
Seda Kağıtcı
Her zaman yarın yok
Bazen ölümle ilgili yazılar okuyorum ve sonra da çok etkilenip derin düşüncelere dalıyorum. Aniden, hiç ummadığımız bir anda çalıveriyor bazen ölüm kapımızı. Ertelediğimiz, yarına bıraktığımız şeyleri yapmaya hiç vaktimiz olmadan göçüp gidiyoruz bu dünyadan. Her gece yatağıma yattığımda acaba yarın sabaha gözlerimi açabilecek miyim, acaba sevdiklerim yanımda olacak mı, onlarla birlikte geçireceğim daha kaç günüm var diye kendi kendime kurup durarak, sürekli ölümü ve hayatı sorgulayarak ve belki biraz da evham yaparak uyumakta zorluk çekiyordum bir zamanlar. Evet ölüm bize çok yakın ve yarına çıkacağımızın asla bir garantisi yok. Son nefesimizi ne zaman vereceğimizi sadece Allah bilir. Bu yüzden de hayatı ertelemek çok yanlış. Tabi bu demek değil ki aklımıza eseni her an, hemen yapalım ve sınırlarımız olmasın.
Hepimiz hayatımız boyunca pek çok hata yapıyoruz ve sonunda pişmanlık duyuyoruz. Önemli olan kaçımız bu yaptığımız hatalardan ders alıp, o hatayı bir daha tekrarlamıyoruz? Yada bir yanlış yaptığımızda kaçımız düzeltmek için çaba sarfediyoruz? Her insanın değer yargıları vardır. Kimi doğru, kimi yanlış. Hayatımızın sınırlarını da kendimiz çizeriz. Bu sınırlarda neyi, ne zaman yapmak istediğimize de elbetteki kendimiz karar veririz, kimse bizi zorlayamaz. Kararlarımızı verirken vicdanımızla başbaşayızdır. Şeytanın dürttüğü de olur kimi zaman bizi ama şeytana kulak asmadan doğru şeyi doğru anda yapabilmek işte asıl marifet bu!..
Hayat çok acımasız ve karışık gelir kimi zaman bize. Acımasız olduğu doğru ama hayat aslında o kadar da karışık değil. Çünkü aslında her şey gelip geçicidir hayatta, tek bir gerçek vardır ki; o da ölüm!.. Hepimizin gideceği yer belli, üzerimize atılacak birkaç kürek toprak işte, sonrasında da bir daha uyanmamak üzere ebedi derin bir uyku... İşte bu yüzden hayatı ertelememek lazım. Dolu dolu yaşamak, her andan zevk almak, her günü sanki son gününmüş gibi değerlendirmek ve aldığımız her nefesin kıymetini bilmek lazım. Her gün şükretmemiz lazım gözlerimizin görebildiğine, kulaklarımızın duyabildiğine, elimizin ayağımızın tutabildiğine, karnımızın doyup, geceleri sıcacık oturacak, uyuyacak bir evimiz olduğuna ve önceliklerimizi belirlememiz lazım. Ne bizim için bu kadar önemli olan? Yaşama gayemiz yada mutluluk kaynağımız ne?
İşte ben de bu derin düşüncelerden kendimi sıyırdığım zaman oturup bir liste yaptım bir gün kendime. Önceliklerimi belirledim, beni mutlu eden şeyleri yazdım, hayatımda neleri değiştirmek istediğimi not aldım ve bugüne kadar yaptığım yanlışlar için kendime kızıp, yanlışlarımı doğruya çevireceğime dair kendime söz verdim. Şimdi siz de alın kağıdı kalemi elinize ve önce şükür listenizden başlayın. Neler için şükrediyorsunuz Allah’a, ne sizi mutlu ediyor ve hayatınızın geri kalanında neler yapmak, hayatınızı ne yönde değiştirmek istersiniz? Bir bir not alın ve sabah olduğunda uygulamaya koyun birer birer bu maddeleri. O zaman inanın kendinizi daha bilinçli ve huzurlu hissedeceksiniz.
Mutlu olmayı öğrenin. Keyif alın içtiğiniz bir fincan kahveden, kopardığınız bir lokma simitten, sokakta yürürken hiç tanımadığınız size gülümseyen yüzlere selam vermekten keyif alın... Parfümünüzü çabuk bitmesin diye özel günlere saklamayın, canınız istediğinde sıkın, biterse bitsin sizden daha değerli değil!.. Yeni aldığınız bir kıyafeti sadece gezmeye giderken giymeyin kirlenmesin diye, canınız ne zaman isterse, evde otururken de giyebilirsiniz. Nasıl mutlu oluyorsanız onu yapın. Kimlerle kendinizi iyi hissediyorsanız onlarla görüşün. Unutmayın bu dünyaya bir daha gelmeyeceksiniz. Belki de yarın yok, o yüzden hayatın tadını çıkarın ve bu günü sanki son gününüzmüş gibi yaşayın. Çünkü bir gün gerçekten öyle olacak!..