
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)
Gelen "Ağam" giden "Hain"
Siyasette yaşanan bazı olaylar ne kadar enteresan değil mi?
Tıpa tıp aynı olan olay, değişik partilerde değişik yorumlanıyor ya, işte bunu anlamak mümkün değil.
Örneğin:
Yılların MHP'lisi, yıllarca fikir mücadelesi içinde olduğu CHP'ye geçiveriyor.
Bir anda MHP'lilerin gözünde "Hain" olurken, katıldığı CHP'lilerin nazarında da "Kahraman" oluyor.
Koyu CHP'li mesela. Ne oluyorsa oluyor ve bir anda AKP saflarına katılıyor.
CHP'liler için "Satılmış" biri oluyor anında. AKP ise onunla gurur duyuyor.
AKP'li birini düşünün.
Partisi için verdiği onca mücadele sonrasında bir de bakıyorsunuz MHP'de almış soluğu.
AKP çevresinde "Onursuz" biri olurken, partisini tercih ettiği için MHP bağrına basıyor.
Sonuç olarak...
Yapılan iş aynı.
Yani...
Birinin partisinden çeşitli nedenlerle istifa etmesi ve başka bir partiye geçmesi.
İstifa edilen partide, hakkında söylenmedik laf bırakılmıyor, gittiği partide ise, hakkında yapılmadık övgü kalmıyor.
Aslına bakarsanız, partisinden istifa edip başka partiye gidenle, başka partiden istifa edip kendi partisine gelen aynı eylemin içnde.
Ama, istifa edip giden "Menfaatçi", istifa edip gelen ise "Doğruyu gören" oluyor.
-Partisini bırakan"Çıkarcı", başka partiyi bırakan "Namuslu"
-Partisiyle yollarını ayıran "Kalleş",başka partide partisiyle yollarını ayıran "Vatansever"
-Ayrılanlar "İkbal peşinde", başka partiden ayrılan "vatan derdinde"
Nedendir bilinmez giden ile gelen hiç aynı kefede tartılmıyor.
Bakış açısı öylesine mantıktan uzak ki, herkes partisinden istifa edip başka partiye geçenleri, kendi bulunduğu parti noktasından değerlendiriyor.
Kısacası...
Partisinden istifa eden ve başka partiye geçen, her kim olursa olsun aynı değerlendirmeye tabi tutulması gerekirken...
Ne yazıktır ki, bizim dar zihniyetli siyasetçilerimiz "Gelene Ağam, gidene Hain" deme alışkanlığından bir türlü vaz geçmiyor.
Ne de olsa, gidenin arkasından konuşup, gelene de yağ çekme alışkanlığımız ruhumuza kadar işlemiş.
......
Aman haa! Oylar boşa gitmesin...
Mahalli seçimlere yönelik son günlerde çok sık duyduğumuz bir söz var;
-"Oylar boşa gitmesin" deniliyor.
İşin tuhaf tarafı...
Bu lafı her partinin Belediye Başkan adayı kullanıyor.
Demek isteniyor ki;
-"Oyunuzu kazanamayacak partinin adaylarına verip ziyan etme yerine, kazanabilecek parti adaylarına, yani bana verin"
İyi güzel de...
Hiç kimse kazanamayacağını iddia etmiyor ki.
Aksine...
Her parti ve her Belediye Başkan adayı, mahalli seçimlerde son derece iddialı.
Hemen hepsi;
-"Kesinlikle biz kazanacağız" diyor.
Dahası...
Kazanmalarının riske edilmemesi için, karşıda ki partiyi gösterip;
-"Eğer oylar boşa giderse, onlar gelir. O halde oylarınız boşa gitmesin. Mutlaka sandığa gidin ve oylarınızı bize verin" diyor.
Doğrusunu söylemek gerekirse...
-"Oylarınız boşa gitmesin" diyenlerin sayısı fazlalaştıkça, olay da son derece komik bir hale geliyor...
......
İyi insan olma kararı cenazeden cenazeye mi aklımıza gelmeli?
Birbiriyle anlaşamadığını bildiğimiz insanlar sohbet ediyor bir tarafta.
Yan yana gelmesi mümkün olmayan insanlar yan yana durmuş.
Hemen her gün görüşüp, yediği içtiği ayrı gitmeyen insanların, adeta uzun zamandır görüşmüyorlarmış gibi sarıldıklarına şahit oluyorsunuz.
Cami bahçesinde kendiliğinden oluşan grupların tümünde, merhum ile ilgili anıların anlatıldığı hikayeleri dinliyorsunuz.
-"Dünya ne kadar boş. İşte dün vardı, bu gün yok. O yüzden kalp kırmamak lazım" diyor herkes.
Cenaze namazına geçildiğinde imamın;
-"Her canlı ölümü tadacaktır" demesiyle , orada ki herkesin kafalarında ki düşünceyi rahatlıkla okuyabiliyorsunuz.
Zira...
Bunu duyan herkesin içinden de olsa "Bundan sonra daha iyi insan olacağım" dediği son derece açık.
Netice itibarıyla...
Cenaze töreni öncesi ve cenaze töreni sırasında herkes bir karar alıyor kendince.
Ölümün soğuk yüzü, yaşamın ne kadar kısa olduğunu bir kez daha hatırlatıyor.
Bu kısacık yaşamda, Yalana, Küslüğe, Kin'e ve riyakarlığa yer olmamalı düşüncesinde herkes.
Bundan sonra olmayacak da...
Ama her cenaze sonrasında olduğu gibi, çok kısa sürüyor bu karar.
Törenin bitmesi, definin yapılmasıyla hemen herkes eski haline dönüveriyor.
Aslında o 20-30 dakikalık duygu yoğunluğu asıl yaşamın olması gereken...
Fazla sözü uzatmaya gerek yok.
Keşke tüm yaşamımızı, katıldığımız cenaze törenlerinde içimizi ve zihnimizi kaplayan duygularla yaşayabilsek...
Keşke...
Her cenaze sonrasında, kısa da olsa o iyi insan olma kararımızı, cenaze sonrasında da devam ettirebilsek...
O zaman yaşam ne güzel olurdu değil mi?
Elbette ölenle ölünmez...
Elbette yaşam her şeye rağmen devam ediyor.
Ama...
İyi insan olmak sadece cenazeden cenazeye mi aklımıza gelmeli?
.......
BİRAZ DA
GÜLMEK LAZIM
Okuldan gelen kız koşarak mutfağa annesinin yanına gelmiş;
- Anne, annecim, okulda bu gün alfabeyi saydık, herkes C ye kadar saydı, ben G ye kadar.. bak;
- A, B, C, D, E, F, G .
Anne;
- Aferim benim güzel, akıllı kızım .
Çocuk;
- Bütün bunlar sarışın olduğum için, di mi annecim? .
Anne;
- Evet, güzel kızım .
Ertesi gün;
- Anne, annecim, okulda bu gün sayı saydık, herkes 4 e kadar saydı, ben 9 a kadar.. bak, 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9 .
Anne;
- Aferim benim güzel, akıllı kızım .
Çocuk;
- Bütün bunlar sarışın olduğum için, di mi annecim? .
Anne;
- Evet, güzel kızım .
Ve ertesi gün;
- Anne, bu gün beden eğitimi dersinde soyunma odasındaydık, bütün kızların göğsü tahta gibi dümdüzdü, bir tek benim göğüslerim kocamandı. Bu da sarışın olduğum için di mi annecim .
Anne; - Hayır yavrum, onlar 7 sen 24 yaşında olduğun için...