1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

Hava atmaya başladığın gün, hava aldığın gün olur...

Her iktidar kendi zenginini yaratır.
AK parti döneminde de böyle oldu.
önce iktidar çevresinde servet arttı.
Siyaseten yaratılan servet bir anda müreffeh yaşamlara dönüştü.
Servet arttıkça şımarıklık da arttı.
Bu beraberinde ister istemez riyakârlığı, kural tanımazlığı ve aşırı kibri getirdi.
Ardından, makam sahibi olanlar, ailesi ve yakanlarına devletin imkânlarını sağlayıp adeta bir sadet zinciri oluşturmaya başladı.
Partiyi temsil ile görevli profil aniden elit bir konuma evrildi.
Sonuç olarak “Biz size hizmet etmek için varız” diye yola çıkanlar, yolda ulaşılamaz ve asla eleştirilemez hale geldi.
Birkaç yıl önce hali-vakti, ne yiyip ne içtiği çok iyi bilinen insanlar, bir anda kapısını özel şoförlerin açtığı, ön koltuktan asistanlarının indiği milyon dolarlık araçlarla boy göstermeye başladı.
örneğin:
Parti yöneticisi konumunda bulunan Avukatlar, vatandaşın ve parti’nin davasından çok, kurumların Avukatlığını almak, yani kendi davaları için çaba harcadı.
Müteahhitler, vatandaşın sıkıntısını çözmek için gitmedikleri bakanlıkların kapısında, kendi kapacakları iş için nöbet tutar oldu.
Muhasebeciler, kurum ve kuruluşların defterlerini alabilmek için insanların derdini göz ardı etti.
Bir de bunlara, aynı aidiyete sahip olmamasına rağmen fırsatı değerlendirip parti içine sızan ve partide el üzerinde tutulanlar eklenince, emek verip ikbal bekleyenlerin tacı kenara atıldı.
Süreç, partiye gönül ve emek verenleri, kendi partisini savunamaz hale soktu ve soğuttu.
Partiyi asıl savunması gerekenler yukarıda saydığımız nedenlerden ötürü köşesine çekilince, partiyi savunmak, donanımları ve profilleri son derece düşük, cahil ve samimiyetten uzak ama kolay yoldan ikbal sahibi olmayı hedefleyenlere kaldı.
Parti adına vitrine çıkan ve paçalarından cahillik akıp, sözde insanların aklı ile alay ettiğini zanneden bu tip insanların sürekli sağı solu azarlamaları, vatandaşın nazarında üzerine tüy dikilen bir süreç yarattı.
İşte bu süreç önce geçliğin, ardından yetişkinlerin partiden kopuşunu başlattı.
Sonuç olarak…
Siyaseten yaratılan servete hak etmeden sahip olanlar, sahip oldukları serveti taşıyamayıp altında kaldı…
Şimdi AK parti’nin belediyeleri niçin kaybettiği, parti oylarının niçin düştüğü sorgulanıyor.
Aslında çok basit…
Yukarıda da söylediğimiz gibi her şey siyaset sayesinde sağlanan servetin, beraberinde şımarıklığı, kibri, kural tanımazlığı, adaletsizliği, cahilliği, ulaşılmazlığı, saadet zincirlerini kolay yoldan ikbal arayışlarını… Kısaca, para ile hava atmayı getirmesiyle başladı…
Eeee ne diyelim?
Parayla hava attığın gün, oy ile hava aldığın gün oluverir…
Tıpkı bu gün AK parti’de yaşandığı gibi…


.....


