4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)

4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)

BU VATAN KOLAY KAZANILMADI...

Kurtuluş Savaşı' nın, temeli ve simgesi olan, İkinci İnönü Zaferi'nin 87. yıl dönümü, Eskişehir ve Bilecik'te düzenlenen törenlerle kutlandı. Ancak bugün, İnönü, Balkan, Çanakkale ve Kurtuluş savaşlarında, çekilen zorluklar ve sıkıntılar ve sönen ocaklar, yetim kalan çocuklar unutuldu. Bunların yerini kısır çekişmeler, "Sen-ben" kavgaları aldı. Ulusal değerlerimizi, erozyona uğratıldı. Nerdeyse ülkemizde, "TÜRKÜM" demek suç sayılacak. Oysa insanımız, bugünlerde, vatan topraklarında, ezanın susmaması, bayrağın inmemesi, vatan toprağının çiğnenmemesi için, atalarımızın nelerden vazgeçtiğini, herkesin hatırlatılması, özellikle de günümüzde, Irak, Yugoslavya, Afganistan gibi ülkelerde, yaşananlardan, ibret alması gerekir.
Mehmet Akif'in, "Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın" sözü o günlerin vahametini anlatır. Bu sözde binlerce beyit, bu beyitlerde dile gelmeyen acı, umut ve nice duygu saklıdır.
Türk insanı, büyük bedeller ödeyerek ve bir nesli de yok ederek ve binlerce çocuğumuzu yetim bırakarak, kurtardı bu vatanı... Nitekim dedemin biri Balkan Savaşı' nda şehit oldu. Eşi de, altı ay sonra üzüntüsünden Hakkın rahmetine kavuştu. Rahmetli, babam, 3 yaşında, amcalarım ise 1 ve 5 yaşlarında yetim kaldı. Diğer dedem ise 17 yıl askerlik yaptı.1962 yılında, sefalet içinde öldü.
Ülkemizde, tamamına yakın aile, aynı tabloyu yaşadı.
Balkan, Çanakkale ve Kurtuluş Savaşları' nda, olduğu gibi, son yıllarda, dış ve iç şer odakların taşeronu, PKK terörün de, 30 binin üstünde insanımız hayatını kaybetti.
Bugün ise "sen-ben kavgası" ile atalarımızın ve PKK terörüne şehit düşen insanlarımızın, kemiklerini sızlatıyoruz. İktidar ve muhalefet, kısır ve gereksiz tartışmalarla, dış ve iç şer odakların senaryolarına, adeta zemin hazırlıyor. Dostlarımızı üzüyor, düşmanlarımızı da sevindiriyorlar.
Öte yandan çok partili dönemde, "Atatürkçülük" , "laiklik" "milliyetçilik", "Ulus" ve "İSLAM" gibi ortak değerler, sürekli siyasi malzeme yapıldı. Özellikle de "Müslümanlık" ve "Laiklik" üzerindeki tartışmalar, gündemde sürekli ve kalıcı oldu. Oysa Milli Eğitim bakanlarımızdan, Rahmetli Avni Akyol' un da söylediği gibi, " HEM MÜSLÜMAN; HEM ÇAĞDAŞ; HEM MÜSLÜMAN, HEM LAİK; HEM MÜSLÜMAN, HEM ATATÜRKÇÜ; HEM MÜSLÜMAN, HEM MEDENİ, İLERİ VE YENİLİKÇİ; HEM MÜSLÜMAN, HEMDE MİLLİYETÇİ " olabiliriz, Olmalıyız da...
Çünkü ne Atatürk' ü sevmek, Atatürkçü olmak, Atatürkçü düşünce sistemi ve ilkeleri doğrultusunda hareket etmek, "DİNSİZLİKTİR"; ne de İslamiyet, gericilik, bilime ve çağdaşlığa karşı olmaktır...
Aslında, çağdaş ve demokratik ve laik bir devlet düzeninde, milletimizin birliğini ve huzurunu, devletin bütünlüğünü ve güvenliğini zedelememek; yönetimde kimsenin din, vicdan ve kanaat hürriyetlerine karışmamak ve müdahale etmemek esastır. Bu anlayışla, dini inanç ve yaşayışları birbirinden farklı olanların, birbirlerinden üstünlük taslamamalarına, devlete ve yönetime egemen olmalarında, etkili ve yönlendirici olma istek ve eğilimlerine imkân ve fırsat verilmemelidir.
Türk halkı, artık gerçekleri görmek zorundadır. Bugün ülkemiz, çok büyük tehlikelerle karşı karşıyadır. "Laiklik, "Türban" "Ergenekon" gibi gereksiz ve yersiz tartışmalarla kaybedilecek vakit de yoktur. Türk ekonomisi de "aynen" mayınlı arazi gibi. Sıcak paranın " baskısı altındadır. İçeride yarattığı ortam aslında "ağzına kadar mayın dolu". Sıcak para, "Türkiye'nin, varlıklarını" sonuna kadar "emdikten", küreselleşme hedefine ulaşıp, "Türkiye'yi siyasi ve ekonomik anlamda" tam bağımlı hale getirdikten sonra, mayınlar " 2001 krizi"nde olduğu gibi, bir bir patlamaya başlayacaktır.
Türk halkı, her geçen gün fakirleşirken, sıcak para, yabancılara dolar bazında "yıllık yüzde 35 ila 42" getiri sağlıyor. Konsolide bütçe'nin yarısı "sıcak para getiren yabancılara" sunuluyor. Stratejik kurumlar, bankalar, özelleştirme gerekçesi ile yabancılara devredilerek ülke, belirsizliğe ve felakete doğru sürükleniyor.
Ülkemizde, geliyorum diyen bu belirsizlik ve felaketler, karşısında, "Politikacısı", "sivil toplum örgütleri", "burjuvazisi", "akademisyeni", "askeri", "düşüneni" ve "vatandaşı", felaketi ve kaosu görmüyor, "aman işler çok iyi, bozulmasın, uzlaşalım" diyor, üzerlerine düşeni de yapmıyorlarsa, başka ne söylenebilir ki?

Önceki ve Sonraki Yazılar
4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM) Arşivi