9-Emine GİRGİN

9-Emine GİRGİN

BİR PAPATYANIN ÖYKÜSÜ

“Bazen çalan bir şarkıda, bazen de bir fotoğraf karesinde rastlarsınız anılarınıza. Yüreğinizin gizli bir bölümünde özenle sakladığınız, çıkarmaya korktuğunuz o anılar; rengârenk bir sepet dolusu papatyanın fotoğrafıyla yeniden canlanıverir. Sevmiş miydiniz? Yoksa sevmemiş mi?


Peki ya o?


Seviyor muydu? Yoksa Sevmiyor mu?


Kimbilir..”


İşte bir papatyanın öyküsü;


Günlerden bir gün küçük bir tırtıl gözlerini hayata açmış. Doğal içgüdüleri ile hemen beslenmeye başlamış. Ne bulursa yemiş bir süre sonra yeterince büyüdüğünde kendine güvenli bir yer bulup kozasını örmeye başlamış.


Bu kozanın içinde geçirdiği sürenin sonunda rengârenk kanatlı bir kelebek olup çıkmış. Minik kelebek uçabiliyor olmanın verdiği mutlulukla uçmaya başlamış.


Dağlar tepeler aşmış ormanın her yerini dolaşmış derken rengârenk çiçeklerin bulunduğu bir vadiye gelmiş. Etrafına şaşkın şaşkın bakarken vadinin öbür ucunda bir papatya görmüş. Bir anda afallamış ne düşüneceğini ne yapacağını bilememiş.


”Ne muhteşem bir çiçek” diye geçirmiş içinden, Zaman kaybetmeden yüzlerce renkli hoş kokulu çiçeğin üzerinden geçip doğruca papatyanın yanında almış soluğu.


-Merhaba papatya, sizi uzaktan gördüm ve yanınıza geldim..


Nazlı papatya şöyle bir bakmış konuğuna:


-Merhaba demiş. Bende zaten yalnızlıktan sıkılmıştım.


Ve konuşmaya başlamışlar.


Kelebek ona hayat hikâyesini nerede dünyaya geldiğini geçtiği ormanı tepeleri anlatmış.  Papatyada ona kendinden bahsetmiş.  Birbirlerinden gerçekten hoşlanmışlar. Gece olunca beraber yıldızları ve ateş böceklerinin danslarını seyretmişler. Gündüz olunca kelebek kanatları ile papatyayı güneşin yakıcı ışınlarından korumuş.


Minik kelebek papatyayı çok sevmiş.


O kadar çok sevmiş ki bir türlü onun yanından ayrılmamış, papatyanın da onu sevip sevmediğini merak ediyormuş.  Ama cesaret edipte bunu papatyaya söyleyememiş bir türlü, onu kırmaktan incitmekten, kaybetmekten korkmuş. Papatya da kelebeği çok sevmiş, ama bir türlü oda sevgisini söyleyememiş.


Duygularının karşılığı olmayacağından bu yüzden kelebeği kaybedeceğinden korkmuş.


 Böylece iki sevgili yan yana ama sevgilerini paylaşmadan sürekli sohbet etmişler.


Böylece saatler saatleri kovalamış. Günler geçip de kelebek artık zamanı kalmadığını gücünün tükendiğini anlayınca papatyaya dönmüş ve "üzgünüm ama senden ayrılmam gerekecek, demiş.


Papatya buna bir anlam verememiş. “Neden” demiş.


 “Yoksa yanımda mutsuz musun ?”


"Hayır" demiş kelebek, bilakis sen benim hayatıma anlam kattın. Fakat biz kelebeklerin ömrü sadece üç gündür. Ben de ömrümü tamamladım. Artık kelebeklerin hiç ölmediği bir yere gitmeliyim."


Papatya bu duruma çok üzülmüş.


Ama yapacak bir şey yokmuş zaten.


Kelebek artık gücünün kalmadığını daha fazla tutunamayacağını anladığında son bir gayretle papatyaya "Seni Seviyorum" diyebilmiş.


Papatya donakalmış.


Sadece "ben de" diyebilmiş kelebeğin arkasından.


Ardından da gözyaşlarına boğulmuş içinden “keşke onun da beni sevdiğini bilseydim” keşke ona sevdiğimi söyleyebilseydim." diye geçirmiş.


Papatya sevdiğinin onu sevdiğini bilmeden geçirdiği günlerin acısına dayanamamış.


Bir süre sonra yaprakları önce solmuş, sonra da dökülmeye başlamış.


Her düşen yaprakta papatya içinden "seviyormuş" diye geçirmiş.


İşte o günden beri bunu bilen âşıklar, sevgililerine sormadıklarını hep papatyalara sormuşlar.


Seviyor mu, Sevmiyor mu?


 


Önceki ve Sonraki Yazılar
9-Emine GİRGİN Arşivi