7-Ahmet URFALI (DOLUNAY)

7-Ahmet URFALI (DOLUNAY)

"Gurbette dördüncü kuşak dönemi yaşanıyor" Emirdağlı Metin Edeer ile gurbete göçleri konuştuk.

 


      Göçmenlik insanlığın yazgısı olarak sürüp gidiyor…


     Emirdağ’dan  Belçika’ya  1960 yılı başlarında  kişisel gayretlerle  girişilen göç; 16.07.1964 tarihinde Brüksel’de Türkiye ile Belçika arasında “Türk İşçilerinin Belçika’da İstihdamına Dair Anlaşma ile Protokol ve Ekleri Anlaşması’’ imzalanarak resmiyet kazanmıştır.


      önce yabancı bir ülkeye gidenlerin karşılaştıkları ilk sorun, kültürel şoktur. İnsanın kendi ülkesinden farklı bir ülkeye gittiğinde karşılaştığı kültürel farklılıklara duyduğu tepkilere kültür şoku denir. Gidilen ülkedeki hemen her şeyin farklı bir durumu vardır. Bu durum karşısında insan, birkaç gün o çevreyi tanımak için yoğun bir gayret sarf eder. Sürekli olarak içinde yetiştiği kültürle karşılaştığı kültürü kıyaslar.


     İnsan; evini, ailesini, arkadaşlarını özlemeye başlar. Huzursuz ve sinirli olur. Kendine olan güveninin kaybetme korkusuna kapılır.


    Politik, dini, kadın- erkek ilişkileri, komşuluk, sosyal paylaşım gibi pek çok toplumsal değer ve yargının farklılığı insanı karamsarlığa ve ümitsizliğe sürükler. Ancak insan bu durumdan amacını düşünerek, anlayışlı olmaya çalışarak çıkabilir.


      Bir milletin fertlerini birbirine bağlayan temel öğe dildir, kültürdür. Milet, kimliğini dili sayesinde kazanır. Bu bakımdan yabancı bir ülkede en çok aranan şey, Türkçe’dir. Bu dönemde kimlik bilinci çok kuvvetlenir. Aynı dili konuşanlar, hemşehriler arasında güçlü bir dayanışma meydana gelir. Kültürel değerleri korumak amacıyla örgütlenme yoluna gidilir.


   Yabancı bir ortamda insan, kendi kültürel değerlerine sarılırken onun inançları dışında güvenebileceği tek şey, başkalarının göstereceği merhamet ve konukseverliktir.


   Bu hafta Belçika Türk toplumunun önemli bir önderi Metin Edeer’i Pazar Sohbetlerinin konuğu yapıyoruz. Kendisiyle güzel, keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.


 


      Metin Bey, Türkler, kömür ocaklarında çalışmak üzere iki ülke arasında imzalanan  “İşgücü Anlaşması” çerçevesinde o zamanki İş ve İşçi Bulma Kurumu aracılığıyla Belçika’ya gitmişlerdir. Türkiye ile Belçika arasında “Türk İşçilerinin Belçika’ da İstihdamına Dair Anlaşma ile Protokol ve Ekleri”  16.07.1964 tarihinde Brüksel’ de imzalanmıştır. Bu anlaşma çerçevesinde geçici işçilikten çifte vatandaşlığa uzanan bir macera yaşandı. Sizin göç hikâyeniz nasıl başladı? Bu süreci açıklar mısınız? Bugün gelinen noktada durum nedir?


 


         Belçika- Türkiye arasındaki ilişkiler diplomatik ilişkiler 1848 yılında tesis edilmiştir. Belçika Kralı II. Leopold’un 1860 yılında İstanbul’ u ziyareti ilişkilere önemli bir ivme kazanmıştır. O dönemde uluslararası planda tarafsızlık politikası güden Belçika, Osmanlı İmparatorluğu’nun bölgede oynadığı önemli ticari rolün bilinciyle İstanbul’ a yatırım yapmaya başlamıştır. Bu ilişkiler Belçika’nın Türkiye’den istediği işçi istihdamıyla daha da kuvvetlenerek günümüze kadar gelmiştir.


       Türkiye ile Belçika arasında “Türk İşçilerinin Belçika’da İstihdamına Dair Anlaşma ile Protokol ve Ekleri”  16.07.1964 tarihinde Brüksel’ de imzalanmıştır. Bu anlaşmayla daha önceden Belçika’ya başlamış olan işçi göçü, uluslararası bir mahiyet kazanmıştır.


