
4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)
DEMOKRATİK ÜNİVERSİTE VE AŞIRI UÇLAR
Rektör Sayın Prof. Dr. AYDIN ve ekibi, çok iyi niyetle göreve başladılar. Özellikle de basın toplantısında, çok olum mesaj verdiler. En önemlisi demokratik bir üniversite vaatleri, örnek teşkil edecek niteliktedir. Ancak demokratik çağdaş üniversitelerde, bazı etnik ve ideolojik uç gruplar daha rahat ortam buluyor.
Aslında çağın gereği olan, bu tür üniversite ortamına, yönetimden çok öğrencilerin sahip çıkması gerekir. Ne var ki geçmişte, bu kadar ortam olmadığı halde, Anadolu Üniversitesi' nde, hiçte hoş olmayan, gelişmeler yaşandı. Dün olduğu gibi, bugünde etnik ve ideolojik faaliyetler, Anadolu Üniversitesi' nin, önünde en ciddi sorundur.
Nitekim Anadolu Üniversitesi'nde, 18 Mart 2009 tarihinde önemli bir provokasyon denemesi yapıldı. "18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Zaferi'nin 94. Yıl dönümü" dolayısıyla bir program düzenleyen duyarlı öğrenciler yaptıkları faaliyeti herkese duyurabilmek için davetiye dağıtırken saldırıya uğradılar.
Geçen hafta Malatya Battalgazi Erkek Öğrenci Yurdu'nda bir grup sağ görüşlü öğrenci kaldıkları odanın penceresine Türk Bayrağı astı. Bir süre sonra Bayrağın asılmasına tepki gösteren sol görüşlü öğrenciler ile sağ görüşlü öğrenciler arasında tartışma çıktı. Tartışma kısa sürede kavgaya dönüştü ve yurt biranda karıştı.
Benzer olaylar Anadolu üniversitesi'nde de 2010 yılında da meydana gelir mi bilinmez ama söz konusu olaylarda, legal bir görünümde faaliyetlerini yürütebilmek adına da kendilerine öğrenci topluluklarını paravan ettikleri ve bu bağlamda "Hukuk Kulübü" ve "Düşünce Kulübü" isimli öğrenci topluluklarını kullandıkları söyleniyor. Ne hazin ki evrensel değerler, etnik ve ideolojik akımlara kurban ediliyor.
Elbette bu tür olayların olmaması için üniversite yönetimi, gerekli önlemleri alacaktır. Ancak demokratik açılımla ilgili yasa tasarılarının, Meclis'e gelmesi ile birlikte üniversitelerde hareketlilik artabilir. Üniversitede, oluşacak aşırı uç eylemleri, Anadolu Üniversitesi' nin, Sayın Prof. Dr. Davut AYDIN ve ekibi ile birlikte yakaladığı, demokratik şeffaf, hesap sorulabilir ve hesap verebilir üniversite ortamına ihanet olur.
Elbette üniversitelerdeki, arzu edilmeyen etnik ve ideolojik hareketlenmede, siyasilerin, bazı köşe yazarlarının ve medyanın da payı büyüktür. Maalesef Türkiye' de, kullanılan bazı kavramlar, bilerek veya bilmeyerek mi kullanılıyor bilinmez ama ülkeye zarar verdiği gibi, uzun vadede dış ve iç şer odakların, senaryolarına da hizmet ettiği bir gerçektir.
Yıllardır devleti yönetenler, "Türkiye bir mozaiktir" veya "39 etnik grup var" gibi cümleleri kullanıyorlar. Oysa b" MOZAİK" söylemi, bir zamanlar Sovyetler Biriliği İstihbarat örgütü, KGB' nin, Türkiye üzerinde yürüttüğü, bir psikolojik harekât sloganıdır.
Ülkemizde, cumhurbaşkanları, başbakanlar bile, bu sloganın tuzağına düşmüştür
Türkiye mozaiktir, sloganın' da esas hedef, Türkiye' nin, etnik yapısıdır. Bu söylem, ülkenin bütünlüğüne zarar verdiği gibi, etnik milliyetçiliği de körükler. Federal yapıya da zemin hazırlar. Üniversitelerde bu tür eylemlerin önlenmesi için bu kavramlar öğrencilere çok iyi öğretilmeli, bu kavramların sebep olduğu olaylara, dünyadan somut örnekler verilmelidir. Yine öğrencilere, emperyalist ülkelerin evrensel değerleri kullanarak ülkeleri nasıl parçaladıkları da her vesile anlatılmalıdır. Aksi halde hiçbir önlem üniversitelerde oluşacak uç eylemlerin önüne geçemez.
Nitekim Avrupa Birliği, özellikle etnik ve dinsel yapıyı, azınlık statüsü vermek için ciddi çaba harcamaktadır. Çünkü Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 16 Aralık 1966 tarihinde bir karar aldı. Bu kararın birinci bölümü, "Kendi kaderini tayin hakkı" başlığını taşır. Bu maddenin birinci bendi," Bütün halklar, kendi kaderini tayin hakkına sahiptir. Bu hak vasıtası ile halklar kendi siyasal statülerini serbestçe tayin edebilir ve ekonomik, sosyal ve siyasal gelişmelerini, serbestçe sürdürebilirler" demektedir.
AB dayatması ile imzalatılan, gerek "Kopenhag Kriterleri"nde... 32-3-4-5: "...dilsel ayrılığı olan etnik topluluklar, azınlık sayılacak, kendi dillerinde serbestçe eğitim öğretim ve yayın hakkına sahip olacaklardır." İfadeleri, gerekse BM, Kriterleri'ndeki maddeler, değerlendirildiği zaman, içinde bulunduğumuz yüzyılın gereği, uygarlık donanımlarıdır. Ancak bu kavramlar kullanılarak, emperyalist ülkelere, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne, SEVR sömürgeciliği, yeniden hayata geçirilmek isteniyor.
Elbette bu alanda, üniversite yönetimlerine, ciddi görevler düşmektedir. Ancak öğrenciler de demokratik adil, şeffaf, hesap sorulabilir ve hesap verebilir ortamı, etnik ve ideolojik akımlar için değil, ülke ve kendileri için kullanmalıdır. Çünkü demokratik üniversite, öğrencilerin özgürlükleri, başarısı ve örgütlenmeleri, en önemlisi de yaşamları açısından bulunmaz nimettir.