
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)
Karşı çıkmayanlara belki hesap sorulmayacak ama...
Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan ve Hüseyin İnan.
Yaşamlarının baharında idam edilen 3 fidan.
İdam kararı Türkiye büyük millet Meclisi’nden çıktı.
İdam oylamasına 450 üyeli mecliste 323 üye katıldı.
48 üye “Hayır” oyu verip, gençlerin asılmasına karşı çıkarken, 2 üye çekimser oy kullandı
273 üye ise “Evet” oyu vererek 3 gencin asılması yönünde oy verdi.
Meclisin almış olduğu bu karar sonrasında 3 genç darağacına yollandı.
6 Mayıs 1972 tarihi’nde, Ulucanlar cezaevinde, Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan ve Hüseyin İnan asılarak idam edildi.
Her 6 Mayıs tarihi geldiğinde idam edilen bu 3 fidan hüzünle anılır.
öte yandan…
Her 6 Mayıs, yani gencecik o 3 fidanın idam edilişinin yıldönümü geldiğinde, verdikleri “Evet” oylarıyla gençleri idama yollayan o 273 üyenin de listesi yayınlanır.
3 genci ölüme yollayan kararda isimleri olan üyelerden herhangi bir hesap sorulmamıştır elbette.
Fakat…
Her 6 Mayıs’ta yayınlanan o liste ile o 273 üyenin vicdanları hiçbir zaman rahat bırakılmamıştır…
Yazıya Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan ve Hüseyin İnan’ın idamları ve idam kararına onay veren meclis üyeleriyle girdik ama buradan lafı getirmek istediğimiz yer Eskişehir’e kurulacak olan Kömürlü Termik Santral…
Yaşanan onca tepkiye rağmen hükümet Alpu’ya kurulacak olan Termik Santral konusunda kararlı görünüyor.
Eskişehir ve civarında canlı yaşam ile doğal kaynakları yok edeceği bilinmesine rağmen hükümet santral konusunda geri adım atma niyeti taşımıyor.
Diyeceğimiz o ki, partisi ne olursa olsun, hatta iktidar partisinden olsun kim bu karara açık-seçik karşı çıkmıyorsa, bu santralın kurulmazsını onaylıyor demektir.
Eğer ki, bu Kömürlü Termik Santral kurulur ve bu bölgede yaşam sona ererse, tıpkı o 3 gencin ölüm hükmünü onaylayanlar gibi, santrale karşı çıkmayanların isimleri her yıl “Bölgeyi göz göre göre ölüme götürenler” diye ilan edilecek.
Santrale karşı çıkmadıkları ve onayladıkları için belki hesap sorulmayacak kendilerinden…
Fakat vicdanları toplum tarafından sürekli rahatsız edilecek…
Bizden söylemesi…
.....
Matematik yaşamın
bizzat kendisidir…
Ortaokul ve Lise yıllarında matematik ile pek aramız yoktu.
Bir türlü anlamazdık konuları.
Anlamadığımız için korkar, korktuğumuz için de sevmezdik matematiği.
Tarh ve Coğrafya gibi diğer derslerin bir çekiciliği vardı şüphesiz ama matematik bize son derece uzak bir dersti.
Bu yüzden matematik notlarımız hiç iyi olmadı.
Ya kıl payı ile geçtik bu dersten ya da insafa gelen hocalar tarafından geçirildik.
Bilirsiniz… Tembel öğrenciyi hiçbir ders hocası sevmez.
Fakat nasıl olduysa matematik dersine giren hoca bize sevgi beslemiş.
Bir gün beni çekti kenara…
-“Bak sen iyi bir çocuğa benziyorsun. Diğer derslerine baktım notların hiç de fena değil. Ancak matematik notların facia! Matematiği sevmediğini biliyorum. Fakat sen de şunu çok iyi bil. Matematik sadece rakamlar ve dört işlemden değildir. Matematik aslında bir yaşam tarzdır. Yaşam öğretisidir. Matematiğin içinde yaşamın ta kendisi vardır. Sen biraz gayret et, konuları anlamaya çalış. Göreceksin hayatın da bir şekilde kolaylaşacak.” Tavsiyesinde bulunmuştu uzun uzun…
Hoca’ya, gayret göstereceğimiz konusunda söz vermiştik oracıkta.
Fakat söylemiş olduğu “Matematik yaşamın kendisidir” şeklindeki sözlerini pek mantıklı bulmamıştık.
öyle ya…
Matematik ile yaşam nasıl olur da birbiriyle iç içe olabilirdi?
Hatta…
çevremizde, matematik ile hiçbir alakası olmayan işlerde çalışan bir yığın insan vardı ve yaşamlarını da gayet iyi sürdürüyorlardı.
Dahası…
Biz de yaşamımız boyunca matematik gerektirecek hiçbir işi zaten düşünmüyorduk.
Hoca, anlattıklarına bir anlam yükleyemediğimizi anlamış olacak ki “Anlatayım basit bir örnekle” dedi ve başladı anlatmaya:
-“3 Bilinmeyenli bir denklemi çözebilmek için önce X-Y ve Z’yi bir kenara ayırıp, görmezden gelmen lazım. Yoksa başka türlü denklemi çözmen mümkün değil. Yarın hayat seni 3 bilinmeyenli denklemlerle sınayacak. Eğer bazı kişileri tıpkı X-Y ve Z gibi bir kenara ayırıp, görmezden gelemez isen, o denklemi çözemez ve sorunlarla dolu bir yaşamın altında kalırsın. Matematiğin içinde yaşama dair daha bunun gibi pek çok benzerlik vardır.”
Aslına bakacak olursanız, matematikle ilgili o güne kadar aldığımız ve en önemlisi de anladığımız en iyi ders olmuştu bu örnek.
O günden sonra da hiç aklımızdan çıkmamıştı.
Milli Eğitim bakanlığının, matematik dersini zorunlu ders olmaktan çıkarttığını ve seçmeli ders yaptığını öğrendiğimizde, aklımıza anında yukarıda verdiğimiz örnek geldi.
Kendi kendimize “Bakanlık keşke böyle bir karar almasaydı. Matematik’ten uzak bu çocuklar ileride yaşam problemlerini de maalesef çözemeyecekler. Matematik denklemlerini çözemeyecekleri gibi, hayatları boyunca karşılaşacakları birçok sıkıntının denklemini de maalesef çözemeyecekler. Yaşam onlar için hep çözemedikleri denklemlerle ve sıkıntı dolu olacak.” diye düşündük…
.....
Hadi bakalım! Sihirli tohumu kim ekecek?
Bir zamanlar çin'de bir adam o kadar aç ve bitkin düşmüş ki dayanamayıp bir armut çalmış!
Adamı yakalayıp cezalandırmak üzere İmparatorun karşısına çıkarmışlar
Hırsız İmparatoru görünce ona şöyle demiş;
"Değerli efendim çok açtım çaldım dayanamadım çalıp yedim Beni affederseniz size paha biçilemez bir armağanım olacak.."
İmparator dudak bükmüş.
"Senin gibi birinde paha biçilemez ne olabilir ki ?"
Hırsız avucunun içindeki armut çekirdeklerini uzatmış ve
"Bu çekirdekleri ekerseniz bir gün içinde altın meyveler veren bir ağaç yeşerdiğini göreceksiniz .."
İmparator kahkaha atarak
"Ek o zaman altın meyveleri görünce seni affederim " demiş.
Hırsız
"Haşmetlim bu çekirdekleri ben ekemem çünkü ben bir hırsızım..
Bu çekirdekleri hak yemeyen çalmayan sizin gibi biri ekmeli " önerisinde bulunmuş.
"Ben imparatorum bahçıvan değilim o tohumları başbakana ver eksin de altın meyveleri görelim " demiş imprator.
Hırsız çekirdekleri başbakana uzatmış, başbakan telaş içerisinde İmparator'a dönüp itiraz etmiş.
"Ben ekim biçim işlerinde çok beceriksizim efendim sihirli tohumları ziyan ederim Bence bu tohumları hazinedar başı eksin"
Hazinedar başı da hemen bir bahane bulup ve başkasına devretmiş.
Bir bir orada bulunan herkes sudan bahanelerle tohum ekme işinden kaçınmışlar.
Sonra İmparator doğan sessizliğin içinde bir süre düşünmüş, başı önde başbakana hazinedara ve bütün görevlilere dik dik bakmış ve ;
"Hadi bakalım ; bu hırsız bahçıvana tohumun nasıl altın meyve verdiğini hep birlikte gösterelim (sevindirelim) " demiş.
Cebinden bir altın çıkarıp hırsız adamın tutması için attı.
Orada bulunan Herkesin cebinden sesiz sedasız birer altın çıkarıp adama vermesini izlemiş.
Sonra da İmparator gülerek;
"Bas git be adam bu günlük bu ders hepimize yeter " demiş.
Hikâyeyi uyarlayın günümüze.
Sonra da söyleyin bakalım o sihirli tohumu kim ekebilir?
O zaman bulunmamış bu gün hiç bulunamaz…