
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)
Herkese aş! Herkese iş! Ama üretim falan yok...
Ekonominin çok basit bir kuralıdır…
üretim varsa istihdam olur…
Yani…
üretim arttıkça büyüme artar, büyüme arttıkça iş imkanı oranı yükselir…
Dolayısıyla…
İşsizlik ancak ve ancak üretimle mümkündür.
Şu sıralar partilerin ve adaylarının seçim vaatlerine dikkat ediyor musunuz?
özellikle iktidar partisi cephesinden gelen vaatlere…
Hepsi, üretimden bahsetmiyor ama bol bol iş vaadinde bulunuyor.
Kaynağın ne olduğunun yanından bile geçmiyor ama “Şuraya şu kadar işçi, buraya bu kadar memur alacağız” diye vaatte bulunuyor…
Bunu nasıl yapacağının detayına hiç girmiyor ama “Herkese iş, herkese aş vereceğiz” diye kapı kapı dolaşıyor.
-“Bütçe ortada. Nasıl yapacaksın? Nasıl binlerce kişiye iş sağlayacaksın? Bunun kaynağını nereden bulacaksın?” diye sorulduğunda, “O kolay! “İş bulacağız” diyorsak bulacağız” cevabı veriyor…
Tıpkı taksiye çırılçıplak binen kadın fıkrasında olduğu gibi…
Kadın çıplak vaziyette taksinin arkasına geçip oturmuş.
Taksici şaşırıp, dikiz aynasından uzunca süre baka kalmış.
Kadın bunu fark edip “Ne bakıyorsun” diye çıkıştığında ise “Taksi parasını nerenizden çıkartacağınızı anlamaya çalışıyorum” cevabını vermiş…
xxx
Siyasetçinin bol keseden attığı ve gerçekleşmeyeceği daha bugünden belli olan seçim vaatleri meselesine bir de Süleyman Demirel’den anlatarak bakalım:
1991 seçimleri sonrası. Türk-iş kongresi yapılıyor. Kürsüye Başbakan Demirel'i davet ediyorlar.
Demirel daha kürsüye çıkmadan salonda protestolar başlıyor.
Meğer Süleyman Demirel seçim öncesi çok vaatte bulunmuş ve bunların arasında işçileri ilgilendiren önemli vaatleri de varmış.
Kürsüye çıkınca da devam ediyor protestolar.
Salonda ki işçiler "Seçimden önce şu vaadi vermiştin niye yapmadın?" diye durmadan bağırıyorlar.
Demirel yumuşak üslubuyla bir cümle söylemeye kalktığında, laf atmalar nedeniyle sürekli sözleri kesiliyor..
Birkaç denemeden sonra Demirel bakıyor ki konuşamayacak; "Tamam" diye bağırıyor.
-"Ben seçimden önce bazı sözler verdim haklısınız. Benim kabahatim, yapamadıklarım var" diyor önce.
Ardından da;
-"Fakat sizin hiç mi kabahatiniz yok?" deyince, salonda bulunan herkes şaşırıyor..
Şaşkın salonun bakışları altında Demirel son sözü söylüyor;
-"Bunların yapılacak şeyler olmadığını seçimden önce neden bana söylemediniz?"
Salonda önce bir şaşkınlık, ardından kahkaha tufanı kopuyor.
Protestolar kesiliyor ve konuşma sonrası Demirel, alkışlar arasında kürsüden iniyor.
Ve yaşanan bu olay, siyasetçinin yerine getiremediği sözlerin faturasını iki dakika içinde halka kesildiği bir olay olarak siyasi tarihe geçiyor…
.....
AK parti il başkanı Termik Santral yapılmadığı için hayıflanmış…
“Bir zamanlar Bursa’dan iyi olan Eskişehir onun gerisine düştü. Kente hükümetin 21 milyar liralık yatırımı var. Eskişehir kömür rezervinde ikinci sırada ama biz termik santral yapıp bunu kullanamıyoruz”
Bu sözler AK Parti il başkanı Zihni çalışkan’a ait.
Eskişehir’e seçimin nabzını tutmak için gelen Habertürk gazetesinin deneyimli ismi Muharrem Sarıkaya’ya söylediği, Sarıkaya’nın da dünkü köşesine aldığı sözler…
Eskişehir’de, Alpu civarına kurulmak istenilen ve halkın büyük tepki gösterdiği bir Termik Santral meselesi var…
İhalesi defalarca iptal edildi.
Buna rağmen hükümet kanadından “santrali yapmaktan vazgeçtik” açıklaması gelmedi…
AK parti il başkanının bu sözleri, Termik Santral yapımını istediğini ve bugüne kadar yapımına başlanmamış olmasından da hayıflandığını açıkça gösteriyor.
Ne diyelim?
Seçim öncesi girilmeyecek tehlikeli sulara girmiş sanki…
.....
Miting gazı…
Bundan 20-25 yıl öncesine kadar Mitingler, seçimlerin beklide tek belirleyicisiydi.
öncelikle…
O yıllarda Televizyon canlı yayınları yoktu.
İnsanların da mitingleri televizyon kanallarından izleme şansı bulunmuyordu.
Herkesin elinin altında bilgisayar ve internet de bulunmuyordu.
Dahası…
Kamuoyu anketleri pek yaygın değildi o yıllarda.
Seçmenler, parti liderlerinin ne söyleyeceklerini duymak için miting alanlarına gitmek durumundaydı.
Oluşan kalabalık, o partinin o şehirde nasıl bir sonuç alabileceğini aşağı yukarı ortaya koyardı.
Bununla birlikte…
O yıllarda Miting Meydanını siyasi açıdan okuyabilen siyasetçiler bulunurdu.
Meydandaki kalabalığı oluşturan insanların genç mi, yaşlı mı olduğundan tutun da, başına kasket takanların oranına kadar her detayı değerlendiren bu siyasetçiler, o şehirde o partinin alacağı oy oranını bile aşağı yukarı tahmin ederdi.
Liderin miting konuşmasındaki performansı, heyecanı diri tutabilmesi, kalabalığı da konuşması içine alarak bir anlamda enteraktif hale dönüştürmesi, yapılan mitingin iyi bir miting olması bakımından önem taşırdı.
Teknoloji ve iletişim kolaylığı, miting meydanlarının seçime olan belirleyici konumunu ortadan kaldırdı.
Seçmenlerin büyük bölümü mitingleri meydanda izleme yerine evinde ve televizyon karşısında izlemeyi, siyasi gelişmeleri ise, internet üzerinden takip etmeyi tercih etmeye başladı.
İşte bununla birlikte mitingler, Genel Başkanları memnun etme ve parti teşkilatlarına moral kazandırma görevini daha çok üstlenir oldu.
Dikkat ederseniz geçmiş yıllarda yapılan mitinglerde "taşıma" diye bir durum söz konusu bile olmazken, bugün yapılan hemen her mitinge "taşıma" yakıştırması yapılması ve bu yakıştırmanın da çoğunlukla doğru olmasının nedeni de bu olsa gerek.
Sonuç olarak mitingler:
Genel başkan karşısında mahcubiyet duymamak, parti teşkilatına da moral verebilmek için yaplır oldu.
Yani…
İki tarafın da birbirine gaz vermesinden ibaret hale geldi…