Mağduru koruyup kollamak

Toplum olarak öyle karakter özelliklerimiz var ki; insan, adeta bunları ‘yeni doğmuş kuzu gibi kucağın alıp sevesi’ geliyor. Örneğin bunlardan birisi mağdurun arkasında durma konusundaki acilci alışkanlığımızdır. “Mağduru koruyup kollamakta ne var?” diyebilirsiniz. Kuşkusuz; ihtiyacı olanı, zayıf ve güçsüz düşmüşü, haksız yere gadre uğrayanı, zalim karşısında mağduru koruyup kollamak gerekli.

Ama anlatmaya çalıştığımın özü bundan ibaret değil. Mağduru korumak konusunda yaptığımız hata, genelde çifte standart kullanmaktan geçiyor. Pek çok örnek gösterebiliriz ki; mağdur, ancak ‘bizden birisi’ olduğunda onu koruyup kollamak aklımıza geliyor. Eğer malum mağdur ‘bizden’ değilse, onun arkasında durmak aklımıza gelmediği gibi, onun kötü durumundan kendimize keyif vesilesi çıkardığımız bile oluyor.

İnsan olmak, haksızlığın her türlüsüne karşı çıkmayı gerektirir. Mağduru ancak ‘işinize geldiğinde’ koruyor görünüyorsanız, o zaman takiye yapıyorsunuz demektir. Bu da sizi inandırıcı olmaktan uzaklaştırır. Dolayısıyla bir konuda ayrımcılık yapıldığını, bir başkasının haksız eleştiriye uğradığını ve mağdur edildiğini düşünüyorsanız, öncelikle kendinize “Ben daha önce buna benzer örneklerde nasıl davranmıştım?” diye sormalısınız.

Gerçekten haklı bir nedenle mağduru korumayı düşünmüş olabilirsiniz. Ama bir başkasını haksız biçimde mağdur ettiğini düşündüğünüz kişi veya kuruma karşı aynı haksız davranış modelini kullanıyorsanız, o zaman siz de suça ortak oluyorsunuz demektir. Bu durumda tehditkâr biçimde salladığınız uyarı parmağı döner ve kendi gözünüze girer.

Yukarıdaki çerçeveye komşu olabilecek bir başka huyumuz daha var. O da olur olmaz her konuda, konunun arka planını bilmeden ve detaylara hâkim olmadan eleştiri hakkımız bulunduğunu sanmaktır. Eleştiri hakkı, öncelikle konu hakkında yeterli bilgi ve deneyim sahibi olmayı gerektirir.

İskoç yazar ve tarihçi Thomas Carlyle bu konuyu “Bir kimseyi eleştirmeden önce, o işin asını anlamalıdır” diyor. Başkasını saygısız bir üslupla eleştirerek sevap kazanmaya çalışırken, cehaletten oluşan günahın yükünü kaldırıp kaldıramayacağımızdan emin olmak gerekir.

Ayrıca eleştiri konusuna sadece kısa vadeli sonuçlar açısından bakmamak gerekir. Kısa vadede eleştirilmesi haksız gibi görünen bir konu, orta ve uzun vadede bakıldığında farklı görünebilir. Buradaki bakış sıkıntısı eleştiriyi yapan kişinin kalitesi konusunda ipuçları verir. Bu konuyla ilgili Alman şairi Goethe’nin önemli bir yaklaşımı var: “Benim için önemli olan, eleştiricinin doğru dürüst biri olup olmadığıdır –beni ister övsün ister yersin…” Bunun kültürel yönden gelişmemiş bir toplumda geleneksel söylenişi ise şöyledir: “Dürüst olup olmadığının önemi yok. Beni övsün yeter!

Eleştiri hakkının çalışmaktan kaynaklandığına inanırım. Eğer eleştirmek istediğimiz konuda daha önce ortaya koyduğumuz emek ve uğraşılar varsa, eleştiri yapmak için yeterli hukuka sahip olduğumuzu söyleyebiliriz. Ama daha önce eleştirmemiz gereken konuları dikkate almadıysak, bilgisizlikle gözden kaçırdıysak veya duyarsızlıkla ciddiye almadıysak, eleştiri yapma düşüncesiyle kendimizi yanlışlar çarklarına sıkıştırma ihtimalimiz yüksek demektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi