Gürcan Banger
Kişisel gelişim üzerine
İnsanın temel öğrenme araçlarından biri kıyaslamadır. Işığı ve karanlığı, renkleri, sesleri, sıcaklığı ya da şekilleri birbirileri ile karşılaştırarak öğreniriz. Bu karşılaştırmalardan öğrendiklerimizi genelleştirip soyutlaştırarak kavramsal sonuçlara varırız. Kişisel gelişimimizde de karşılaştırma –kıyaslama– önemli bir tutar. Beğenmediğimiz insanlar gibi olmak istemeyiz. Onaylamadığımız davranışlar kişisel davranış modelimizin oluşmasında olumsuz örnekleri oluşturur. Diğer yandan kişilik özellikleri ve davranışları ile örnek aldığımız insanlar da vardır. Kimisini işimizde ve mesleğimizde, bazılarını ise yaşamımızda karşılaştırma referansı olarak kullanırız. Bu nitelikli kişiler bizim için örnek alınacak ‘olağanüstü insanları’ temsil ederler.
Beğeni ile izlediğimiz insanlar genelde düşünce, duygu ve davranışlarında belli farklılıklara sahiptir. Bu kişilerin her biri farklı özellikler gösterseler de; bazı ortak yönleri yakalamak mümkün olabilir. Örneğin idol kabul edebileceğimiz bu insanlar fikirlerini iletme konusunda açık ve çekincesiz davranırlar. “Bu konuda böyle düşünüyorum” derken aynı zamanda katkı ve eleştirilere açık olduklarını ifade ederler. Buradaki gerçek, insan düşüncesinin farklılıklar ve karşıtlıklarla gelişiyor olmasıdır. Çünkü hiçbir düşünce, daha başlangıçta mükemmel değildir, zamanla ve başka insanların katkılarıyla gelişip zenginleşecektir.
Çevrenizde olup bitenlere bir göz atın. Ne kadar fazla değişik faktörün etkisi altında… Örneğin duygusal ve zihinsel durumunuzu düşünün. Yaşadığınız mekânsal ortamın düzeni, hava sıcaklığı, çevrenizdeki insanların size karşı olan davranışları, o an ya da az önce yaşadığınız olumsuzluklar ya da yakından ilgilendiğiniz insanların başarıları ne kadar da etkili oluyor! Çevremizdeki şartların ve faktörlerin hepsini denetlememiz, yönetmemiz ya da basit olarak dikkate almamız mümkün değil. Belirsizliğin çok fazla olduğu şartlar altında yanlış yapmak ya da hatalı davranmak olağan değil mi?
Güneşin doğuşunun bizim sübjektif isteklerimize bağlı olmadığı gibi kararlarımızı verirken de etki edemeyeceğimiz unsurlar var. Çoğu zaman bunları göz önünde bulundurmakta ve karar sürecimize dâhil etmekte yeterli olamıyoruz. Beklenmedik gelişmeler oluşabiliyor. Sonuçta yanlış yapıyor ya da hatalı davranıyoruz. Kendimize idol olarak belirlediğimiz farklılıkları olan insanların bir özellikleri daha bu noktada ortaya çıkıyor. Onlar yanıldıklarını, hatalı davrandıkları veya yanlış yaptıklarını içtenlikle söylüyor ve açıklayabiliyorlar. Çünkü hata insanın doğasında var. Hiç kuşkusuz; hata yapmak istemeyiz. Ama daha değerli olan, hatalarımızdan –ve başarılarımızdan– gerekli doğru dersleri çıkarabilmek...
Yanıldığını söyleyebilme becerisinden söz ederken bir noktaya açıklık getirmeliyim. Burada “Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer” gibi bir karşıya savrulmayı savunmuyorum. Pek çok insan yaptığı bir yanlıştan dolayı o konudan elini çeker ve o konu kendisi için bir yasak haline dönüşür. Bu durum, ahlaka ve hukuka aykırı durumlar için doğru olabilir. Ama ünlü buluşçuların ya da girişimcilerin yaşamlarına baktığınızda onların da pek çok yanlış yaptıklarını veya hatalı davrandıkları örnek olduğunu göreceksiniz. Önemli olan, hatalardan yılmamak ve hedefi asla gözden kaçırmamaktır. Hata yapılmış olan mevcut durumu doğru anlayıp buradan tekrar hedefe doğru ilerleyecek yola tekrar koyulmak; işin sırrı burada…
Yanlışlardan kaçarak kurtulamayız. Nereye gitmek istiyorduk? Hedefimiz neydi? Bir yanlış yaptığımız için hedefimiz anlam ve değerini mi kaybetti? Yanlış yapmamak için hiçbir şey yapmamayı tercih eden ve bugün adını bile hiç kimsenin hatırlamadığı ‘yaşamışlardan’ biri mi olmak istiyorsunuz? Amazon’un kurucusu, olağanüstügirişimci Jeff Bezos’un dediği gibi “[Hadi] kendinize muhteşem bir hikâye yaratın.”