Fatma Yüzer Deniz

Fatma Yüzer Deniz

Renklerini unutan zamanlar

Öfke yorgunluğu…

Son yılların en görünmez, en derin yaralarından biri. Her gün kötü haberlere maruz kalıyoruz. Adına ister “hayatın doğal akışı” deyin, ister “kolektif bilinç uyarı veriyor” deyin… Sonuç aynı: Hiçbirimizin tam olarak güvende hissetmediği, her an bir şey olacakmış gibi tetikte yaşadığı bir atmosfere sıkışıyoruz.

Sanki toplumun tamamının üzerine bir “hayatta kalma modu” yüklenmiş ve bir türlü kapatılamıyor. Uzun süre bu modda kalmanın bedeli ise sandığımızdan ağır: iç dünyamız yorgun düşüyor, düşünce kanallarımız daralıyor, hayaller bile “şimdi sırası değil” diye rafa kaldırılıyor. Ve ne yazık ki bu sınırlı düşünme halini fark etmeden çocuklarımıza, etrafımıza da öğretiyoruz.

Stresin uzun vadede yaptığı tam olarak bu:

Beyin ya savaşmaya kilitleniyor ya kaçmaya… üçüncü bir ihtimal olan sağlıklı değerlendirme neredeyse devre dışı kalıyor. Haberlerle ilişkimiz bile değişiyor. Bir görüntü mü manipülasyon, yoksa gerçeklik mi? Daha önemlisi: Biz gerçeğin neresindeyiz?

Kapanıyoruz.

Kabuğumuza çekiliyor, farklı sesleri tehdit gibi algılıyoruz. Herkes birbirine benzemeye başlıyor. Kimi zaman korkudan, kimi zaman yorgunluktan… Toplum iki renge sıkışıyor: siyah ve beyaz. Oysa diğer tüm renklerin es geçtiği bir dünyada, düşünce paleti sağlıklı kalabilir mi?

Kutuplaşmanın en tehlikeli yanı tam da burada:

Renklerin olmadığı yerde, insan kendi rengini bile taşıyamaz.

Oysa biz…

Tüm kırgınlığımıza, öfke yorgunluğumuza rağmen hâlâ bir renge sahibiz.

Herkesin kendi hikâyesinden süzülen, iç dünyasının derinlerinden gelen bir renk. Belki unuttuk, belki gömmeye mecbur kaldık. Ama silinmedi; sadece biriken gürültünün altında kaldı.

Bugün belki en çok buna ihtiyacımız var:

O gürültünün içinden kendi rengimizi çekip çıkarmaya…

Bireyselliği tehdit değil, zenginlik olarak görmeye…

Gerçeklik ile manipülasyon arasındaki sisin içinden kendi sezgimizi yeniden duymaya…

Çünkü başka bir ihtimal daha var:

Renklerini unutan bu zamanları, kendi rengimizi hatırlayarak aşmak.

Ve belki de asıl dayanıklılık, buna rağmen ayakta kalabilmekte.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fatma Yüzer Deniz Arşivi