       1961 Anayasası’nın yürürlüğe girmesinden sonra, Türkiye’deki ilk beş yıllık  (1962-1967 ) kalkınma planı, göçü, başka bir deyişle işgücü ihracatını, işsizliği azaltma ve işçi dövizi akışı sağlama bağlamında gelişme politikalarından birisi olarak değerlendirildi. Türkiye, bu politikayı gerçekleştirmek için Almanya ile 1961’de göç anlaşması imzaladı. Hükümetler arasında benzer anlaşmalar göçün temel koşulları, iş ve ücret konularını da içerecek şekilde Avusturya, Hollanda ve Belçika ile 1964’ te, Fransa ile 1965’ te, İsveç ve Avustralya ile 1967’ de imzalandı.Türk işçilerin Batı Avrupa ülkelerine göçü 1960’larda başlamış, 1960’ların ortalarında hızlanmış, 1960’ların sonunda ve 1970’lerin başında oldukça yaygınlaşmış ve 1970’lerde petrol bulanımı ve onu izleyen ekonomik dar boğaz döneminde Federal Almanya’ nın işçi alımını durdurmasıyla en azından yasal planda çok yavaşlamıştır. Keza1974 yılında yaşanan petrol krizine bağlı olarak Belçika da yabancı işgücü alımını durdurmuş ve Türkiye ile yapmış olduğu İşgücü Anlaşmasının uygulamasını tek taraflı olarak uygulamadan kaldırılmıştır.


         Bu göç hareketi, 1970’lerin sonu ve özellikle 1980’lerin başında aile birleşimi ve evlilik göçü şeklini alarak devam etmiştir.


   Ben Belçika’ya evlilik yoluyla geldim. Farklı işlerde çalıştım. Daha sonra kendi işyerlerimi kurdum.


 


       Göçün 50. yılında Belçika ve Türk toplumu arasındaki ilişkileri değerlendirir misiniz? çifte vatandaşlık,  Belçikalı Türk konusunda neler düşünüyorsunuz? Göçün 50. Yılında Belçika toplumu ile nasıl bir uyumlaşma sağlandı?


 


      Göç sürecinin bir sonucu olarak göçmen topluluğu, birinci kuşaktan başlayarak fırsat eşitsizliğinin yaygınlığını, ayrımcılığın derecesini, toplumsal marjinalliğin çapını algıladığı ölçüde kendisini savunmaya yardım edecek olan kültürel bir kimliğe ihtiyaç duymaktadır. Kuşkusuz bu algılama, kendini birinci kuşaktan çok, ikinci ve üçüncü kuşakta duyurmaktadır. Zira birinci kuşak üyeleri, geldikleri ülkenin bir parçası olmayı amaçlamamış, sahip oldukları düşük statüye rağmen toplumsal konumları anayurda kıyasla yükselmiş sayılmaktadır. Oysa ikinci kuşağın çocukları ve onları izleyenler, durumlarını doğup yetiştikleri yeni ülkenin aynı yaş grubu ile kıyaslamakta ve yoksun bırakıldıkları fırsat ve imkânları daha keskin bir biçimde algılamaktadırlar. Dolayısıyla, birinci ve ikinci kuşağın davranış biçiminde bir farklılık göze çarpmaktadır. Birinci kuşak, dönüş hayalleri ile oyalanmakta, neo-feodal bir uyum biçimi olarak tüketim yolu ile itibar kazanmaya çalışmakta, kolektif kimliğe sarılmaktadır.  Gençlerin içinde yetiştikleri ortam benimseyecekleri kültürel kimliği de belirlemektedir.  Bu kültürel öğeler içinde dil, öğrenim, toplumsal değerler, din, gelenekler, serbest zamanın faaliyetleri önemli bir rol oynamaktadır.


    Şimdi dördüncü kuşak dönemini yaşadığımız şu sürece baktığımızda yine her şeyin toz-pembe olduğunu söylemek mümkün değildir. Gençlerimiz Türk milli kültürünü özümseyecek kurumlardan mahrumdur. Acil tedbirlerin alınması gereken kültürel konular bulunmaktadır. Devletin bu işlerle daha yakından ilgilenmesi gerekmektedir. Avrupa’ya göçün 50.yılını geride bırakırken 4.nesilden sonra yavaş yavaş Emirdağ ve Türkiye ile ilişki azalmaya başlayacaktır.Bunu görmek için kahin olamaya gerek yoktur.Ancak gerekli  kültürel tedbirler alınırsa bu kötüye gidiş önlenebilir.


     Şimdiye kadar yurt dışındaki kardeşlerimiz devlete ve millete her türlü destek ve katkıyı sağlamıştır. Sıra devletin vereceği hizmete gelmiştir.Avrupa’nın ortasında güçlü bir Türk lobisine sahip olmak  devletin de çıkarınadır.Bu yüzden kök kültür değerlerini kuvvetlendirmek lazımdır.Toplumun dilini,dinini ve tarihini  koruyup geliştirecek projelerin hayata geçirilmesi zamanı gelmiştir.


