4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)

4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ

 


            Türkiye'de,  kadınlara milletvekili seçme ve seçilme hakkını veren, yasal düzenleme, 1934 yılında Anayasa ve Seçim Kanunu’nda değişiklik yapılması sonucu gerçekleşti. Kadınlar 22 yaşında seçme, 30 yaşında seçilme hakkına sahip oldu.


              Böylelikle Atatürk, kadınlara çok  sayıda Avrupa ülkesinden daha önce bu demokratik hakkın verilmesini sağlandı.   Kadınların, ilk kez oy kullandığı ve aday olabildiği, TBMM 5'nci Dönem seçimleri, 8 Şubat 1935’te yapıldı. 17 kadın milletvekili, ilk kez TBMM’ye girdi. Ara seçimlerde, bu sayı 18’e ulaştı.


             Ancak çok partili dönemde ise kadın hakları sürekli gözardı edilirken. Kadın cinayetleri de her yıl arttı. Nitekim CHP Giresun Milletvekili Necati Tığlı hazırladığı rapora ilişkin yaptığı açıklamada “Türkiye'de kadınlar erkekler tarafından öldürülmeye, katledilmeye devam ediyor. 2019 yılında 474 kadın öldürüldü. En az 166 kadın cinsel saldırıya uğradı ve yine en az 96 çocuk istismar edildi.


              Oysa Türkiye Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin,” İstanbul Sözleşmesi”, 11 Mayıs 2011’de İstanbul’da imzalanmış, TBMM’ de, tüm partiler tarafından, firesiz kabul edilmişti.


            Bugün kadına yönelik şiddeti ve ayrımcılığı önleme ile toplumsal cinsiyet eşitliğini hedefleyen,” İstanbul Sözleşmesi,” hükümetin hedefinde. Türkiye, sözleşmeyi, ilk imzalayan ülkelerden biri ama şimdi çekilmeyi planlıyor.


            2011 yılında, AKP Hükümeti tarafından imzalanan ve kadına yönelik şiddete karşı imzacı devletlere önemli sorumluluklar yükleyen İstanbul Sözleşmesi’ne, Bazı çevreler “Ailenin çürümesi”, “Boşanmaların artması”, “Ahlak yoksunluğunun çoğalması”, ‘Eşcinselliğin yaygınlaşması” gerekçe olarak ileri sürerek sözleşmeye karşı çıkıyorlar. 


           NitekiM” İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı kanunun” kadınların yaşamı ve hakları için önemi ortadayken, son yıllarda, sıkça tartışmaya açıldı.  AKP Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş sözleşmenin yanlış olduğunu savundu.


             Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan da “çalışıp gözden geçirin. Halk istiyorsa kaldırın. Halkın talebi kaldırılması yönündeyse, buna göre bir karar verilsin. Halk ne derse o olur sözleriyle, sözleşmeyi hedef aldı.


           Ağustos 2014’te yürürlüğe giren,” İstanbul Sözleşmesi”, toplumsal cinsiyet eşitliği ilkesine dayanıyor. Türkiye, 12 Mart 2012’de sözleşmeyi onaylayan ilk ülke olurken, onu 2013-2015 yılları arasında 18 ülke takip etti. Sözleşme 1 Ağustos 2014’te yürürlüğe girerken, sözleşmeyi onaylayan ülke sayısı 2019 itibarıyla 34’e ulaştı.


                 Kadın Dayanışma Vakfı gönüllüsü, avukat Sayın Ceren Kalay EKEN.göre, İstanbul Sözleşmesi, kadınların her türlü şiddet ve ayrımcılıktan korunması, kadınlarla erkekler arasında eşitliğin yaygınlaştırılması ve bu amaçlar için kapsamlı bir çerçeve, politika ve tedbirler tasarlanması ve bu konularda uluslararası işbirliğinin yaygınlaştırılmasını amaçlıyor.


              Sözleşmenin, hükümlerini etkili bir biçimde uygulanmalarını sağlama amacıyla kısaca “GREVIO” olarak bilinen ‘Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddete Karşı Eylem Uzmanlar Grubu’ isimli bir izleme ve denetleme komitesi de oluşturuldu.


                Şiddetin Sözleşmenin mimarlarından olan, Ortadoğu Teknik üniversitesi (ODTü) Sosyal Bilimler Enstitüsü Kadın çalışmaları Anabilim Dalı’nın kurucusu Feride Acar, GREVIO’nun 2015-2019 yılı arası Türkiye temsilciliği görevini üstlendi. Sözleşme kapsamında, kadınların mücadelesi sonucu, 2012 yılında 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı önlenmesine Dair Kanun çıkarıldı.


               İstanbul Sözleşmesi’nin, kadını şiddetten ve hatta çoğu zaman ölümden kurtardığı söyleniyor ama çoğunlukla uzaklaştırma, ya da koruma kararına rağmen, hayatını kaybeden veya şiddet gören kadınların haberleri SüREKLİ yapılıyor. Oysa sözleşme gerçekten uygulandığı takdirde, kadınların hayatını kurtarıyor.


             İstanbul sözleşmesin de mağdurun beyanı esastır ama Sanık, kadın ya da çocuğu kimsenin olmadığı bir ortamda, ya da korkutarak, bu eylemi gerçekleştiriyor. Dolayısıyla da iradesi sakatlanıyor. Mağdurlar şikâyet etmekte gecikiyorlar.


           Kimsenin olmadığı yerde yapılan,yerlerdeki olylara  fiziksel bir delil elde etmek çok zordur. Faillerin çoğu kimsenin olmadığı kapalı bir ortamda bu eylemleri gerçekleştirdiği için, çoğunlukla tanık yoktur. Dolayısıyla mağdurlar yaşadığı olayı, ispatlamak zorunda kalıyor.


             Hukukçular, ‘mağdurun beyanı esastır’ diye kısaltılan, çok güzel bir Yargıtay uygulaması var ama son iki yıldır, bunun tersine dönmeye başladı kararlar. Kişinin vücut bütünlüğünü koruma, kendini koruma ve TCK’deki suç olan birçok konuyla ilgili, kendini koruma hakkı kadın ve çocukların ellerinden alınıyor görüşündedir.


             AKP ve bazı kesimlerin, hedefinde olan kadınların, yaşam reçetesi” İstanbul Sözleşmesi”ne ilişkin tartışmalar sürerken. Kadın cinayetleri,  kadın ve kız çocuklarımıza yönelik, cinsel istismarlar, her geçen gün artıyor


         Nitekim “Hele İslami devlet olsun, en güzel sarığı biz saracağız, en güzel cübbeleri biz giyeceğiz diyen, Uşşaki Tarikatı’nın, lideri Fatih Nurullah, 12 yaşındaki bir kız çocuğuna cinsel istismarda bulunması, İstanbul sözleşmesinin önemini bir kez daha gündeme getirdi.


            Ancak  KONDA Araştırma Şirketi'nin, tartışmaların sürdüğü, İstanbul Sözleşmesi'ne ilişkinyaptığı araştırma sonuçlarına göre, "Türkiye İstanbul Sözleşmesi'nden çıkmalı" diyenlerin oranı yüzde 7'de kaldı. Bu umut verici bir gelişmedir.


              Ayrıca İstanbul Sözleşmesi,  dünya kadınlarının kazanımıdır. Artık buralardan geriye dönüş mümkün değildir. Bu sözleşmeye, karşı çıkmak,  toplumun dinamikleri ile oynamak ve kadın ve kız çocuklarımızı, kaderine terk etmektir.


 


 


 


 


 


 

Önceki ve Sonraki Yazılar
4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM) Arşivi