
Gazi Özdemir
DİN TEMELLİ GRUPLAR ANLAŞMALI - 2
Yayınlanma:
Geçen haftaki köşe yazısında Müslümanlıkta din temelli oluşmuş olan mezheplerin ortak noktalarda anlaşmalarına yönelik Osmangazi Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde gerçekleştirilen bir Sempozyum nedeniyle sevincimi belirtmiştim. Çünkü Kur'an'ın böylesi gruplaşmaları onaylamadığını ayetlerle açıklamış ve Allah'ın farklı yaratılış gruplar olan dil, ırk ve bölgesel gruplandırmaları beşerler anlaşsınlar diye ve bir sınav olarak yaratmış olduğunu belirtmiştim. Konuya devam edelim;
Gerek Hz. Musa'nın, gerekse Hz. İsa'nın başlangıçta tek grup olan inananlarında, imana ve bunu pekiştirecek pratik uygulamaların kesin hükümlerine değil de zaman ve zemine göre değişken olması gereken müteşabih diye tanımladığımız yöntemlerine yönelik anlaşmazlıklar nedeniyle din temelli gruplaşmalar /mezhepleşmeler olmuştu.
Müslüman toplumda Hz. Muhammed hayatta iken herhangi bir gruplaşma söz konusu olmamıştır. Fakat Hz. Muhammed'in vefatı ile başlayan devlet başkanlığı Mekke'li Kureyş Aşiretinde mi, Medine'li Ensar grubunda mı, yoksa Peygamber'in doğrudan kan bağlı yakını olan Ali'de mi olsun şeklinde farklı görüşlerin anlaşmazlığıyla, yani siyasî temelli gruplaşmalarla başladı. Halbuki Yahudi ve Hıristiyanların durumundan ders alınsa ve bütün toplumdan biat /olur alınarak ortak bir kişide anlaşılsaydı, böylesi gruplaşma başlangıcı olmazdı. Bu siyasi farklılaşmalı başlangıç, sonraki halifelerin gelişlerinde daha da yoğunlaştı. Üç halifenin öldürülmesi de bu gruplaşmalar nedeniyle ve bu gruplaşanlar tarafından gerçekleştirilmiştir.
Hz. Muhammed, hem Allah'ın son Peygamberi olarak son dinî lider, hem de yeni oluşan devletin de başkanı olarak 2 görevdeydi. Kur'an nasıl son vahiy kitabı ise, Hz. Muhammed de son dinî lider olmuştur. Dolayısıyla da kendisinden sonraki liderler olan Halifeler, sadece devlet başkanlığı konumundaydılar.
Siyasî temelli başlayan bu gruplaşmaları pekiştiren, Emevî aşiretinden Ebu Süfyan'ın oğlu Muaviye'nin Halife Ali ile savaşması ve ilk defa olmak üzere inananları Kur'an ile aldatması yanında, bunun kadar önemli bir olumsuzluk da Hz. Muhammed gibi dinî liderliği ve devlet başkanlığı ikili görevi yine tek kişide devam ettirmesi olmuştur. Bu gruplaşma yetmezmiş gibi, tüm saltanatı süresince Halife Ali taraftarlarını camilere aldırmaması, onlara hutbelerde hakaretler ettirmesi, öldürmesi, h,ç bir devlet görevine getirmemesi de eklenmiştir. Saraya taşıdığı Devlet başkanlığı ve dinî liderlik uygulamasını daha sonra babadan oğula geçecek şekilde bir aile saltanatına çevirmesi, Peygamber'in torunu Hasan'ı eşine zehirletmesi ve oğlu Yezid'in de iktidar hırsı ile Hüseyin'i Kerbelâ denilen yerde katletmesi bu gruplaşmaları iyice geri dönüşü artık mümkün olmayacak bir aşamaya getirmiştir. Emevî döneminden sonra gelen Abbasîler döneminde de aynı olumsuzluklar devam ettirilmiştir. Hem toplu halde veya bireysel bahanelerle öldürülmekte, hem de çoğunlukla hakaretlere uğramakta ve toplumdan uzak tutulmakta olan Halife Ali taraftarları, korkudan kendilerini belli etmemeye, inançlarını saklamaya ve ibadetlerini cami dışında gizlice evlerde toplanarak yapmak zorunda kalıyorlardı.
