4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)

4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)

DİLDE FİKİRDE İŞTE BİRLİK

           Her sene, 3 Mayıs tarihinde kutlanan, Türkçülük günü, tarihte ilk defa 1945 tarihinde kutlanmıştır. 3 Mayıs'ın ilk yıldönümü,  1945 senesinde, o sıralarda Tophane'deki Askerî Cezaevinde tutuklu bulunan, bir grup, Türkçü tarafından yapılan, bir toplantıyla anılmıştır. Daha sonraki yıllarda ise çeşitli törenlerle kutlanmış ve Türk milliyetçilerinin, bir geleneği olarak Türkçülük Günü oluşmuştur..


          Ancak ülkemizde, bazı döenmlerde, bazı aydınlar! devlet adamları!, siyasiler!,  Sakın Türk’üm demeyin”, Siz, Türküm derseniz, onlarda Arabım, Rumum, Arnavudum Kürdüm … der ve devlet parçalanır” diyorlar.


             Oysa Büyük önder ATATüRK, ” Diyarbakırlı, Vanlı, Erzurumlu, Trabzonlu, İstanbullu, Trakyalı ve Makedonyalı,  hep bir ırkın evlatları, hep aynı cevherin damarlarıdır. Bizim yeni işimiz budur. “        demiştir.


         "Türkçülük, ırkçılık değil, Türk milletini yükseltmek demektir" diyen ,Rahmetli  Ziya Gökalp, dinde de sevgiyi esas alır. "Cennet" ümidi ya da "cehennem" korkusuyla yapılan tapınmaların çürük ve geçersiz olduğunu anlatarak şöyle der:
          "Benim dinim ne ümittir, ne korku, Allah’ıma sevdiğimden taparım!
           Ne Cennet, ne Cehennem’den korku almaksızın, vazifemi yaparım."
           Yine Orhan Karaveli’nin, "Ziya Gökalp’i Doğru Tanımak” adlı kitabında ise"Türklük hem mefkûrem, hem de kanımdır" diyen Ziya Gökalp, Türk olduğunu haykırsa, Türklüğün esaslarını yazsa da, Kürtleri sevmiş, kendini Kürtlere daima yakın hissetmiş, büyük bir düşünürdür. Onun şu satırları bir ders niteliğindedir:
          "Kürtleri sevmeyen, bir Türk varsa, Türk değildir,
           Türkleri sevmeyen, bir Kürt varsa Kürt değildir."


          Ziya GöKALP’ ın, bu sözleri, Türkiye’ de yaşayan, tüm etnik kökenli insanlarımız içinde geçerlidi.


              Ayrıca Türkcülüğün korunması için, Türk dili önemli unsurdur. Ancak Eskişehir, diğer kentlerde, özellikle de Antalya’ nın, her bölgesinde, kafanızı nereye çevirseniz, Otel, Cafe, restaurant. showroom, gibi pek çok tesiste, İngilizce Rusça ve benzer yabancı dillere rastlarsınız. Her malda “EURO” etiketi.. İnsan kendisini, bu dilerin konuşulduğu, ülkelerin sokaklarında geziniyor hissediyor.


            Konfüçyüs’ün, "Bir milleti, bozmak isteseydim, işe dil ile başlardım." Diyerek dilin önemini ortaya koydu. Gel gör ki Türkiye’de, yabancı kelime kullanmak, adeta moda oldu


          .   Eskişehir’de ise, her geçen gün yabancı kelimelerle açılan işyerleri hızla artıyor. Hatta bazı sokak ve caddelerde,  insan kendisini, başka bir ülkede hisseder gibi oluyor.


            Oysa Fransa’da,1994 yılında, 665 sayılı bir kanunun 9. maddesine göre, Fransa’da bir malın reklâmı, yabancı kelimelerle yapılamaz. Bir taşınmaz mal üzerinde, bir gözlüğün, iç çamaşırın, kumaşın reklamı yabancı kelimelerle yapılmış ise, ilgili belediye, o taşınmaz mal sahibine ikazda bulunur. Fransa’ da hiçbir devlet adamı, uluslararası toplantılarda, Fransızca’dan başka bir dille konuşamaz.
            Yine Belçika’nın, Brüksel kentinde bir işadamımız, "Sultan Kebap" isimli bir lokanta açmış, Belçikalı kadınlar, ellerinde pankartlarla, ismi protesto etmişler. Ve Türkçe ismin kaldırılmasını istemişler. Yine ABD’de, İngilizce, Almanya’ da almanca konuşmayanlar, toplumdan soyutlanır, hatta isteklerine cevap bile verilmez. 
             Türkiye’de, benzer yasal tedbirlerin alınması zorunludur. ülkemizde de Fransa’da olduğu gibi, yabancı isimlerle işyeri açılmamalıdır. Eğitimin tamamı, Türkçe olarak gerçekleştirilmelidir. Fransa’daki gibi, üretilen mallar, yabancı isimlerle pazara sürülmemeli, Medyada da Türkçe kullanma zorunluluğu getirilmelidir. Türk devlet adamları da, uluslararası toplantılarda Türkçe konuşmalıdır.


             TBMM Araştırma Komisyonu, taslak raporunda, Türkçe' de yaşanan sorunlar ve çözüm önerilerine de yer verdi. önergede,  çocuk programları ve bu programlardaki kahraman adları Türkçeleştirilmelidir. Cep telefonu mesajlarında ve internette "merhaba" yerine "mrb", "selam" yerine "slm" gibi dilin bozulmasına yol açan Türkçe kısaltmaların önüne geçilmelidir. Televizyonlarda, şarkı ve türkülerimiz alt yazıyla sunulmalı. Caddelerdeki yabancı tabelalara yüksek vergi getirilmeli, Türkçe tabelalara ise kolaylık sağlanmalıdır ifadeleri yer almıştı.   Bu öneriler, arzu edilen boyutta yerine getirilmedi


             Hatta geçmiş yıllarda, Ak Parti Eskişehir Milletvekili Sayın Fahri Keskin ve Karaman Milletvekili Sayın Mevlüt Akgün, Türkçe’ nin korunması için, TBMM’ne kanun teklifi sunmuştur. Bu teklif bugüne kadar yasalaşmadı. 


            Türkçe, yeryüzünde 200 milyondan fazla insanın konuştuğu, dünyanın,  beşinci büyük dilidir. O nedenle de Türk dünyasında, Latin alfabesi temelinde, alfabe birliği sağlanmalıdır Ortak alfabeye geçildiği zaman, İsmail Gaspıralı’nın söylediği gibi, "Dilde, fikirde, işte birlik" daha kolay sağlanacaktır. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM) Arşivi