
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)
CHP Odunpazarı adaylığı meselesi, Dünyanın en inişli çıkışlı borsalarını da geçti...
Cumhuriyet Halk Partisi Eskişehir'de Odunpazarı adaylığı konusuna kilitlendi.
Parti çevresinde, hatta kamuoyunda CHP ile ilgili konuşulan ikinci bir konu yok.
Hemen herkesin dikkatleri bu meseleye çevrilmiş durumda.
Hemen herkes birbirine CHP Odunpazarı adayının kim olacağını soruyor.
Hemen herkes birbirine CHP Odunpazarı adayının kim olması gerektiğini söylüyor.
Şu anda CHP'den dördü resmi, biri gayrı resmi 5 aday adayı var.
Hemen herkesin de, bu aday adayları içinden kendisine göre aday görmek istediği bir isim var.
Hal böyle olunca, CHP'nin Odunpazarı adaylığı konusu, Dünyanın en inişli çıkışlı borsalarını bile geride bıraktı.
Sabah kalktığınızda, saat 10,00 kadar Erman Gölet şanslı oluyor.
Saat 12.00 ye geldiğinde o arada ne olup bitiyorsa Nur Süllü adaylıkta öne geçiyor.
Öğleden sonra adaylık şansı ibresi Erdal Caferoğlu'ndan yana esmeye başlıyor.
Akşamüzeri ise, Ayhan Kavas aday gösterilecekmiş gibi sohbetler başlıyor.
Gece olduğunda ise "Neden Ali Ulu olmasın ki?" ye kayıyor sohbetler.
Muhtemelen...
Bu işe kafa yoranlar, gecenin ilerleyen saatlerinde yataklarına yattıklarında "Ulen Odunpazarına mevcut aday adaylarının dışında başka bir isim gelip oturmasın. Olur mu olur vallahi" diye de düşünüyordur.
Sonuç olarak...
Her aday adayının şanslı olduğu bir saat aralığı var sanki...
Nasıl oluyorsa, aynı gün içinde 5 aday adayı da sırayla aday yapılıveriyor.
CHP Odunpazarı adayını Büyükerşen mi belirleyecek yoksa CHP Genel Merkezi mi bilemiyoruz...
Zaten, bu saatten sonra kim belirleyeceğinin de pek bir önemi kalmadı.
Mesele öyle bir hale getirtilip, çadır tiyatrosuna dönüştürüldü ki, sormayın gitsin.
Bu saatten sonra adayı kimin belirleyeceğinden çok, saat kaçta belirleneceği daha çok önem kazanacak galiba...
-"Hiç öyle şey olur mu?" demeyin...
Baksanıza! Her aday adayı günde bir kere, iki saatliğine de olsa resmen aday yapılıyor CHP çevresinde...
O yüzden...
Sürecin sonunda aday yapılmayanlar çıkıp "Saatlerimiz uyuşmadı.Aday'a karar verildiği saat benim gün içinde şanslı olduğum saatlere denk gelmedi. O yüzden aday olamadım" dese, vallahi yalan söylemiş olmayacak...
.....
Hangi söylem daha doğru?
Büyükerşen, geçtiğimiz Pazar günü Emek ve 71 Evler mahallelerini geziyor.
Bu arada...
Emirdağlılar derneğini de ziyaret ediyor.
Ziyaret sırasında bir vatandaş, Odunpazarı aday adaylarından birinin aday gösterilmemesi konusunda uyarıda bulununca, Büyükerşen anında cevabını yapıştırıyor ve;
-"Daha benim adaylığım bile belli değil" diyor önce...
Ardından da...
-"Sanki adayları bana soruyorlar. Geçtiğimiz seçimde meclis listesi yaptık, o dönemin il Başkanı yaptığımız meclis üyesi listesini tamamen değiştirdi" diye de devam ediyor konuşmasına...
Yani...
Büyükerşen "Meclis listesini bile bana bırakmıyorlar" demeye getiriyor...
Bir gün sonrası Habertürk televizyonuna konuk oluyor Büyükerşen.
Sohbet sırasında da:
-"Rahmetli Ecevit bana çok güvenirdi. Üç dönem yaptığımız listelere bile müdahale etmeme nezaketini gösterdi" diyor.
İki gün içinde gelişen farklı ifadeler de birilerinin dikkatini çekmiş olmalı ki, hangi söylemin daha gerçekçi olduğu sorgulanıyor...
