1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

Liyakatten yakınıp, sadakate sarılınca olmuyor işte!

Bir bakıyorsunuz, yabancı dil bilmeyen birisi elçiliklerde görevlendiriliyor…
Bir bakıyorsunuz, İmam hastane müdürü oluyor…
Rektör kızını Dekan atıyor, Bakan yakınları devletin üst kademelerinde yer buluyor…
üstelik bilgi, beceri ve donanımları olmamasına rağmen…
üstelik hak etmemelerine rağmen…
üstelik hak edenlerin haklarını yiyerek…
üstelik…
Sırf birilerinin eşi, dostu, akrabası olmaktan başka hiçbir özellikleri olmamasına rağmen geliyorlar bu görevlere…
Ve üstelik…
Yasalara, yönetmeliklere, etik değerlere, teamüllere, tepkilere aldırmaksızın, fütursuzca geliyorlar, getiriliyorlar.
Ne yazıktır ki geliyorlar işte…
Aslında…
Emanet ehline verilmeli…
Bu o kadar doğru bir söz ki işte biz bu sözün anlamını “LİYAKAT” olarak tanımlıyoruz…
Geçmişten beri bu” LİYAKAT” meselesi karşımıza hep derin bir yara olarak çıktı.
Söz konusu yara, yeni örnekleriyle hala büyüyor ve kanıyor.
Nereden bakarsanız bakın günümüzün en büyük sıkıntısı bu mesele.
İktidar tarafından yaratılan bu mesele, özellikle muhalefet partilerinin de yakındığı ve sık sık dile getirdiği bir konu.
Sürekli olarak iktidara liyakat’i hatırlatıyorlar…
Her ağızlarını açtıklarında iktidarı liyakatsiz olmakla suçluyorlar…
Söyledikleri, önümüzdeki örneklere baktığımızda sonuna kadar haklı suçlamalar…
Zira…
Mevcut iktidarın liyakat’i gözetmeyen bir dolu uygulaması var.
Ancak…
İktidarı haklı olarak liyakatsiz davranmakla suçlayan muhalefet partileri, kendi partilerinde aynı liyakat’i uyguluyor mu?
İktidarı “Emaneti ehline vermemekle suçlayan” muhalefet partileri, kendi partilerinde emaneti ehline teslim edebiliyor mu?
Hiç zannetmiyoruz…
çünkü bu konuda muhalefet partileri de en az eleştirdikleri iktidar kadar liyakatsiz vaziyette.
En az iktidarın uygulamaları kadar kendi partileri içinde her birinin yaptığı liyakatsiz uygulamalar var.
Başta CHP ve MHP olmak üzere bakın tek tek her birine…
Milletvekili, belediye başkanı, belediye meclis üyesi adaylarını belirlerken liyakat’e mi bakmışlar? Yoksa kimin eşi, dostu, akrabası olduğuna mı?
Gerçekten emek veren ve hak edenler mi aday gösterilmiş? Yoksa birilerinin tavsiye ettiği isimler mi aday olmuş?
Ya da…
Aday belirlerken liyakate mi bakmışlar? Yoksa sadakate mi?
Sonuç olarak…
Bugün devlette liyakat sorunu varsa, bu kabahat tamamıyla iktidarın suçudur…
Liyakat sorunu siyasette de yaşanıyorsa eğer, bunun kabahati de iktidarı sürekli liyakatsizlikle suçlayıp, kendi partisi içinde aynı liyakati uygulayamayan, bir ölçüde iktidar kadar liyakatsiz olan tüm partilerdedir…


.....


“İş var işçi yok” deniliyor ya hani!


