1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

Kılıçdaroğlu gitsin, Muharrem İnce gelmesin...

Cumhuriyet Halk Partisi’nde değişimin şart olduğu konuşuluyor.
Ancak…
Yazılıp çizilenlere baktığımızda, istenilen değişimin genel başkan ve yönetimi ile sınırlı olduğu çıkıyor ortaya.
Yani…
CHP’de değişim isteyen bir grubun “Kılıçdaroğlu gitsin, yerine Muharrem İnce gelsin” çabası var…
Halbuki…
“Değişim” dediğiniz şahıslarla olmaz…
Şahıslar üzerinden yapılan değişim CHP’ye ancak,  tıpkı Baykal’ın gittiği, Kılıçdaroğlu’nun geldiği dönemde olduğu gibi kısa ama sonuçsuz bir umut ortaya çıkartır.
Zaten CHP içinde kavgaların bir türlü bitmiyor olmasının arkasında yatan sebep de, değişimin kişiler üzerinden yapılması zihniyetidir…
CHP’de sıkıntılı olan sistemdir. Siyaset üretmede yaşadığı tıkanmadır…
Değişimin liderden önce, tüzüğünde, programında, kurallarında, işleyişinde, ilkelerinde olmayışıdır asıl sıkıntı.
-CHP, seçmeni seçimden seçime hatırlayan bir parti olmamalıdır örneğin…
-İl ve ilçelerde örgütlenme sadece tabela asmaktan ibaret kalmamalıdır.
-“Demokrasi”, “İnsan hakları”, “Kişi hak ve özgürlükleri” derken, bu denilenler partinin içinde tam anlamıyla uygulanmalıdır…
-CHP’nin yaptığı muhalefet, mecliste geçen yasları halka şikayet etmenin artık bir şekilde ötesine geçmelidir.
-CHP’yi yönetenler, kazanarak saray’da oturanları eleştirirken, sürekli kaybettikleri halde kendi saraylarında oturmamalıdır örneğin…
-CHP’nin başına geçen genel başkan ve yönetimi, görevlerinin çözüm bulmak olduğunu, bu çözümü bulamadıklarında ise tası tarafı toplayıp gitmeleri gerektiğini bilmelidir mesela…
Elbette, Kılıçdaroğlu’ ile CHP’nin iktidar olabilme şansı yüzde 1 dahi ihtimal dahilinde değildir.
Elbette, Muharrem İnce ile, bugüne kadar hiç denenmediği için yüzde 1 de olsa iktidar olabilme şansı vardır.
Ancak çözüm, yukarıda da söylediğimiz üzere kişilerde değil, partinin sisteminde ve siyaset anlayışındadır
Siyaset üretememe tıkanıklığına neden olan koşullar ortadan kaldırılmadıkça, CHP “Kılıçdaroğlu gitsin, Muharrem İnce gelsin” üzerinden bir değişimle sonuç alamaz.

Zira…
Gerekli değişim kişiler üzerinden yapıldığı müddetçe, birileri de çıkıp, seçim gecesi Muharrem İnce’nin de kendini tükettiğini öne sürüp “Kılıçdaroğlu gitsin ama Muharrem İnce de gelmesin” diyerek, üçüncü bir isim arayışına giriverir…


.....


 


AK Partililer kendilerini serin tutsun…


AK partililerin Eskişehir’de yakındığı bir konu var…
-“Bu şehre ne yaparsak yapalım halk bizim yaptığımızı Büyükerşen’e mal ediyor” diyorlar…
Bu yakınmalarında haksız da sayılmaz AK Partililer.
Zira…
Bu güne kadar hükümet eliyle yapılan pek çok hizmet Yılmaz Büyükerşen’e mal edildi.
Bu durum aslında Büyükerşen’in bilerek ve planlayarak organize ettiği bir algı değil.
Hükümetin yaptığı işlerin de Büyükerşen’e mal edilmesinin arkasında, “Bu şehirde iyi olan ne varsa hepsini Büyükerşen yapmıştır” düşüncesinin oluşması yatıyor…
Geçenlerde sosyal medya üzerinde rastlamıştık.
Tepebaşı Belediyesi’nin hizmete soktuğu 4 elektrikli otobüs ile ilgili “çevreci belediye işte böyle olur. Eskişehir belediye Başkanı Büyükerşen yolcularını elektrikli otobüslerle taşıyor” paylaşımına denk gelmiştik.
Dün de yine sosyal medya üzerinde, “Rahmetli Uğur Mumcu’nun katledildiği araba Yılmaz Büyükerşen tarafından bir hurdacıdan satın alınarak resimde görüldüğü gibi Uğur mumcu parkında sergilenmekte. Duygulanmamak mümkün değil” paylaşımını gördük.

O yüzden…
AK partililer kendilerini serin tutsun.
Baksanıza: CHP’li Odunpazarı ve Tepebaşı Belediyelerinin yaptıkları bile Büyükerşen’e mal ediliyor…


.....


 


Biri diğerini diktatörlükle suçlar…


Oda, dernek, kent, bölge ve ülkeyi, belli bir süreliğine kimin yönetme hakkına sahip olacağını tayin eden sistemdir Demokrasi…
Ancak…
Seçimler demokrasinin olmazsa olmaz bir ilkesidir ama bu ilke tek başına yeterli değildir.

çünkü…
Yapılan seçim, yönetimin nasıl işleyeceğini, yönetenlerin nasıl yöneteceğini belirlemez.

Zira…
Seçimle gelmiş de olsa, diktatör nitelikleri arz eden bir iktidar sahibinin elbette yönetim kurulları,  danışmanları, onun icraatlarını hayata geçiren siyasal yapıları, partisi, bakanları vs vardır.
Hatta…
Ama hemen her konuda nihai karar verici Başkan, Başbakan veya Şef oluyorsa ve bu kararın karşısında yargı, parlamenter muhalefet veya sivil toplum kaynaklı tüm kurumlar bu mutlak yetkili kişi tarafından geçersiz addediliyorsa, iktidarda seçilmiş bir diktatör var demektir.
Dahası…
Bu kişi sürekli konuşuyor, herkese neyi, nasıl ve ne zaman yapması gerektiği konusunda emredici öğütler veriyor, yani sadece eylem değil söylem alanını da tekelinde tutmaya çalışıyorsa, söz konusu kişinin diktatör nitelikleri çok daha fazla öne çıkar.
Sonuç olarak…
Bu tanımların hemen hepsi, seçimle geldiği yönetimde diktatörlük uygulayan insanların ortak özelliklerini oluşturur.
Yukarıda yazılanları okuduğunuzda hemen her birinizin aklına, bu tanımlara uyan mutlaka bir diktatör gelmiştir.

çünkü Diktatör özelliklerini taşıyan insanlar her yerde vardır…

ülkelerin başından tutun da, Belediyelerin başında bulunanlara, hatta Oda, Dernek ve Kulüplerin başında bile rastlarız onlara…
Resmi sıfatları elbette diktatör değildir ama uygulamaları çoğu zaman diktatörlerinkiyle tıpa tıp aynıdır.
Birbirilerinden hiçbir farkları yoktur aslında diktatörlük konusunda.
İşin tuhaf tarafı…
Hiçbir farkı olmamasına rağmen biri bir diğerini her zaman diktatör olmakla suçlar…

Önceki ve Sonraki Yazılar
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ) Arşivi