
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)
"Eskişehir'i nasıl buldun?" sorusu
Genelde Eskişehir'e tayin olan bürokratlara çoğunlukla sorulan bir sorudur bu.
Ve şu cevabı verir bürokrat ilk izlenimleriyle:
-"İyi şehir hoş şehir ama. Burada yaşayanlar pek de birbirlerini sevmiyor galiba. Çünkü birlik ve beraberlik yok. Herkes birbirine karşı adeta güç gösterisinde bulunuyor."
Daha ilk günlerde çözer Eskişehir'in mevcut sorununun ne olduğunu.
Maalesef böyle bir gerçeği vardır Eskişehir'in.
Şehrin bu durumu ile ilgili ne zaman yorum yapsak anında aldığımız reaksiyon, bu gerçeğin ispatı gibidir.
Örneğin:
"Eskişehir'in en büyük sorunu, bu kentte yaşayanların birbirlerini sevmemesi sorunudur" diye bir yazı yazdığımızda, telefonlarımız susmaz.
Arayanların bir bölümü, teşhisimizi doğru bulur, kimisi de "Haksızlık ediyorsun" der.
Maksadımız bu kentte yaşayanları aşağılamak değildir elbet.
Ama, bu yıllardır giderilemeyen hastalığı da görmezden gelemeyiz.
Çünkü...
Eskişehir'in böylesine ve bir türlü tedavi edilemeyen hastalığı mevcuttur.
Bu şehirde yaşayanlar birbirlerini sevmez.
Bakmayın siz Eskişehir'e "Sevgi ve Hoşgörü şehri" denilmesine.
Bakmayın "Mozaik" falan gibi ifadelere.
Belki dışarıdan gelenlere vardır ama, bu şehirde yaşayanların birbirlerine karşı ne sevgisi vardır ne de hoşgörüsü.
Bir türlü...
-"Benim delim, elin velisinden iyidir" diyemez.
Alışveriş içinde olduğu adamı sever görünür ama, alışveriş bittiği an görüntü de biter.
Bu tam anlamıyla ciddi bir hastalık aslında.
Örneğin...
Acayip rol yapar Eskişehirli birbirine karşı.
Bir tanıdığı bir yatırım mı yaptı. Öyle seviniyor gözükür ki, gerçek zannedersiniz.
Halbuki, o yatırımı nasıl yaptığından tutun da, parayı nasıl bulduğuna kadar arkadan demediğini bırakmaz.
Örneğin, bir masanın etrafında görürsünüz 3-5 kişiyi.
Birbirlerine öyle iltifat yağdırırlar ki, aynı ana-baba'dan doğma kardeş zannedersiniz.
Masaya gelen üçüncü şahıslara birbirlerini öylesine iyi anlatıp, önere ederler ki ağzınız açık kalır.
Her şey, içlerinden birinin tuvalete gitmesiyle ortaya çıkıverir.
Çünkü...
Gidenin arkasından mutlaka sokulacak bir laf, söylenecek bir söz vardır.
Eskişehirli nedense, kendi kazancından çok, başkasının kazanmamasına odaklanmıştır.
-"Varsın olsun ben kazanmayayım. Ama o da kazanmasın" diye düşünür.
Bilinçaltında hep bu düşünce yatar.
Kumar masasına oturtsanız ve 'Hepiniz bu masadan para kazanarak kalkacaksınız' deseniz, vallahi hiçbiri oturmaz o masaya.
Çünkü...
Başkalarının para kazanmasına tahammülü yoktur.
O yüzden bu kentte iki merdiven çıkanın paçalarına, aşağıya çekmek için yapışılır.
Dışarıdan gelene verilen değeri birbirlerine asla vermez Eskişehirli.
İşte bu nedenle, bu denli birbirini seviyor gözüküp de. Bu denli birbirinden nefret eden bir şehir yoktur.
Yine bu nedenle...
Dün kol kola olup, bugün kanlı bıçaklı hale gelenleri, ya da dün birbirlerine düşman olanların, bugün kuzu sarması hallerini sıklıkla görebilirsiniz Eskişehir'de.
Sonuç olarak...
Eskişehirli, birbirine karşı sevgi konusunda samimi değil.
Ne yazık ki Eskişehir'in böyle bir gerçeği var.
Ve bu gerçek, tedavi edilmez bir hastalık halini almış durumda.
