1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

İş sadece üretmekle bitmiyor ki...

Eskişehir, şehir olarak kalkınacaksa, bunun yolu üretimden geçer…
üretim yapılan şehide işsizlik olmaz örneğin.
Yaratılan katma değerin bir bölümü şehre hizmet olarak geri döner.
üretimin sağladığı güç, eğitimden, sosyal hayata, turizmden kültüre kadar her yönüyle şehre büyük avantajlar sağlar.
Bu nedenle bir şehrin “üretim şehri olması” son derece önemlidir.
Hatta.
üretim bir şehri diğer şehirlerden ayıran en önemli özelliktir…
***

Tabi her şey üretmekle bitmez…
üretilenlerin pazarlanması, yani satılması gerekir.
ürettiğini satamıyorsan, üretmenin de pek anlamı yoktur.
Kendi kendine üretir ve ürettiklerine öylece bakar durursun.
Zaten bu da çok uzun sürmez…
Satamadığın üretimi bir müddet sonra yapmamaya başlarsın ki bu iflas demektir.
O halde ürettiğini satabilmek için bazı avantajlara sahip olmak gerekir.

***

Bu şehirde üretilen malların, alıcılar tarafından tercih edilebilmesi için en önemli kriter kalite ve maliyettir…
Kaliteli ve maliyeti uygun mal üretseniz de, üzerine binecek nakliye ücreti o malı yüksek maliyetli hale getirebilir.
O halde…
Kaliteli ve uygun maliyetli malı satabilmenizin en basit yolu, nakliye ücretini en aza indirmenizden geçer…
Nakliye ücretinin en aza indirmenin de tek yolu Demiryolu ve Denizyolu taşımacılığıdır.
***

Eskişehir’de deniz olmadığına göre, üretilen malın satılması ve taşınmasında deniz yolunu kullanması mümkün değildir…
Ancak…
Eskişehir’in demiryolu ile bir limana yapılacak bağlantısı, her iki taşımacılığı da yapmasını aynı anda sağlamış olur.
Sonuç olarak başa dönmek gerekirse…
Bir şehir üretim ile kalkınır.
Şehir ürettiğini satmak zorundadır.
üretilenin kolayca satılması nakliye ile ilişkilidir.
Şehir olarak nakliyede denizyolu ve demiryolunu kullanamıyorsanız, ürettiğinizi, kaliteli bile olsa maliyetinin üzerinde satma imkanınız olmaz.
Hal böyleyken…
Eskişehir yıllardır demiryolu ile limana bir türlü bağlanmaz…
Hal böyleyken…
Eskişehir’in ürettiği mallar yıllardır demiryolu ve denizyolu taşımacılığından mahrumdur.
Bu mahrumiyetin sona ermesi gerektiğini yıllardır herkes söyler de, söylenenler bir türlü gerçekleşmez…
Not- Bu arada üretimin zamanında yapılması da önemlidir. üretim anında her dakikanın büyük kıymeti vardır. üretimin yapıldığı Organize Sanayi Bölgesine giden Ankara yolu hem sabah, hem de akşam saatlerinde bildiğiniz kilitleniyor. Servisler fabrikalara zamanında ulaşamıyor. Bugünden tedbir alınmazsa, bu iş daha da kötüye gidecek. Bu iş resmen üretimi etkileyecek. Bizden söylemesi.


.....


40 delil ile bir
cahili yenemezsiniz!


