarlı…


“Şehri Emin…
Bir başka değişle Şehremini…
Yeni nesil bilmez bu ismin ne anlama geldiğini.
Şehrül-Emin’den gelmiş daha sonra ağızlara “Şehri Emin” olarak yerleşmiştir.
Farsça "şehr" (kent) ile Arapça "emin" (güvenilen kişi) kelimelerinin birleştirilmesinden ortaya çıkmıştır.

Osmanlı’nın, hem belediye hem de valilik işlerini yürüten kimselere verdiği bir isimdir.
İnanılan, güvenilen, korkulmayacak, sağlam, kendisine inanılabilir, emanet olunan devlet dairelerinin başkanı, şehri emin şehrin başkanı idarecisi gibi anlamlar içerir.
Yılmaz Büyükerşen bu şehrin 18 yıldır Büyükşehir Belediye Başkanıdır.
Eskilerin deyimi ile şehrin emin’i dir
Seveni-sevmeyenini koyun bir tarafa, bu şehir kendisini 4 seçim üst üste Şehri-Emin olarak seçmiştir.
Seveni-Sevmeyenini koyun bir tarafa, bu son derece saygı duyulacak bir makamdır.
önceki gün yapılan o saldırı, aslında “Emin’i” olarak seçtiği kişiden ziyade, Büyükerşen’i ‘Emin’i’ olarak seçen Şehre yapılmış bir saldırıdır.”
Büyükerşen’e yapılan saldırıyı dün bu köşede bu sözlerle kınamıştık.
Sağ olsun zaman zaman yazılarımıza katkı sağlayan Rıdvan Aras, bugüne kadar duymadığımız(Bu da bizim eksikliğimiz) bir katkıda bulundu Şehremini ile ilgili.
Şöyle ki:
İstanbul alındıktan bir gün sonra, yani 30 Mayıs’ta, Fatih Sultan Mehmet Kadı Hızır Bey çelebi’yi Şehremini olarak atıyor.
Yani…
Kadı Hızır Bey çelebi ilk kez Şehremini görevini üstlenen kişi oluyor.
Kadı Hızır Bey çelebi, Sivrihisarlı ve Nasreddin Hoca’nın torunlarından.
Fatih Sultan Mehmet, bu görevle birlikte kendisine eski adı Kalkedon olan yeri Yurtluk olarak kendisine veriyor.
Verilen yerin adı da Hızır Bey çelebi’ye ithaf edilerek “Kadıköy” ismini alıyor.
Hızır Bey çelebi çok sayıda Sivrihisarlıyı bu bölgeye getirmek suretiyle, bölgenin Türkleşmesine büyük katkı sağlıyor.
Kendisi de Tatar olan Rıdvan Aras, İstanbul’da ayrıca Şehremini semti olduğunu, bu bölgeye de Eskişehirlilerin yakından tanıdığı Kırım Türklerinin önemli bir kitle halinde yerleştiğini ilave ediyor.
Anlayacağınız üzere…
“Şehremini” ve “Eskişehir” isimlerini yan yana getiren tarihte çokça olay var…
Yukarıda da söylediğimiz gibi biz bunu yeni öğrendik, sizlerin de öğrenmesinde yarar olduğunu düşündük…


......


Eller Mars’a biz Kars’a…


Bilin adamına soruyorlar “Niçin mars’a gitmeliyiz?” diye…
-“çok basit” diyor bilim adamı…
1- Dinozorları yok eden meteorlar dünyamıza yine çarpacak. Tavşandan büyük her şeyi öldürecek. İnsan nüfusu yok olacak. Bunun olmaması için başka bir gezegen bulmalıyız. Bunun için en uygun gezegen ise Mars.
2-Bilim çok yavaş ilerliyor. Hatırlanacağı üzere bilimde en büyük gelişme, insanoğlunun ay yolculuğuna hazırlık döneminde gerçekleşmiştir. Mars’a gidilmesi fikri bile bilimde büyük bir sıçrama yaratacaktır. Bilimin buna ihtiyacı var.
3-Dünya yıprandı. Kendini toparlaması için buradan gitmemiz, Mars’ı da yaşanabilir bir gezegen yapmamız için yine buradan gitmemiz gerekiyor…
Mars’a gidilmesi gerektiğinin çok basit ve anlaşılır gerekçeleri bunlar…
Oralarda bir yerlerde insanlar Mars’ı, Mars’a yapılacak seyahat ve yerleşmeyi konuşuyor.
Hiç düşündünüz mü?
Biz Eskişehir’de ve Türkiye’de neyi konuşuyoruz?


......


Bir olay bir müdürün bu kadar mı anılmasına yol açar?


Yılmaz Büyükerşen’in uğradığı saldırıyı duymayan kalmadı.
üzerinden 3-4 gün geçmesine rağmen şehirde en çok konuşulan konu olmaya devam ediyor söz konusu saldırı.
Mevzu her açıldığında konu önce mafya’ya, ardından da Eskişehir eski Emniyet Müdürü Savaş Yücel’e geliyor.
Eskişehir’de görevini tamamlayıp, ayrılmasının üzerinden yıllar geçmiş.
Fakat hala “Mafya ve çete” denildiğinde onun ismi anılıyor.
Verdiği mücadele anlatılıyor uzun uzadıya.
Mafya ve çetelerin Eskişehir’den nasıl tek tek temizlendiği, Eskişehir’in nasıl huzur ortamına kavuştuğu ifade ediliyor herkes tarafından.
Hatta…
O’nun Eskişehir’den ayrılmasıyla birlikte o mafya ve çetelerin yeniden Eskişehir’de nasıl yuvalanmaya başladıkları dolaşıyor kulaktan kulağa…
Bir olay, Büyükerşen’in saldırıya uğramasıyla ortaya çıkan bir olay bu kadar mı bir müdürün anılmasına yol açar?
Açıyor işte…
Herkesin ağzında “Savaş Yücel boşuna bunları yok etmek için çaba harcamamış” sözleri dolaşıyor işte…
Demek ki Savaş Yücel herkesin “Doğru” olarak kabul ettiği işi yapmış Eskişehir’de…
Keşke…
Yücel’den sonda da aynı oluşumlara karşı aynı mücadele tavrı sürdürülmüş olsaydı…

Önceki ve Sonraki Yazılar
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ) Arşivi