Ne diyelim?
Hani derler ya "Şikâyet ettiğiniz hayat, belki de başka birilerinin hayalidir" diye...
Biz de bu sözden hareketle "Belki bizden de kötü durumda olan şehirler vardır" deyip, kendimizi avutalım.
Madem hastalığımızı tedavi edemiyoruz, hiç olmazsa psikolojik olarak kendimizi rahatlatalım.
Böylece...
Dışarıdan gelenlerin ilk bakışta teşhis ettikleri bu hastalıkla, Böyle bir hastalığımız yokmuş gibi ancak bu şekilde yaşayabiliriz.
Öyle değil mi?
......
Bayram nöbeti
CHP Eski genel Başkan Yardımcılarından Cevdet Selvi, bayramların adeta nöbetçi genel Merkez yöneticisiydi.
Dini Bayramlarda partilerin birbirleriyle bayramlaşmasına başkanlık eder, bu yüzden de her bayramı Ankara'da geçirirdi.
Geride bıraktığımız Ramazan Bayramında CHP'de bu görev CHP Genel Başkan yardımcısı Erdoğan Toprak'a kalmış.
Heyetinde de Parti Meclisi üyesi Gaye Usluer yer almış.
CHP heyeti tek tek diğer partilerin Genel Merkezlerini ziyaret ederek, bayramlaşmış.
Diğer parti heyetlerini de, CHP binasında bayramlaşmak için ağırlamış...
Kısası...
Bu bayram CHP de Bayram nöbeti Erdoğan Toprak ve Gaye Usluer'deymiş...
........
"Ben niye yokum?" diye bir soru olabilir mi?
Yılmaz Büyükerşen Balmumu Heykelle Müzesinde 160 Heykel var.
Bu heykellerin tamamı Yılmaz Büyükerşen tarafından yapılmış heykeller.
Osmanlı İmparatorlarından Atatürk ve Silah arkadaşlarına, Politikacılardan sanatçılara kadar 160 heykel.
Müzede heykeli olanları görünce, olmayanları merak ediyor insan.
Nitekim, son günlerde bu merak yazılı olarak da gündeme getirilebiliniyor.
Şimdi...
Balmumu Heykeller müzesinde, Eskişehir'in tanınmış iki ismi olan Firuz Kanatlı ve Prof Dr Orhan Oğuz'un heykellerinin niçin olmadığının sorulması gayet normaldir.
Bu soru, eğer arka planında başka bir hesap içermiyorsa, yerinde bir sorudur.
Çünkü: Eskişehir için önem taşıyan bu iki ismin heykellerinin müzede olmayışı bir merak içerir.
Öyle ya, birisi Eskişehir'in en önemli sanayicisi, diğeri ise en önemli eğitimcisi.
Balmumu heykellerini yapan ve bunu bir müzede toplayan isme sorarsınız bunu.
Cevap verir ya da vermez. O, O'nun bileceği bir iştir sonuçta.
Fakat...
-"Niye bu isimlerin heykelleri yok" diye yargılayamazsınız.
Belki teklif edilmiş, kabul görmemiş olabilir.
Belki, yapması zor gelmiş de olabilir.
Belki de başka nedenlerden dolayı yapmak istememiş de olabilir.
Neticede...
İnsanların, Balmumu Heykeller müzesinde olması gerektiğine inandığı bazı isimlerin neden olmadığını sorma hakkı vardır.
Aynı şekilde...
Bu heykelleri yapanın da bu soruya cevap verip vermeme hakkı vardır.
Sonuçta...
Kendi yapacağı heykelin kim olacağının kararı ve insiyatifi yine kendisine aittir.
Bu konuda doğru olmayan ise, bir kişinin çıkıp "Müzede benim heykelim niye yok" diye sorgulamaya kalkmasıdır.
Birilerinin "Onlar niye yok?" demesiyle "Ben niye müzede yokum?" demesi aynı şey değildir.
Sonuç olarak...
-"Müzede Firuz Kanatlı ve Orhan Oğuz niye yok" sorusu, içerdiği merak bakımından ne kadar doğru bir soru oluşturuyorsa, başka birisinin "Müzede ben niye yokum?" sorusu, son derece yanlış bir sorudur ve ukalalık içeren bu soru "Bırak da bunu senin adına başkaları sorsun" cevabını doğurabilecek bir durum ortaya çıkartabilir.