Katılımcı, çoğulcu ve stratejik

Günlük yaşamda kavramları ifade eden sözcükler kullanıyoruz; pek çok durumda içleri boş kalıyor. Katılımcılık, çoğulculuk ya da stratejik olma gibi kavramlardan son yıllarda ne çok söz ediliyor, değil mi? Her ne kadar alaturka yöneticiler ve siyasetçiler bunları anlamakta zorluk çekseler de; bu tür olgulara ilişkin özlemler çığ gibi büyümeye devam ediyor. Artık sağduyulu, aklı başında yurttaşlar temsili demokrasinin sadece seçime endeksli ve kendilerine ancak seçimden seçime sorulduğu –hatta pederşahi– bir sistemden daha katılımcı bir modele geçmenin hayali ve hasreti içindeler…

Katılım konusunu gelişmiş ülkelerde incelediğimizde; ne kadar gerilerde olduğumuzu şaşırarak izliyoruz. Katılımcı demokrasinin sıradan güncellik kazandığı ülkelerle kendimizi kıyasladığımızda; Cilalı Taş Devri’nin bile uzağındaymışız gibi bir duygu oluşuyor. Katılımcı yönetim açısından Taş Devri’nde yaşayanların vatandaşlar mı yoksa yöneticilerle siyasetçiler mi olduğu bir soru olmaya devam etse de; demokratik ve katılımcı dünya ile aramız biteviye açılıyor.

Ne ekonomik işletmelerimiz ne de siyasal ve sivil kuruluşlarımız daha hızlı yolmayı sağlayacak, daha etkin ve verimli sonuç almayı başaracak planlama ve bütçeleme anlayışına ulaşamadılar. Gelişmiş ülkelerin geçen yüzyılda uygulamaya başladığı stratejik planlama ve yönetim yaklaşımlarının henüz yakınında bile değiliz. Paydaşların planlama, yönetim ve denetim süreçlerinde yer almayı istedikleri katılımcı modelde alaturka yapı, yol ve yordamla idare etmenin ise hiç mümkün olma şansı, fırsatı yok. Hem kaynakları etkin ve verimli kullanacaksın, hem dünya ile arayı kapatmak için hızlı ve çevik olacaksın hem de paydaşların –yurttaşların, sivil toplum kuruluşlarının ve diğer sosyal aktörlerin– katılımını sağlayacaksın… Mevcut zihniyetle pek olur gibi görünmüyor.

Bir noktaya dikkat çekmek isterim. Sivil toplum ve katılımlı sosyal yaşam açısından bakarsak; planlama, bütçeleme ve yönetim süreçlerinde kullanılan yöntem ve tekniklerin katılımı ve diğer sosyal sorumluluk faktörlerini dikkate almayan dönemlere ait olduğunu görüyoruz. Bir yandan katılımın yaygınlaşması için şartları zorlayacağız; diğer yandan da bunu katılıma hiç uygun olmayan demode iş modelleri ile yapmaya çalışacağız. Örneğin bugün bilinen stratejik planlama ve yönetim anlayışını, paydaşların var olduğu katılımcı ortamda kullanmak hayli zor. Dolayısıyla katılımcı stratejik yönetim diyebileceğimiz yeni bir iş modeline ihtiyaç var.

Klasik stratejik yönetim, ele alınan konuyu içinde bulunulan ortam ve iç – dış kaynaklar, yapılar ve sistemler olarak ele alır. Geleceğe yönelik bir vizyon oluşturup buna ulaşacak yönetim tarzını uygulamaya çalışır. Burada kaynakların etin ve verimli kullanılması, hedefe en kısa yoldan varılması ve esneklik önemlidir. Klasik stratejik planlama ve yönetim vizyona, stratejilere, hedeflere ve uygulama modeline önemli oranda üst düzey küçük bir grubun karar verdiği bir modeldir.

Katılımcı stratejik yönetim ise sürece paydaşların katılımına birincil derecede önem verir. Stratejilerin oluşturulmasında paydaşlar katılarak birinci derecede yer alırlar. Dolayısıyla katılımcı stratejik planlama ve yönetim, hem stratejik planlama yaklaşımının uygulandığı hem de paydaşların vazgeçilmez biçimde yer aldığı bir süreçtir.

Katılımcı stratejik yönetim anlayışının arkasındaki fikir, etkileşimli ve katılımlı bir yönetim anlayışı olan yönetişimin gerçekleştirilmesidir. Bu sürecin temsili demokrasinin vekâletle halletmeye çalıştığı sorunları doğrudan çözebileceği öngörülmektedir.

Bu konuda çalışmak isteyenler için katılımcı stratejik yönetim ve planlama, kariyer yapılabilecek ilginç ve heyecan verici bir çalışma alanı olarak karşımızda duruyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi