
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)
Erdoğan'ın teşkilatları, Kılıçdaroğlu'nun örgütleri...
Cumhurbaşkanı Erdoğan partisinin başına geçer geçmez ilk operasyonu teşkilatlarda yapmaya başladı.
Halen bu operasyonu sürdürüyor.
İl ve ilçe yönetimleri titizlikle belirleniyor.
Kendi tabiriyle “metal yorgunluğu” içinde olan başkan ve yönetimleri görevden alıyor.
Bunun yanı sıra Erdoğan’ın teşkilatlara önem verdiğinin bir göstergesi de, hemen her il kongresine katılıyor olması.
Şimdi gelelim CHP’ye…
Cumhuriyet Halk Partisi’nde örgütün büyük bir önemi var.
Parti resmen örgütleri ile ayakta duruyor.
Kongre süreçleri partiye büyük bir dinamizm kazandırıyor.
çoğu kongre 2 ya da daha fazla adaylı yapıldığı için parti içinde müthiş bir yarış meydana geliyor.
Ancak…
Bu yarışın kongre sonrası partide bir yara oluşturduğu da biliniyor.
İşte bu yarayı ortadan kaldırmak için genel başkanın katılabildiği kadar çok kongreye katılması, bu katıldığı bu kongrelerde yapacağı konuşmalarla örgütü bir arada tutması, oluşacak kırgınlık ve küskünlükler karşısında toparlayıcı olması gerekiyor.
Ama gelin görün ki, Erdoğan partisinin il kongrelerine katılmak için il il gezerken Kılıçdaroğlu bunu pek yapmıyor.
Eskişehir’de, nüfusu çoğu ilden fazla olan Tepebaşı ilçesinin bir kongresi yapıldı.
Ankara şuradan hızlı trenle 1,5 saat mesafede olmasına rağmen bırakın Kılıçdaroğlu’nu, genel merkezden bir yönetici bile gelmedi.
3 Aralık’ta, nüfusu yine birçok ilden fazla olan Odunpazarı ilçesinin kongresi yapılacak.
Muhtemelen o kongreye de, ardından yapılacak olan il kongresine de ne Kılıçdaroğlu ne de bir genel merkez yöneticisi gelecek.
Tamam, Ankara’da işler çok.
Ama, fakat, lakin Erdoğan’ın da işi en az Kılıçdaroğlu kadar çok…
O il il kongreleri geziyor ama…
......
Yazık oldu!
Eskişehirspor kongresinin bir gün öncesi konuştuk Sinan özeçoğlu ile…
üzgündü tabii.
-“Vermiş olduğun kararda bir değişiklik olmaz mı?” diye sorduk.
-“Kesinlikle!” dedi önce.
Ardından da, böyle bir şey olması halinde kendisinin de diğerlerinden bir farkı olmayacağını söyledi.
Ne yalan söyleyelim…
Sinan özeçoğlu, Eskişehirspor tarihinde, bugüne kadar cebinden bu kadar fazla para koyan tek başkan oldu.
Pişmanlığının olup olmadığını sorduk…
-“Biz bu işe iyi niyetle girdik. Girdiğime de pişman falan değilim. Tamam, para gitmiş olabilir. Yıllardır sanayinin ve ticaretin içinde olan bir kişiyim. Para kazanılır, kaybedilir hiç önemi yok. Nitekim ticaret hayatımızda da parayı kaybettiğimiz, kazandığımız anlar olmuştur. Benim için paradan da önemli olan itibardır. Belki kulübü bırakıp gitti diye eleştirenler olacaktır ama en azından ‘Sinan para yedi’ diyen olmayacaktır. İşe iyi niyetle girdik ama bu işin altından iyi niyetle çıkılmayacağını da gördük. Kimseyi ‘para bulmadılar’ diye suçlamıyorum. Zaten bulunsaydı da o para borçlulara gidecek, kulübe gelmeyecekti.”cevabını verdi…
Bu sütunlarda sürekli yazdık.
“Sinan özeçoğlu bu kulüp için bir şanstı” diye…
Artık Eskişehirspor’un böyle bir şansı da özeçoğlu ile birlikte gitmiş oldu.
Yazık oldu…
.....
Kendini zeki, milleti aptal zanneden siyasetçilere…
ülkenin tanınmış zengin siyasetçilerinden biri, yaban kazı avı zamanı tüfeğini alıp Karadeniz sahillerine çıkmış. Uçarken görmüş kazı, “dannn!.” diye vurmuş, kuş döne döne inmeye başlamış yere, kaz düşmüş sonunda ama, arazide bir çit var, onun öte yanına...
Kazı almak için çiti aşmağa çalışırken, yaşlıca çiftçi Temel çıkıvermiş ortaya...
- “Ne yapıyorsun benim arazimde?..”
- “Şu yaban kazını vurdum da, almaya çalışıyorum..”
Yaşlı çiftçi Temel, “O arazi benim olduğuna göre, içindeki kuş da benimdir” diye terslemiş. ünlü ve zengin siyasetçi sesini yükseltmiş:
- “Ben bu ülkenin en ünlü ve zengin siyasetçilerinden biriyim. Beni uğraştırma, dava açar, mahkeme masrafı falan der, çiftliğine kadar alırım bak!..”
Temel gülmüş;
- “Biz Karadeniz’de böyle küçük sorunları mahkemeyle değil, ‘üç tekme’ kuralıyla çözeriz..”
- “Nedir o üç tekme kuralı” diye sormuş, ünlü ve zengin siyasetçi merakla...
- “Şöyle” demiş, yaşlı çiftçi Temel:
- “önce biri ötekine 3 tekme vurur, sonra öteki... Sonra gene ilki... Biri pes edene kadar...”
ünlü ve zengin siyasetçi güçlü, kuvvetli, sportmen...
çiftçi Temel ise zayıf ve ihtiyar...
İçinden “Ben bunu haklarım” deyip, “Kabul” diye bağırmış...
- “Burası benim arazim olduğuna göre ilk vurma hakkı bende” demiş, Temel...
Ve bir tekme atmış ünlü ve zengin siyasetçinin kasıklarına. “Ugggh” diye dizlerinin üzerine çökmüş ünlü ve zengin siyasetçi...
İkinci tekme tam midesine gelmiş ki, ünlü ve zengin siyasetçi öğlen yediği yemekleri çıkarayazmış, “böğğğ” diye ve dört ayak haline gelmiş yerde...
Yaşlı Temel üçüncü tekmeyi tam kıçına kondurunca, ünlü ve zengin siyasetçi öne kapaklanmış. önde de çiftçinin ineğinin biraz evvel oraya bıraktığı ıslak tezek var, suratı aynen gömülmüş içine...
ünlü ve zengin siyasetçi “Şimdi sıra bende, ihtiyar tilki” diye doğrulmuş, ağzına kadar giren pislikleri ceketinin koluyla temizlemeye çalışırken...
Yaşlı Temel gülmüş:
- “Pes ediyorum. Bir kaz için dövüşmeye değmez. Al kuşunu git!..”
Sonuçta, kendini güçlü, kudretli ve her istediğini yapabileceğini zanneden siyasetçiler var.
Bunlar siyaset tarihinde hep oldu, hep olmaya da devam edecek.
Ancak…
Aynı zamanda kendisini zeki milleti de saf, salak zanneden bu siyasetçilerin hepsi sonuçta, tıpkı fıkrada olduğu gibi 3 tekme ile gitti.
Bundan sonra da bu şekilde gitmeye devam edecek…