 


     Yurt dışında çalışmak; neler kazandırdı? Neler kaybettirdi?


 


    Emirdağ’da tarım alanlarının kısıtlı olması ve miras yoluyla bölünmeler sonucunda bir hayli küçülmesi, hayatı sürdürecek verimin elde edilememesi ortaya çıkarmıştır. Keza hayvancılıkta da otlak ihtiyacının karşılanamaması verimi düşürmüştür. Nüfus arttıkça geçim iyiden iyiye zorlaşmıştır. 60’lı yılların sonuna kadar yayla ve arazi kavgaları kitlesel anlamda sürüp gitmiştir. İşsizlik hat safhaya yükselmiştir. İşsiz kitle, bir dildim ekmek peşinden gurbete çıkmıştır. çoğunlukla Ege bölgesine bağ bellemeye, amelelik yapmak için değişik illere gidilmiştir. Bu gurbetçilik iç-göç olarak devam etmiş, bazen de insanlar ovalık köylere ve ilçelere göç ederek yerleşmişlerdir. Böylece tarım alanlarının yetersizliğine, yoğun-emek talebini azaltan mekanik yeniliklerle tarım alanlarına traktör, biçer-döver gibi makinelerin girmesi sadece emeği ile geçinen insanları geçim sıkıntısına sokmuştur. İşsiz kitle yeni arayışlara yönelmiştir.


         İnsanlar; hayat standartlarını yükseltmek, çocuklarına iyi bir gelecek hazırlamak, kırsal kesimdeki kavgadan uzaklaşmak,  gidecekleri yerdeki sosyal ve kültürel imkân ve fırsatlardan yararlanmak için önce iç-göçe başvurmuşlar, yurt-dışı fırsatı çıkınca da hemen bu imkânı değerlendirmişlerdir. Burada Emirdağ halkının ekmeğini taştan çıkarma özelliği ile göçe yatkın olan soy tipinin öne çıkmasını belirtmek gerekir.


        Hısım-akrabadan borç bulanlar, eldeki-avuçtakini satanlar, tarlasını-takımını rehin bırakanlar Belçika’nın yolunu tutar. Belçika’ya gidip iş bulanlar önce ailesini, sonra da yakın akrabalarını yanlarına almak için istekte bulunmuşlardır


      Böylece Emirdağlının hayat standardı yükselmiştir. çocuklarını okutmaya önem vermeye başlamıştır. Bugün gerek yurt içinde gerekse yurt dışında yüzlerce bürokrat yetişmiştir.Geleneksel tarım ve hayvancılık mesleklerinin yerini eğitim,güvenlik,sağlık ve hizmet iş kolları almaya başlamıştır.Zenginleşen halkın hayata bakışı değişmiştir.Sosyolojik anlamda Emirdağlı değişmeye başlamıştır.Bu değişimin sağlıklı olarak gerçekleşebilmesi için halkın kültürel kodları koruyarak geleceğe yürümesi doğru olacaktır.Milli benliğini yitiren bir topluluk mankurtlaşmış olarak  kaybolup gider.Kuvvetli aile bağları,akrabalık ilişkileri,milli dayanışma grupları kültürün sürekliliğini sağlar.


 


     Uzun yıllar Belçika’da bulunan Emirdağ Yardımlaşma Derneği (EYAD) başkanlığını büyük başarılar sağlayarak yaptınız. Kamuoyunda takdir toplayan sosyal ve kültürel etkinliklere imza attınız. EYAD’ın kuruluş amaçları nedir? Ne tür etkinlikler gerçekleştirdiniz?


 


      İnsan, sosyal bir varlıktır. Güven sorununu aşan insanın birinci ihtiyacı çevresidir. İnsan kendini başta ailesi olmak üzere, arkadaşlarına, çevresine ait hissetmek ister. Bu durum, insanı yalnızlık korkusundankurtararak aidiyet duygusunu geliştirir. Böylelikle insan, tek başına kalmaz, kimliğini bulduğu yaşam alanı ve gruplar içinde kendini tanımlar. Yalnızlığından uzaklaşır. Bunun bir gereği olarak kültür şokunu atlatan insan, aynı dili konuşan hemşerileriyle  yardımlaşma ve dayanışma grupları oluşturur. Aynı zamanda belli bir oranda maddi gücü elde eden insanlar, yardımlaşma ve dayanışma duygularının verdiği merhamet ve himmet gayretleri içinde çevresine yararlı olmak için çaba sarf eder.


     Belçika’ya göç eden hemşerilerimiz de bu psikolojik ve sosyolojik olguları tamamladıktan sonra, önceleri fert olarak yakın çevresine belirlediği ihtiyaçlar için katkı sağlar.


