
4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)
KORUYUCU HEKİMLİK
Cuma günkü hutbede, mutlu ve huzurlu bir hayat sürmenin, en temel yolu sağlıklı bir yaşam olduğu, sağlıklı bir hayat sürdürebilmemiz için de öncelikle hastalıklardan korunmak gerektiği belirtildi.
Ayrıca hutbede, halk sağlığı programlarının, temel amaçlarından biri, bireylerin ve toplumun, hastalık¬lardan korunmasını, hastalıklarla savaşarak ve çevre koşullarını iyileştirerek, yaşam süresi¬nin uzatılmasını amaçlayan koruyucu hekim¬lik olduğu söylendi.
Türkiye, yıllardır tedavi edici hekimliği ön planda tuttu. Oysa tedavi edici hekimle sağlık sorunlarını çözmek, mümkün değildir. Nitekim SGK ilaca 15 milyar lira para ödüyor. Bunun sunucu olarak, Sağlıkta yeni dönem dün başladı. Eskiden SGK, üç eşdeğer ilaç varsa, en ucuz olanın % 10 fazlasını ödüyordu. Şimdi bu uygulama bitti. Artık en ucuzu kadar ödeyecek. Pahalı ilacı tercih edenin cebinden daha fazla çıkacak.
Türkiye sağlık alanında sorunları çözmek istiyorsa mutlaka Koruyucu hekimliği ön planda tutmak zorundadır. Çünkü koruyucu hekimlik, bireysel ya da toplum olarak hastalıkların ortaya çıkmasını, ya da ağırlaşmasını engelleyici önlemler üzerinde çalışan hekimlik dalıdır. Tıp, hastalıkları önlemenin tedaviden daha akılcı bir yol oldu¬ğunu ve devlete daha az parasal yük getirdiği¬ni kabul etmiş durumdadır.
Koruyucu hekimlik, halka verilen eğitimle, halkın kendi kendine olan bilinçli beslenmesi ve hastalanmamaya özen göstermesi fikri ile başlar. Ülkemizde, insanlar hekimle ancak hasta olduktan sonra tanışıyorlar.
Türkiye'de sağlık hizmetlerinin odak noktası, koruyucu hekimlik değil, tedavi edici hekimliktir. Çünkü DSÖ ve gelişmiş ülkelerde, sağlık, genel bakımın, sadece bir parçası olarak algılanıyor ve beslenme, eğitim barınma ve temiz içme ve kullanma suyu gibi öğelerin, sağlığın minimum ön şartları olarak kabul görüyor.
Türkiye'de sağlık hizmetlerine, politik ve ideolojik yaklaşım, siyasi iradenin arzu ettiği şekilde oldu. Bilimsel veriler ve ülke ihtiyaçları, sürekli göz ardı edildi. Dünyada sağlık literatüründeki gelişim ve değişimlere ise itibar edilmedi.
Türkiye'de, sağlık hizmetlerinde, odak nokta tedavi edici hekimlik oldu. Sağlığı koruyucu ve geliştirici hizmetle ise, arka planda tutuldu. Türk insanı, kendi sağlığı ile ilgili kararlarda aktif rol alamadı. Siyasi iradenin, isteklerine razı olmak zorunda bırakıldı.
Hülasa siyasi irade, sağlık sektöründe işine geldiği ve siyasi çıkarına göre hareket etti. Toplum olarak da tedavi edici ve ileri teknoloji gerektiren tedavi yöntemleri tercih ettik. Sağlık sistemindeki yanlışlıklardan dolayı da, bu hizmetlere kolayca ulaşıldı. Sonuçta da hem hasta insanımız, hem de sağlık kurum/kuruluşlarını güç durumda bırakıldı.
Bugün de bazı kesimler, Tıp Literatürüne girmiş ve başka ülkelerde, başarı ile uygulanan , "Aile Hekimliği" ve "Sevk Zincirine " karşı çıkarak ciddi bir yanlışlık içindeler.
Öte yandan siyasi irade, Temel Sağlık Hizmetleri, temiz içme ve kullanma suyu eğitim ve benzer hizmetlerde bulunan, tıp mesleği dışındaki mesleklerle işbirliğine açık olmamıştır. Bu yaklaşımın doğal sonucu olarak kaynaklar, koruyucu hekimlikten çok tedavi edici hekimliğe, kırsal alandan çok, kentsel alana yoğunlaşmış, bu durumdan en çok faydalanan, grup ise, sosyal, politik ve ekonomik gücü elinde bulunduran elit olmuştur.
Ülkemizde ve Eskişehir'de, sağlık problemlerinin altında yatan temel neden genelde tüm kaynakların dengesiz dağılımıdır. Bu durum düzeltilmeden, yani toplumdaki genel eşitsizlik öğeleri yok edilmeden, sağlık alanında hiçbir gelişmenin olumlu sonuç vermesi de mümkün değildir.
Diğer bir gerçekte, her alanda olduğu gibi, sağlık sektöründe de icraata yıllardır, "politik" ve "elit" güçler egemendir. Yasalar, yönetmelikler, hatta yöneticilerin ilkeleri vardır. Ancak, bunları uygulamak ve tavizsiz gündemde tutmak veya sağlık sektöründe işleri, hakkaniyet ve eşitlik içinde yürütmekte de çok zordur.
Görevini, mevzuata uygun ve hakkaniyet ve eşitlik içinde yürüten yöneticiler, "politik" ve "elit" güçleri karşısında bulur. Bu güçler karşısında, fazlada bir seçeneği de yoktur. Ya isteklerini yaparak görevde kalacak, ya da doğru bildiklerinde taviz vermeyerek, görevden alınmayı göze alacaktır.
Ülkemizde sağlık sektöründe, ortaya atılan kaynak kıtlığı, finansman eksikliği gibi sorunların, aslında buzdağının üzerinde gözüken sorunlar olduğu bir gerçek. Analiz için de ideolojik ve politik öğelerin, göz önüne alınması gerektiği de ortada.
Tüm dünyada, sağlık hizmetlerine insanlar, özellikle de yoksullar, eşit bir şekilde ulaşabilirken, Türkiye'de sağlık giderlerinin kısılması,"paran kadar sağlık " politikalarının benimsenesi, dikkat çekici olduğu kadar düşündürücüdür de.
Türk toplumuna, sosyal adalet, eşitlik, toplum katılımı gibi, ilkelere yanın da koruyucu hekimliğe, önem veren ve bunu kağıt üzerinde bırakmayıp, uygulamaya geçiren, bir görüşün egemen olması durumunda, sağlık statüsünün, yükseltilmesi konusunda, ciddi ve önemli adımlar atılmış olacaktır. Aksi halde sağlık sektöründeki sorunlara, her geçen gün, bir yenisi eklenecektir.