
4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)
FENER RUM AZINLIK KİLİSESİ
Türkiye'yi ziyarette bulunan, Alman Cumhurbaşkanı Wulff, ''Benim için, bizim için en önemli husus şu anda Türkiye'deki Hıristiyan kiliselerinin, kendi din adamlarını burada kendi cemaatlerinden çıkan insanlar arasından yetiştirebilmeleri ve Heybeli Ada'daki 40 yıl önce kapatılan Ruhban Okulunun yeniden açılmasını ümit ediyoruz. Burada Rum Ortodoks Eküm enik Dünya Kilisesinin bu ruhban okulunu açabilmesi gerek. "Sözleri karşısında ilgililer ne düşünür bilinmez ama Türkiye' yi ziyaret eden yabancı devlet adamlarının bu tür sözleri, kabak tadı vermeye başladı.
Siyasi otoritenin, AB' ye verdiği tavizler ile de, Fener Rum Azınlık Kilisesi'nin, devlet içinde devlet' tavırları devam ediyor. Türk Hıristiyanları' na liderlik etmek yerine, yıllar önce yasa dışı faaliyetleri yüzünden kapatılan Ruhban Okulu'nu açtırmak için, AB kapılarında gezinen Bartholomeos'un başında bulunduğu Fener Rum Azınlık Kilisesi' ne bir destekte Alman Cumhurbaşkanı Wulff' dan geldi.
Hülasa son yıllarda, Fener Rum Azınlık Kilisesi, Türk devletine karşı tavrını, örtülü bir şekilde sürdürüyor. Kilise'nin bu tavrı, "Bu ne cüret?" dedirtecek niteliktedir.
Aslında bu durumu, yadırgamamak lazımdır. Atatürk' ün Hakimiyet-i Milliye Gazetesi' ne, 20 Ocak 1923' te verdiği demeçte: " Bir fesat ve ihanet ocağı olan, ülkede ayrılık ve uyuşmazlık tohumları saçan, Hıristiyan hemşerimizin huzur ve refah içinde uğursuzluk ve felaket simgesi olan Fener Rum Patrikhanesi' ni, artık topraklarımızda barındıramayız. Bu tehlikeli örgütü, ülkemizde tutmamız için, ne gibi vesile ve nedenler ileri sürülebilir?" demişti.
Ancak Lozan görüşmelerinde, patrikhane sorunu uzun tartışmalar sonucu, Siyasi mesai ile iştigal etmemek şartıyla Patrikhane' nin, İstanbul'da, Fener Rum Azınlık Kilisesi olarak kalmasına müsaade edildi. Bugünde, SÜMELE ve AKDAMAR ayinleri, gelecekte de Sivrihisar Ermeni Kilisesi ve diğerleri, Türkiye' ye, problem yaratacaktır
Dikkat ediyoruz. Ulusal basın ve köşe yazarları, Fener Rum Azınlık Kilisesi' ni, "Fener Rum Patrikhanesi", papazını da " Patrik" diye tanımlıyorlar. Oysa Lozan antlaşmasında, Fenerdeki kilise, sadece bir azınlığın kilisesi olarak yer almıştır. Gerçekten de Fener, statüsü itibarıyla bir azınlık kilisesidir. Hal böyle iken, Kiliseyi "Patrikhane" yapmak papazı da, "Patrik" olarak tanımlamak, Rum davalarına katkı değil de nedir?
Öte yandan Fener Rum Azınlık Kilisesi, kesinlikle, "Ökümenliğini" ilan edemez. Çünkü M.S 325 yılında, İznik'te toplanan, ilk ökümenlik konsilde, üç kilisenin ökümenliği, oybirliği ile tespit ve tescil etmiştir. Buna göre "Roma" , "Antakya" ve " "İskenderiye "kiliseleri için ökümenlik ilan edildi. Bu karar, tüm Hıristiyanlık dünyası tarafından şartsız kabul edildi. O yıllarda alınan bu kararın, bugün tartışılması dahi düşünülemez.
Aslına Fener Rum Kilisesi'nin, " Patrikhane " olması ve "Ökümenlik ilan etmesi, Rumlar kadar, AB ve ABD'nin de çıkarlarına hizmet edecektir. Rusya'daki Ortodoks kilisesi güçlüdür. Rusların tamamına yakını da Ortodoks'tur. Fener Rum Kilisesi'ni "Ökümelik" kazandırarak, Rusya' daki Ortodokslar, Fener Rum Patrikhanesi denetimine girecek, AB ve ABD, Rusya' daki senaryolarını, daha rahat gerçekleştireceklerdir.
Fener Rum Kilisesi, UNESCO, Dünya Kiliseler Birliği, AB, BM ve ABD, net olmasa da, örtü olarak Suriçin'de, "KÜLTÜR ADASI" adası altında, Bizans'ı yenide hortlatmak istiyorlar. Hatta bu senaryonun, İstanbul ve Trakya' nın tamamını kapsadığı da söyleniyor.
Elbette Rum Azınlık Kilisesi, hedeflerine ulaşmak için, her fırsatı en iyi şekilde değerlendirecektir. Ancak aklıselim Türk insanını üzen, Rum Azınlık Kilisesi ile işbirliği yapan kesimlerdir. Bu kesimler, Patrikhane ve emperyalizmden daha tehlikeli güçlü, örgütlü, ve daha düşman, bir kimliğe sahiptirler. Her türlü meslekte, işbirlikçi olduğu gibi, medyada da işbirlikçiler vardır. Dünün "himayeci", "mandacı" işbirlikçileri yerlerini bugünün yeni varislerine bırakmışlar. Çağımızın işbirlikçisinin elinde silahı, tankı, tüfeği yok ama kalemi var, bilgisayarı var, interneti var, gazetesi var, televizyonu var, radyosu var.
Son yıllarda Türkiye "ETNİK" "MOZAİK" ve "AZINLIK" gibi kavramlarla sürekli karşı karşıya getiriliyor. Bu tablo İstiklal Savaşı öncesi yaşanları hatırlatıyor. Nitekim Muammer KARABULU' un, "Egemen güçler, büyük emeklerle doğru döşenen raylarda hedefine ilerleyen Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne, AKP Hükümeti ile makas değiştirmişlerdir. Nereye gittiğimize, yirmi yıldır Fener Rum Kilisesi'nin zirvesinden bakan birisi olarak ifade etmem gerekirse, durumumuz Kurtuluş Savaşı yıllarından, çok daha ağırdır. " sözlerine katılmamak mümkün mü?
Muammer KARABULUT