7-Ahmet URFALI (DOLUNAY)

7-Ahmet URFALI (DOLUNAY)

EMİRDAĞ ABDALLARI

   Selçuklular Anadolu’ya yerleştikten sonra değişik dini akımlara mensup dervişler göçebe Türkmen boylarının arasında dolaşmaya başladı. Bu Türkmen babaları kendilerini silsile olarak Pir-i Türkistan Ahmet Yesevi’ye kadar bağladılar. Saç ve sakallarını tıraş etmeyen, dünya işlerinden uzak duran, geleceği fazla düşünmeyen, deşiricilik yapan, Osman Gazi ve Orhan Gazi zamanlarında büyük yararlıklar gösteren Abdallar, zaman içerisinde sosyolojik anlamda büyük değişme uğramışlardır.


         Abdal sözü aynı zamanda derviş anlamında da kullanılmıştır. Mevlevi ve Bektaşi dervişi yerine, Mevlevi Abdalı, Bektaşi Abdalı denilmiştir. Abdallar gezginci olmaları dolayısı ile düğünden dernekten, ‘’ziyafetten hoşlanır, doyunca da yürüyüp gezginciliğini sürdürür.’’ anlamlarını veren atasözlerinin de meydana gelmesine sebep olmuşlardır.


         “Abdal düğünden, çocuk oyundan usanmaz.” atasözü abdallardaki düğün düşkünlüğünü ifade eder. “Abdalın karnı doyunca gözü yolda olur.” sözü abdalların gezginci olduğunu belirtir. “Bir kaşıkla dokuz abdal doyar.” ve “Dokuz abdal bir kaşıkla geçinir.” sözleri abdalların bellerinde kaşık taşıdıklarını, aralarında senlik benlik olmadığını,  birlik ve beraberlik olduğunu bildirir. “Dokuz abdal bir kilimde uyur, iki padişah bir iklime sığmaz.” sözü onların kanaatkâr olduklarını perçinler.


         “Soygun yemiş abdala dönmüş” deyimi abdalların zaten yarı çıplak ve fakir kimseler olduğunu soyulunca daha kötü duruma düşeceğini ifade eder.


         “Abdal, abdalın ne olduğunu ister, ne bulduğunu.”, “Abdal alacayı, isli karacayı sever.” ve “Abdaldan paşa, ağaçtan maşa olmaz.” sözleri onların hayatları ve yaşama biçimleri ile ilgilidir.


         Ermişlik, velilik mertebesine ulaşmış; ruhlarını nefislerinin, mânevi varlıklarını maddi varlıklarının yerine bedel eden, kutb-ül-aktab (kutupların kutbu) olan bu Alevi-Bektaşi dervişlerinin, Abdalan-ı Rumların ve Ricalü’l-Gaybların (Gayb Erenlerinin) dışında, bir de Doğu Türkistan’dan Anadolu’ya kadar, geniş bir coğrafya üzerinde dağınık gruplar halinde yaşayan, eskiden  daha çok göçebe, bugün artık yerleşik hayata geçmiş olan, bölgelere göre ; ‘’Abdal, Abdali, Avdal, Habdal, Gilaman, Gurbet, (Gurbeti, Kurbati), Guyende (Gewende, Gawende),  Äynu  (Heynu), Teberci, Carcar, Geygel’’gibi değişik isimlerle adlandırılan ve aralarında birçok farklılıklar bulunan Abdal grupları vardır.


   Emirdağ Abdalları, tarihte Anadolu’nun Türkleşmesinde büyük yararlılık gösteren Abdalan-ı Rum topluluklarının bakiyeleridir. Kendi aralarında Teberce denilen bir dille konuşurlar.


   Günümüzde Emirdağ’da nüfusları çok azalmıştır. Daha çok büyük şehirlere ve Belçika’ya göç etmişlerdir. Emirdağ’la ilgileri devam etmektedir.


 Emirdağ Abdallarından Paşalar, Urfa'dan gelmiştir. Emirdağ’a Musul’dan gelenler de olmuştur. Başlıca Abdal sülaleri; Geygeller, Kamber Abdallar, Dalak Abdal, Gövceler, Meytiler, Deliler, Habipler, Karaoğlanlar, Paşalar, Ibıdıklar’dır.


   Neşelerinden bir şey kaybetmeyen bu güzel insanlar eskiden kapalı bir toplumdu. Yerli halkla ilişkileri düğün dernek işlerinde ortaya çıkardı. Türkmen halkının düğünlerini yaparlardı. Emirdağ türküleri onların dillerinde bir başka güzelleşirdi.


 Zalım poyraz gıcım gıcım gıcılar


Yüreğime düştü koygun acılar


Su yolunda suya giden sucular


Sucular içinde yârim var benim


 


Emirdağ’la şu Urfa’nın arası


Emirdağ’ın ardı selvi sırası


Muradımı alamadım dünya


Onulmaz bu yüreğimin yarası


    Türkmen âdetlerini, türkülerini hâlâ pek güzel bilirler. Ramazan aylarında davul çalarak halkı sahura kaldırırlar. Birbirlerine ‘’ede’’diye hitap ederler. Zaten bir isimleri abdal ise, bir diğeri de edelerdir. Lûgatte, ede kelimesi büyük erkek ağabey anlamına gelir. Emirdağ halkı arasında çok yaygın bir şekilde kullanılır.


         Genellikle darbuka, davul, klarnet, cümbüş, keman, kanun gibi sazları çalmakta mahirdirler. O güzelim Emirdağ türkülerini yarım ağız, Orta Anadolu aksanı ile okumaları ayrı bir özelliktir. Eskiden dört gün süren düğünlerde abdallar birkaç kadeh alınca sarhoş olur, bu sarhoşlukları düğüne ayrı bir tat katardı. Düğüne gelenleri karşılama havaları ile düğün evine alırlardı, eğer bahşiş az bulunursa hava anlaşılmaz olurdu. Hepsi aynı mahallede otururlar. İlişkileri ancak kendileri ile sınırlıdır. Türkmenlerden kız alıp vermezler.


   Emirdağ Abdalları, her hâlleriyle Emirdağ’a renk katan topluluktu. Bugün dağılıp gitmeleri Emirdağ için bir kayıptır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
7-Ahmet URFALI (DOLUNAY) Arşivi