
Gürcan Banger
Değişim ve Toplumsal Görünüm
Batıya bakarak Doğuyu veya Doğuya bakarak Batıyı açıklamaya çalışmanın, doğru bir yaklaşım olduğu kanaatindeyim. Türkiye’yi de içine alan Doğuyu anlamaya çalışırken, Batıda gelişmiş olan bilimsel yaklaşımı veya Batı metodolojisini kullanabiliriz. Diğer yandan referans noktamız, Batının değer yargıları kümesi olursa, muhtemelen yanlış bir noktaya varırız. Doğu ve Batı iki farklı yoldur. Küreselleşmenim tüm yaygın etkilerine rağmen, bu farklılık hâlâ sürmektedir.
Devletin özne, vatandaşların ise kul olduğu Doğu toplum modelinde Engizisyon, Rönesans ve Sanayi Devrimi yaşanmamıştır. Bilişim Devrimi de Batıya aittir. Doğu toplumunun iç dinamikleri, sosyal ve ekonomik yaşamda etkin faktörler değildir. Doğu toplumlarında sosyal değişim olgusunun özellikleri de farklıdır. Örneğin; Cumhuriyet’in ilk yıllarında yapılan reformların altındaki varsayım; toplumun, çağın zorladığı değişimi kendi başına gerçekleştiremeyeceği fikridir. Toplumsal yapıdaki güçlerin ve iç dinamiklerin zayıflığı nedeniyle değişimin, devlet eliyle gerçekleştirilmesi öngörülmüştür. Yaklaşık son 60 yılda devlette çözülmenin ve iç çürümenin başlamasıyla, Cumhuriyet’in yarattığı değişim ve dönüşüm eğilimi de duraksamıştır. Bugün sosyal değişimin olağan yöneliminde gitmesini engelleyen faktörler incelendiğinde görülecektir ki, hepsinin altında devletin geçirdiği hastalıklar ve zafiyetler vardır. Geldiğimiz noktada; neredeyse devletin içi tamamen boşaltılmış olduğundan, değişimde öncülük görevini yapması neredeyse imkânsızlaşmıştır.
Batı toplumlarında sosyal değişimin ana güçleri arasında emekçiler ve sermaye sınıfı yer almıştır. Doğuda ise durum farklıdır. Doğu toplumunda bu iki sınıfın etkilerini sanayileşme sürecine geciktiren benzer nedenlerle açık olarak göremiyoruz. Bu nedenle Doğu aydını, sosyal değişimi gerçekleştirmek için başka güçler aramıştır. Cuntacılık gibi akımların Türkiye aydınını yoğun etkilemesinin ardında daima, değişimi gerçekleştirecek bir sosyal gücün aranması fikri yer almıştır. Özellikle sol kanadın bir bölümü, ihtilal yapacak bir işçi sınıfı göremeyince, bunu ordunun devreye girmesi ile çözebileceği fikrine savrulmuştur. Diğer yandan; toplumu ve ülkeyi kurtarmak için zora dayalı güç arayışı, sadece sola özgün bir durum da değildir.
Devrim kültüründe devrimin kendini dayandırdığı sosyal güçler vardır. Örneğin sosyalist devrimin temel gücü işçi sınıfıdır. Tarım toplumunda kapitalist topluma geçişte ise sermaye sınıfı etkili olmuştur. Sınıfsal ayrışmanın ve sosyal ilerlemenin Batıdaki gibi oluşmadığı Doğu toplumlarında durumun farklı özellikler gösterdiği iyi bilinir. Belki de düşünsel yaratı sıkıntısı çeken toplumuzun koşullarını doğru kavrayıp açıklayan evrensel özellikli bir sol yorumun bulunmayışındaki ana nedenlerden birisi budur.
Bir sosyal grubun topluluğun, katmanın, sınıfın değişim tarafında bir güç olabilmesi için, öncelikle değişimden kazanacakları olmalıdır. Sosyal değişimden beklentisi olmayan hiçbir sosyal tabaka, değişimden yana olmaz. Bir Doğu toplumunda değişimden en fazla olumlu katkılar alabilecek kesimlere baktığımda, kadınların özel bir konuma sahip olduğunu görüyorum. Önce insan, sonra kadın olarak tüm sosyal, ekonomik, kültürel ve dinsel boyutlarda ikinci sıradaki cins olarak görülen kadınların, düzenin değişmesinden en çok yarar sağlayacak kesimlerden olduğuna hiç kuşku yok. Bu durum, sadece bizim ülkemize özgü bir durum değil; Doğu toplumlarının tamamında yaşanıyor. Dikkat edilirse Doğu toplumlarında reform hareketlerinin ön saflarında da kadınların bulunduğu görülecektir.
Kadının temel güç olarak değişim süreçlerinde yer alması için birinci eksiklik, kadın fikriyatı konusunda eksikliklerdir. Batı tipi feminizmin bu konuda yeterli olduğu kanaatinde değilim. Kuşkusuz; düşünce, ancak örgütlendiğinde güç haline geliyor. Kadının hak ve özgürlükler mücadelesinde alınacak daha pek çok yol var.