......
Ben her iki duyguyu da iyi bilirim...
Ahmet Ataç 99 ylı seçimlerinde Tepebaşı Belediye Başkanı seçildi.
5 yıl görev yaptıktan sonra yeniden aday oldu.
2004 yılında yapılan seçimlerde az bir oy farkıyla kaybetti Belediye başkanlığını.
İşin peşini bırakmadı.
Belediye Başkanı olmadığı 5 yıl boyunca adeta Belediye başkanıymışçasına çalıştı.
Gündüz muayenehanesinde, gece ise mahallelerdeydi.
Neticede bu çalışma kendisine yeniden adaylığı getirdi.
2009 seçimlerinde Tepebaşı belediyesine aday gösterilen Ataç, bu seçimlerden zaferle çıkıp yeniden Belediye Başkanlığı koltuğuna oturdu.
Sonuç olarak...
15 yıl içinde bir kez kaybettiği belediye Başkanlığı koltuğuna iki kez oturma başarısı gösterdi.
Aynı Ahmet Ataç, halen başkanlık yaptığı Tepebaşı Belediyesine yeniden aday.
Önceki gün EsTv de ağırladık kendisini.
Hem belediye çalışmalarını hem de yaklaşan seçimleri sorduk.
Uzun uzun anlattı Ataç.
Son olarak...
Seçimin, iki neticeli bir yarış olduğunu, seçimde kazanmak kadar kaybetme olasılığının da olduğunu hatırlatıp;
-"Yeniden seçilirseniz problem yok da, oldu ki kaybettiniz. Ne olacak?" diye sorduğumuzda Ataç;
-"Vallahi hiç problem yok. Çünkü ben her iki duyguyu da yaşadım. Bu yüzden bu konuda daha tecrübeliyim. Kazanırsam hizmetim bu gün olduğu gibi devam eder, kaybedersem de, sevdiğim ve çoğu zaman yapamamaktan özlem duyduğum diş hekimliği mesleğime devam ederim" dedi.
......
Anlayana...
-Seçimde hangi partiye oy vereceksiniz?
Hiçbir partiye vermeyi düşünmüyorum.
- Peki niçin?
Bu güne kadar verdik de ne oldu?
- Ne olmadı ki?
Halimizden belli değil mi? Herkes "Kurtaracağız" diye geldi, bırakın kurtarmayı, her seçimde bir önceki yılı arar olduk.
- Ne olmasını isterdiniz?
En azından verilen sözlerin tutulmasını isterdim.
- Peki tutulmadı mı?
Bırakın verdikleri sözü tutmayı, seçimden sonra yüzlerini bile göremedik.
- Önümüzde seçim var ama...
Biliyorum. Yine ortaya çıkacaklar ve "Kurtaracağız" diyecekler.
- Artık inanmıyorsunuz anlaşılan?
Bu durumda kim kime inanır ki. Yine yağıp gürleyecekler, sonra da ortadan kaybolacaklar. Bir dahaki seçime kadar. O yüzden oy moy vermeyeceğim kardeşim. Hiç birinin birbirinden farkı yok.
Bu karşılıklı konuşma, anket yapan bir genç kız ile, işçi emeklisi olduğunu sonradan öğrendiğimiz bir vatandaş arasında geçen ve bizzat şahit olduğumuz bir konuşma...
Bu konuşmadan herkesin kendisine çıkartacağı bir ders var aslında.
Özellikle de siyaset yapanların.
Tabii anlayana...
........
BİRAZ DA GÜLMEK LAZIM
Ev telefonu hayli yüksek gelince, ev halkı toplanmış:
Baba:
"Yahu bu korkunç bir fatura. Ben bu telefonu asla kullanmıyorum, hep çalıştığım şirketteki telefonu kullanıyorum. Nasıl oluyor?"
Anne:
"Aynen ben de... Akşama kadar çalıştığım bankada elimin altında telefon. Ne yapayım bunu."
Oğlan:
"Vallahi ben de Şirketimin bana verdiği cep telefonu ile bütün görüşmelerimi yapıyorum."
Kız:
"E benim de şirket hattım var. Ev telefonunu hiç kullanmam ki."
Herkes aniden evdeki hizmetçiye döner ve cevap arar gözle bakarlar.
Hizmetçi:
"Eee... Problem ne o zaman? Sanırım hepimiz iş telefonlarını kullanıyoruz.."