Zaman ilerleyip 800'lü yıllara yaklaşıldıkça, sahabe nesli yerine gelen yeni nesiller tarafından Kur'an'ın kesin /muhkem hükümleri verine Müteşabih /değişken benzeşik yöntemler konusunda Emevî-Abbasî taraftarları içinde görüş ayrılıkları başlamış ve başlıca 4 dinî liderin görüşleri etrafında, fakat vefatlarından sonra, Kur'an'ın yasaklamasına rağmen, 4 grup oluşturmak üzere bir araya gelişleri ile din temelli gruplaşmalar oluşmuştur. Bin yıllarında, yani Hz. Muhammed'in vefatından yaklaşık 400 yıl sonra Selçuklu Devletinin Başveziri Nizamülmülk, din temelli ve daha fazla sayıda oluşan bütün grupları "4 sünnî mezhep" ismi altında toplamış ve Halife Ali taraftarlarını yine dışlamıştır.
Sosyal dayanışmaya yönelik toplanmalarını ve ibadetlerini gerçekleştirmeyi gizli yerlerde yapmaya devam etmek zorunda kalmış olan Halife Ali taraftarları, bu zaman içinde Türk ve İran halklarının tasavvuf ağırlıklı inanış ve uygulamalarını, Kur'an'daki gerçek kesin /muhkem hükümlere yakın bulmuş ve şekilsellikten ziyade sosyal davranış ve ahlâk ağırlıklı görüşlerle daha da pekiştirmekteydiler. İran Horasan kaynaklı Tasavvufun "Eline, diline, beline hakim ol" şeklinde özetlenen kabulleri, Kur'an'ın manevî beklentisine, dolayısıyla da onların da Sosyal dayanışma ve yardımlaşma toplantılarında işlenen konulara uygun düşmekteydi. Gizli toplandıklarında, Hz. Muhammed zamanındaki gibi kadın ve erkekler birlikte toplanıp ibadetlerini yerine getiriyorlardı. Çünkü Nur-61 nci ayet ile, kadın ve erkeklerin birlikte toplanılması desteklenmişti.
Tabi, yıllar içinde Halife Ali taraftarları, Ali-Hasan-Hüseyin ve Fatima sevgisinde birleşmelerine rağmen, yine yöntem olan ayrıntılarda kendi içlerinde de gruplaşmış duruma gelmiş bulunmaktadırlar.
Kısaca yapılacak şeyler;
Sünnî ve Şii şeklindeki her iki taraf, önce kendi içlerindeki farklı grupları ortak noktalarda bir araya getirmeli
Sonra Sünnî ve Şia (İran ve Anadolu Alevileri) şeklindeki 2 ana grup Allah, Kur'an ve Hz. Muhammed inancından sonra tarihteki siyasî farklılaşmalardan kendilerini sıyırıp, olanları tarihçilere bırakmalı,
Kur'an'da bulunan kesin /muhkem hükümlerde anlaşıp, asırlar içinde oluşmuş müteşabih özellikli yöntem farklılıklarını da kabullenip ortak bir sofrada, fakat hiç kimsenin, diğerlerinin sevdiği yemeklerine karışmamak üzere birlikte oturmayı ve bu ayrıntılarla ilgili hesaplaşmanın sadece Allah'ın yetkisinde olduğunu kabullenmeyi başarmaları gerekmektedir. İnşallah!.....
NOT-1: Ayrıntılı bilgiyi NÖVAK Vakfının "SON DAVET KUR'AN (Kısa tefsirli tercüme)" ve "İSLÂM'IN ŞARTI SADECE 5 DEĞİL" kitaplarında bulabilirsiniz.
NOT-2: 20 MAYIS 2015 Çarşamba günü saat 17-30-19.00 da Özdilek Sanat Merkezinde Halka açık "KUR'AN SOHBETLERİ"nde buluşmak ümidi ile.