İdeal insan iyilikten mahcubiyet duyar…


“İyilik yapmak üstünlüğün işareti, bir iyiliğe muhtaç olmak da zaaf işaretidir. İdeal insan iyilik yapmaktan zevk alıp, kendisine yapılan iyilikten mahcubiyet duyan insandır.” demiş Aristo.
O yüzden iyiliğin karşılık beklemeden yapılması gerektiğini söyleyerek “Ancak böyle mutlu olunabilir” demiş.
Mutluluğu tarif ederken de şunu söylemiş:
-“Mutluluk minnet beklemek değil, minnet duyulmasından rahatsız olunacak olgunluğa erişmektir.”
Aristo’dan başladık, şimdi gelelim Kuran’a…
Kuran'da tüm insanlara karşılıksız olarak hayır işlemeleri, insanlara yardım etmeleri, onlara güzel bir yaşam sunmaya çalışmaları emredilir.
Bir ayette (Müddessir Suresi, 6)  "Daha çok istekte bulunmak için iyilik yapma." emriyle, insanın yaptıklarında dünyevi bir çıkar gözetmemesi gerektiğine dikkat çekilmiştir.
Allah'ın bu emirlerine uyan ve yaptıklarından dünyevi bir karşılık beklemeyen bir insanın tek bir amacı vardır; o da Allah'ın kendisinden razı olması, onu cennete layık bir kul olarak kabul etmesidir.
Buradan da gelelim siyasete…
Siyasetle ilgilenen insanların neredeyse tamamı, her ağızlarını açtıklarında, amaçlarının “Hizmet” olduğunu söyler.
Ama gelin görün ki herhangi bir isteği yerine gelmediğinde sözde amaçlarını bir kenara bırakıp, gerçek amaçlarının mevki-makam ve benzeri bir beklenti olduğunu açıkça gösterirler.
O yüzden “Tek amacım var o da hizmet” diyerek siyasete girmiş pek çok insanın aday yapılmadığı, milletvekili ve bakan olamadığı, istekleri karşılanmadığı, yardımcı olduğu insanlardan oy alamadığı için kızıp, partisine, parti liderine ve seçmenine küserek vefasızlıkla suçladığı bir yığın örnek vardır.
İşte bu bağlamda; Erdoğan’ın parti toplantısında söylediği iddia edilen “Karnını doyuruyorsunuz, her türlü ihtiyacını karşılıyorsunuz yine de oy vermiyor” sözleri eğer doğruysa, bu sözler yapılan iyiliklerin hizmet adına değil de minnet beklentisiyle yapıldığına işaret eder ve bu yanlıştır…


.....


Bu fıkra siyasette çok anlatılır


İlçelerden birinde Mehmet Ağa il Genel Meclisi üyeliğine aday oluyor.
Gireceği seçimde de kazanacağına kesin gözle bakıyor(Her adayın olduğu gibi)
Başlıyor seçim hazırlıklarına.
önce ayakkabıyı götürüyor tamirciye.
Tamirci, ayakkabı üzerine kimin olduğunu belirten bir kağıt yapıştıracak ya…
Soruyor “İsim ne yazalım?” diye…
Bizimkisi;
-"Encümen Mehmet yaz" diyor, seçilmiş edasıyla.
Her neyse, seçim yapılıyor ve bizimkisi seçimi kaybediyor.
Gururuna yediremediği için de, tamire verdiği ayakkabıyı almaya bir türlü gidemiyor.
Ayakkabı tamircisi, bakıyor günlerdir ayakkabıyı alan yok.
çağırıyor çırağını ve "Git kahveye, sahibini bul ve ver" diyor.
çırak alıyor ayakkabıları, gidiyor kahveye.
Başlıyor bağırmaya "Encümen Mehmet ağa… Encümen Mehmet ağa!" diye.
O sırada Mehmet ağa oturduğu masada sesini bile çıkarmayarak;
-"Ulan yalanı bile güzel. Bir daha bağır" diye geçiriyor içinden…
Not. Anlattığımız sadece fıkradan ibarettir. İstanbul seçimleri ile alakası yoktur. Adaylardan birine gönderme falan da bulunmamaktadır. O yüzden seçimle irtibat kurmaya falan zorlamayın sakın. Fıkrayı sadece fıkra diye okuyun!
Yok illa ki irtibat kurmak istiyorsanız da yapan arkadaş!
Elinizi, kolunuzu, aklınızı tutacak da halimiz yok hani!


.....


Biraz da gülmek lazım


Uçak fabrikasında hummalı bir şekilde yeni bir tasarım yapılmaktadır ve her şey mükemmel. İlk test uçuşu yapılır fakat uçağın kanatları gövdeyle bağlantı yerinden kopar. Tüm ekip enkazın başındayken, birisi: — Kanatla gövdenin birleştiği yerlere delik delin!
Yeniden hesaplamalar, iki yıllık çalışma, test uçuşu. Ancak sonuç ne yazık ki aynıdır. Kanatlar yok. Fabrikada enkazın başında toplananlardan ayrı acayip adamdan aynı öneri:
— Delik delin kardeşim!.
üçüncü denemenin de sonuçları aynı olunca proje sorumluları çaresiz acayip adamın dediğini uygularlar. Sonuç tam bir başarı. İnanılmaz bir sağlamlık. Bunun üzerine acayip adamı fabrika içinde bulurlar ve proje müdürünün önüne getirirler:
— Biz bu kadar profesör ve mühendis, bilim adamı çözemedik, sen çözdün bu sorunu; kimsin sen?
Adamcağız sıkılarak:
— Tuvalet temizleyicisiyim, şey.. kahrolası tuvalet kağıtları hiç bir zaman delikli yerlerinden kopmazlar da…

Önceki ve Sonraki Yazılar
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ) Arşivi