        İşte merkezi Belçika’nın Başkenti Brüksel’de bulunan Emirdağ Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (EYAD) bir dernek olmanın ötesinde sosyolojik ihtiyacın ortaya çıkardığı  bir gerçek olarak karşımızdadır. EYAD, Emirdağ yöresindeki ihtiyaç sahiplerineyardım etmeyi birinci amaç olarak belirlemiştir. Bu amacını hayata geçiren EYAD, günümüze kadar Emirdağ için onlarca sosyal projeyi gerçekleştirmiştir. Hemen bunun yanında aynı zamanda ülkemiz için de yine projeler geliştirerek uygulamıştır. Bu projelerden bir kaçını hatırlatmak gerekirse;  Emirdağ’da yalnız yaşayan yaşlılara yemek dağıtımı, onlara sağlık ve temizlik hizmeti sunulması, Emirdağ yöresinde çocukların sünnet ettirilmesi, Emirdağ ve Türkiye genelinde engelli insanlarımıza akülü taşıt temin edilmesi, Belçika’da yaşayan Emirdağlıların kurbanlarının Emirdağ’da kesilmesini organize ederek yoksullara dağıtılması, Emirdağ’daki kurum ve kuruluşların ihtiyaçlarının karşılanması, üniversite öğrencilerine destek sağlanması, Belçika’daki Türk siyasetçilere destek verilmesi başta gelir. Yine ülkemizde  yaşanan felaketlerde EYAD’ın merhameti kendini göstermiştir: Gölcük ve Düzce depremlerinde maddi katkılar sağlanmış, yurt dışından gelen yardımlar için rehberlik yapılmıştır.


 


      Genel anlamda göçün ekonomik, kültürel boyutları hakkında neler söyleyebilirsiniz?


 


            Göç insanın yaratılmasıyla başlar. Mevsimlik göç,iç göç,sürekli göç,serbest göç,zorunlu göç,uluslar arası göç adları ile anılan göç olgusu,tarihin ilk çağlarından başlayarak  bir yer değiştirme olarak karşımıza çıkar.


    özellikle batının sanayi devriminde duyduğu  insan gücü ihtiyacı uluslar arası göçe yeni bir ivme kazandırmıştır. Bu göç hareketinin daha uzun yıllar devam edeceği görülmektedir. Sadece belli bir sermaye edinebilmek için gurbete çıkan birinci nesil,sağladığı  yeni imkanların bir kısmını yurduna aktarmış, ancak en önemli varlığı olan çocuklarını dönüşe ikna edememiştir.Artık ikinci ve üçüncü nesil,anne ve babalarının misafir işçi olarak geldiği ülkeye, ikinci vatanın yeni yurttaşı  olarak bakmaktadır.Dönüş düşünülmemekte,yeni ülkenin imkan ve fırsatlarından daha fazla yararlanma yolları aranmaktadır.


    Bu durum,göç alan ülkeler açısından da yeni sorunların  ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır:kültürel haklar,uyum sorunları,yabancı düşmanlığı,sosyal güvenlik problemleri…


     Yumurta  ve ekmek almak için markete, cebinde yumurta kabuğu  ile ekmek ufağı götüren işçilerin çocukları,vatandaşı olduğu yeni ülkede artık memur,milletvekili,bakan olabilmektedir.İşçi çocuklarının daha fazla eşitlik talebi,iş ayrımcılığını,yabancı düşmanlığını beraberinde getirmektedir.


 


 


      METİN EDEER’İN öZGEçMİŞİ


 


       1957 yılında Emirdağ’da doğan Edeer, İlk öğrenimini Emirdağ İnkılap İlkokulunda  tamamladıktan sonra  1968–1969 döneminde ortaokula başladı. 1978 yılında evlilik yoluyla Belçika’ya gitti. İki yıl inşaat işlerinde çalıştı. 1985 pide ve kebap üzerine kendi işyerini açtı. Edeer, Emir Kır ve Cihat öztürk’le beraber EYAD (Emirdağ Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği)’ni kurdu. Bu derneğin 17 yıl başkanlığını yürüttü.


    Emirdağ-Eskişehir ve Afyonkarahisar merkezli olarak pek çok sosyal, kültürel ve yardımlaşma etkinliği düzenledi. Yürüme engelli insanlar için 2,500 adet akülü aracı Belçika’dan getirerek ihtiyaç sahiplerine ücretsiz dağıttı.


     Gölcük ve Düzce depremlerinde Belçika kuruluşlarıyla beraber Türkiye’ye yardıma koştu. Düzce depreminde dört dernekle beraber 100 prefabrik konut yaptı.


      2017’de EYAD başkanlığından ayrıldı. Kendi şirketleriyle işlerine devam 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
7-Ahmet URFALI (DOLUNAY) Arşivi