Adam sanki hiçbir şeyden etkilenmeyen mutant sanıyor kendisini…
Gizli güçleri olduğuna inanmış.
Diğer insanların hiçbirinde olmayan özellikleri olduğunu zannediyor.
Bildiğiniz ölümsüz olduğuna inanıyor iyi mi?
-“Herkese her şey olur ama bana bir şey olmaz” diyor açık açık…
Aynı açıklıkta da geziyor gönlünce…
Maske takmıyor.
Mesafe tanımıyor.
Hijyen hak getire!
-“Eskiden sabun mu vardı” diyor bir de üstüne…
-“ölseydik şimdiye kadar çoktan ölürdük” diyor.
-“Atın ölümü arpadan olsun” diyor.
-“öleceksek ölürüz ne olmuş yani” diyor…
Dirin daha bitmedi!
-“Bana bir şey olmaz” diyor…
-“Benden virüs falan bulaşmaz” diyor…
-“Bulaşacaksa senden bulaşsın” diye önüne geldiğine sarılıyor.
Adam anlamıyor, anlamak istemiyor…
-“Bak şu kadar vaka var. Tehlike hala geçmiş değil” diyorsun, “Yahu onlar grip olmuştur. Yarın iyileşir çıkar” diyor.
-“Bak bu kadar yoğun bakımda hasta var” diyorsun. “Onlar yaşlıdır. Virüs olmasa başka hastalıktan orada olacaktı” diyor.
-“Bak hala şu kadar kişi ölüyor” diyorsun, “Hepsinin aslında başka hastalığı varmış” diyor.
Her söylediğinize bir cevabı var anlayacağınız…
Cahillik resmen paçalardan akıyor.
Dahası bu cahillerin yaptığı bu cahillikler masum insanların ölmesine, hastanede yaşam mücadelesi vermesine yol açıyor.
İnanın bu cahiller virüsten bin kat tehlikeli.
Mevlana  “Bir tek delil ile 40 alimi yendim. 40 tane delil ile bir cahili yenemedim” diye boşuna dememiş…
Tam da bizim bir türlü ikna olmayanları tarif etmiş…


.....


Bu hiç iyi değil!


Adam bahçesini kazarken bir şişe bulmuş.
Şişeyi açtığında da içinden cin çıkmış.
-“Dile benden ne dilersen” demiş Cin…
Devamla da…
-“Ancak benden ne istersen komşuna iki katını vereceğim. Haberin olsun!”diye eklemiş.
Komşusuyla hiç arası olmayan adam hiç düşünmeden isteğini açıklamış;  “Bir gözümü çıkart!”
***
Bu anlattığımız elbette hikâyeden ibaret…
Ancak, bu hikayenin bir benzerinin, ete kemiğe bürünmüş gerçek halini öğrendik geçenlerde.
Sosyal medya üzerinde “Aynı şirketteki iki kişiden biri olarak yapılacak iki zam seçeneğinden hangisini tercih edersiniz?” diye bir soru sorulmuş.
A-    Sana yüzde 50 zam yaparsam, arkadaşına yüzde 100 zam yapacağım.
B-    B-İkinize de yüzde 40 zam yapacağım…
Sonuç oldukça ilginç…
Katılımcıların yarıdan fazlası, arkadaşı kendisinden iki kat fazla zam almasın diye, kendisinin yüzde 10 daha az zam almasını kabullenmiş.
***

Yapılan bir araştırmada, işyerlerindeki personel arasında baş gösteren huzursuzluğunun en büyük nedeninin “O benden niçin daha fazla ücret alıyor?” meselesi olduğu anlaşılmış.
Futbol kulüplerinde alınan her başarısız sonucun arkasında “O bizden daha fazla transfer ücreti aldı.” Diyen diğer futbolcuların “Madem o çok fazla aldı o oynasın” düşüncesiyle maça asılmadığı belirlenmiş.
Sonuç olarak…
Hepimizin içinde biraz “Varsın ben olmayayım. Yeter ki o da olmasın”
Ya da…
-“Varsın ben kazanmayayım ama yeter ki o da kazanmasın”
Hatta…
-“Varsın ben sürüneyim ama o da sürünmekten beter olsun” diye vahşi bir düşünce var.
Bu iyi değil!...
Bu hiç iyi değil!..


.....


Biraz da gülmek lazım


Bizim Temel ile Cemal bir gün lüks bir otelin lobisinde harika bir bayan görürler.
Temel der ki, 'Ula Cemal, gidip bi bakayım, bu hanımdan iş çıkar mi ?'
Temel yaklaşır kadına, sorar :
- 'Benimle bi yemek, yemek ister misiniz ?'
- 'Bahse girerim şu kapıdaki Mercedes sizin değil'
- 'Değildir'
- 'Şöyle iyi durumda bir banka hesabınız da yoktur sanırım'
- 'Yoktur'
- 'Karadeniz kıyılarında şöyle iki katlı bir çiftlik eviniz de yoktur helalde'
- 'Yoktur'
- 'Hadi o zaman çek arabanı!'
Temel boynu bükük döner Cemal'in yanına :
- 'Ula Cemal, benim Limuzini sana versem Mercedesini bana verirsin ?'
- 'Veririm Temel'im'
- 'Bi telefon etsem kendi bankamda bana hesap açarlar mı ?'
- 'Acarlar Temel'im'
- 'Tamam o da kolay da, herhalde bizim peder üçüncü katı yıkmama izin vermez.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ) Arşivi