Biz “İşsizlik var” diyoruz, birileri de çıkıp “İşsizlik yok. İş beğenmeme var” diyor…
-“Nerede?” diye soruyoruz…
-“Organize’de fabrikalar çalıştıracak işçi arıyor ama bulamıyor” cevabı geliyor…
Bir ölçüde doğru bu tespit sayılabilir…
Zira…
Gerçekten bazı fabrikalar çalıştıracak işçi bulamıyor…
Fakat…
İnsanların işi beğenmemeleri de doğru be arkadaş!
Evet..Organize Sanayi Bölgesi’ndeki fabrikalar işçi arıyor ama bulamıyor…
çünkü verdiği para asgari ücret…
Yaptıracağı iş hem ağır, hem tehlikeli hem de yağın, kirin, pisn içinde…
çoğu zaman vardiya var.
Yani gecenin bir yarısı gittiğin işten sabahın ilk ışıklarında eve dönüp, bütün bir günü uyuyarak geçirmek de var.
İşe varışın yarım saat 45 dakika, eve dönüşün de öyle.
Bu durumda ne yapar insan?
Aynı parayı, yani asgari ücreti şehir merkezinde verecek, daha hafif, daha sorumluluğu az ve daha temiz bir işe girmeyi tercih etmez mi?
Elbette eder.
Hatta ediyor da…
Dahası…
Bu şartlarla fabrikada çalışmak yerine, daha az paraya şehir merkezinde bulunan işleri tercih ediyor pek çoğu…
O yüzden…
Ağır, sorumluluk isteyen ve çok da sıhhi olmayan işlerde çalıştırılacak işçilerin maaşları tercih edilir düzeye getirilmedikçe, birileri işçi bulamamaktan sürekli yakınacak.
Bu olmadığı müddetçe, “İş var ama işçi bulamıyoruz” söylemleri hep olacak.
İş arayan insan, aynı paraya fabrikada çalışma yerine, şehir merkezinde bulunan bir cafe’de çalışmayı her zaman tercih edecek.
O yüzden…
-“İşçi bulamıyoruz” diye yakınanlara sormak lazım…
Siz olsanız, hangisini tercih ederdiniz?
Asgari ücretle şehrin 40 kilometre uzağındaki fabrikalarda çalışmayı mı?
Yoksa…
Aynı paraya, şehir merkezinde bulunan bir iş yerini mi?


.....


Tamam beton yiyemeyiz ama…


Perdecilik yapan bir arkadaşım var…
-“Ben böyle bir durgunluk görmedim” diyor…
Mobilyacı bir dostum ise “Alışverişin bu denli bıçak gibi kesildiğine hiç şahit olmamıştım” diye açıklıyor vaziyetini…
Halı, Kombi, Beyaz eşya, Mutfak ve Banyo takımları satanların da farklı bir söylem içinde olacağını hiç zannetmiyoruz.
Parkeci, Sıvacı, Boyacı da aynı durumda…
Bu saydığımız meslek dallarını 200’e kadar çıkartmak mümkün.
Hepsinin işi kötü vaziyette…
çünkü…
Hepsi, şu sıralar son derece kötü günler yaşayan inşaat sektöründen dolayı yaşıyor bu sıkıntıyı.
Konut satılmıyor…
çünkü faizler yüksek.
Konut satılmadığı için yeni inşaatlar yapılmıyor.
Devlet inşat yatırımlarını durdurdu.

Kısacası…
Tahahhütcü müteahhitler de yap-sat işi yapan müteahhitler de fırtınanın geçmesini bekliyor.
Sadece inşaat sektörünün içine düştüğü durum, diğer yüzlerce sektörün canına okumuş vaziyette.
Buna rağmen inşaat sektörünün önünü açacak, konut satışlarını cazip hale getirecek, böylece yüzlerce sektörü rahatlatıp, ekonomi anlamında bir nefes aldıracak önlemler bir türlü alınmıyor.
“İşte betona yatırımın sonucu” diye bir şey tutturulmuş gidiyor.
Sözü edilen o beton sayesinde binlerce insanın, yüzlerce sektörün yaşamını idame ettirdiğini düşünen bile yok.
Her alanda olduğu gibi inşaat sektörü gibi dev bir sektörün önünün açılması konusunda alınacak tedbirler  “Kervan yolda düzülür” mantığını bir türlü aşamıyor…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ) Arşivi