
4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)
EĞİTİM SİSTEMİ YAZ BOZ TAHTASI OLDU
Son yapılan ilköğretimde seviye belirleme sınavı, velilerden tepki aldı. Aslında bu gelişmeleri yadırgamamak lazımdır. Türkiye'nin, eğitim-öğretim alanında, sürekli ve kalıcı sistem ve programları olmadı. Her gelen siyasi iktidar, sistem ve programları, kendi görüş ve düşüncesi doğrultusunda değiştirdi. Yani siyasi otoriteler, eğitim-öğretim çalışmalarını, yaz-boz tahtasına çevirdiler. Fatura ise geleceğimizi teslim edeceğimiz, çocuklarımıza çıkartıldı.
AK Parti' de, diğer siyasi iktidarlar gibi, eğitim- öğretim alanında köklü değişiklikler yaptı. Ancak Eğitim-öğretim alanında görevli, yönetici, öğretmen, veli, en önemlisi de öğrencilerimiz altyapı hazır olmadığından, sistem ve programların uygulanmasında, ciddi problemlerle karşı karşıya kaldı.
Nitekim seviye belirleme ve yeni programla ilgili pek çok telefon aldık. Ancak bir okuyucumuzun " ... 20 yıldır üç çocuk okuttum. Birisi de devam ediyor. Bu süre zarfında yapılan değişikliklerden şahsım da etkiledi. Her yıl başka bir yöntem, başka bir kitap, araç ve gereç karşısında, veliler olarak biz de şaşırdık. Çocuklarımız ise kobay oldu. Yazılarınızı sürekli okuyorum ama eğitimci olduğunuz halde, bu tablo ile ilgili tek söz etmediniz." diyerek sitem etmiş, çocuklarının karşılaştığı, güçlüklerden de bahsetmişti.
Okuyucumuzun görüşlerine, katılmamak mümkün mü?
Yıllardır, Milli Eğitim alanındaki sistem ve program değişikliğinden, veliler ve çocuklarımız sürekli etkilendi. Hatta başarısızlıkların da, en büyük nedeni oldu. Elbette bu tabloda en önemli sebep, siyasi otoritenin, eğitimi kendi paralelinde, yönlendirme arzu ve isteklerinden kaynaklanmaktadır.
İşte imam Hatip Liseleri!
Bir siyasi parti, bu okullarımızı, "Arka bahçe "olarak görürken, başka bir parti de İmam Hatip Okullarının karşısında yer alıyor. En tehlikelisi ise, bazı partiler İmam Hatip Liselerini rejim için tehlikeli görürken, diğer partiler ise bu okulları, kafasındaki rejim için, bir basamak olarak gördü. Fatura ise; bu okullarda okuyan öğrencilere çıkartıldı.
Diğer başka bir sebepte, dünyadaki başarılı eğitim sistem ve programları,
Ülkemizde altyapısı gerçekleştirilmeden, uygulama gayret ve çabalarıdır. Yani emeklemeden yürünmek isteniyor. Sonuçta da tökezleniyor. Altyapı gerçekleştirilmediği için de, uygulamaya alınan sistem ve programlar başarısız oluyor.
Türk toplumu olarak, daha başarılı ve sorunları çözülmüş bir eğitim istiyorsak, istiyoruz. Siyasi otorite ve her türlü düşüncenin, tesiri altında kalmayan, her yönü ile mükemmel bir vatandaş yetiştirmeyi amaç edinen, eğitim -öğretim alanında sürekli, kalıcı ve sonuç alıcı, eğitim sistem ve programlarını, gerçekleştirmek ve uygulamada tutmak zorundayız.
Toplum olarak bize düşen görev, sistem ve programları kökten değiştirmek olmamalıdır. Var olan eğitim-öğretim sistem ve programlarımıza, dünyadaki ve çağdaş eğitimdeki yenilikleri, aktararak daha da zenginleştirmek olmalıdır.
Şu bir gerçek ki, Türkiye' de her yıl yaklaşık 1.400 000 bin çocuğumuzun okula başladığını, bu sayının da başta İzlanda, Lüksemburg ve Vatikan olmak üzere, 16 ülkenin her birinin ayrı ayrı nüfuslarından fazla olduğu düşünülürse, Türkiye'nin eğitim-öğretim alanın da işinin, ne kadar zor olduğu da ortada.
Ayrıca batılı ülkeler, bilinçli bir nüfus planlamasıyla, eğitim altyapı hizmetlerini, çoktan tamamlamış ve eğitim için ayırmakta oldukları kaynakları, kaliteyi yükseltmeye çalışıyor. Türkiye'de ise binde 22'ye varan yıllık nüfus artışı, eğitim için ayrılan kaynakların tamamının altyapı hizmetlerinde erimesine, neden olmakta, hatta bu bile yetmemekte, dolayısıyla da eğitimde, niteliğin ve kalitenin yükselmesi engellenmektedir.
Ayrıca eğitimi, yalnız devletin işidir, düşüncesinden de toplum olarak kurtulmak ve eğitimi "TOPLUM" yapar, düşüncesini benimsemek ve her yönü ile de hayata geçirmek zorundayız. Bu her insanımız için, bir göreve ödev olduğu kadar, bir haktır da.
Eğitim öğretim alanında, diğer ve önemli bir sorunda "ÖĞRETMENLİK MESLEĞİ" dir. Öğretmenlik mesleğine gereken değer verilmediği gibi, önemi de dikkate alınmadı. Oysa Rahmetli Rauf İNAN' ın söylediği gibi, "öğretmenler, kendi varlıklarında, yalnız kendi kendilerine karşı sorumluluk taşıyan kişiler değildir. Onlar gelecek nesillerin şöyle veya böyle, şu veya bu vasıflarda olmasının, şu veya bu meziyetler veya kusurlar almasının sorumluluğunu da, yani bir kısım vatandaşların, hatta milletin alın yazısının, sorumluluğunu da millet ve tarih önünde taşıyan insanlardır. Çünkü ülkemizin geleceği, çocuklarımıza, onlar ise öğretmenlere emanettir.
Hala bu gerçeği bilmeyen veya göz ardı eden iktidarlar varsa ne denebilir ki?