
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)
O bizim kutsalımız değil mi?
Bir tanıdığımız vardı…
Annesi, babası ve dedesi ile yaşardı aynı evde…
Dedesi, kurtuluş savaşı gazisiydi…
Dedesine verilen Altın İstiklal Madalyası büyük bir gururla evlerinin duvarında asılıydı.
Orta halli bir aileydi anlayacağınız…
Sonrasını kendisinden bizzat dinlemiştik:
Yaşamında büyük talihsizlikler birbirini izlemiş.
önce dedesi, ardından da anne ve babasını kaybetmiş.
Kayıplarına bir de işi eklenmiş.
Bir anda yoksullukla tanışmış…
çevresindekiler, komşuları ve tanıdıkları bir süre yardım etmişler kendisine…
Sonra bir başına kalmış…
çaresizlik, hayatta yapmayacağı şeyleri yaptırmış kendisine…
Evde neyli var neyi yoksa satmış karnını doyurabilmek için…
Bomboş evinde kala kala bir tek yatacağı yer ve mutfağında birkaç tencere-tava kalmış satılmadık.
Bir de duvarında, dedesine ait o altın İstiklal madalyası.
çok çektiği yaşamı yavaş yavaş dönmeye, talih kendisine gülmeye başlamış…
Tesadüfen bir iş bulmuş…
öyle çok kazandıran bir iş değilmiş ama o da zaten çok kazanmayı değil, karnını doyuracak kadar kazanmayı istiyormuş.
Birkaç iş değiştirmiş ardından.
Yıllar geçtiğinde iyi kazanan biri olup çıkmış.
Evini düzmüş, geçmişte sattığı eşyaların hepsini yenilemiş.
Arabası olmuş, evlenip, eş-çocuk sahibi de olmuş.
Hikâyeyi ağzından dinlediğimizde “O kötü günlerinde iyi ki madalyayı satmayı düşünmemişsin” diye sormuştuk…
-“Olur mu öyle şey!” demişti çıkışarak…
Ardından da…
-“Açlıktan ölseydim bile satmazdım. O benim kutsalımdır. Cumhuriyetin bana kişisel olarak mirasıdır. Hala duvarımda asılı. O’na her baktığımda Cumhuriyeti, Atatürk’ü, silah arkadaşlarını, cephedeki atalarımı, kurşun taşıyan analarımı, şehitlerimi, açlığı, çaresizliği, akan o mübarek kanı görüyorum” diyerek sürdürmüştü konuşmasını…
Nedense…
Cumhuriyet kurulduktan sonra yapılmış ve bu ülkenin bu günlere gelmesini sağlamış her fabrika satıldığında, bu olay gelir aklımıza…
ülkeyi yönetenlerin niçin çıkıp da “Açlıktan ölürüz de bu fabrikaları satmayız” demediğini uzun uzadıya sorgularız…
Gurur duyacağımız bir madalyayı duvarımızın en güzel yerine asmak yerine, niçin yarımınızı bile kurtarmayacak bir paraya satıldığına bir türlü anlam veremeyiz…
.....
Bunu söylemek ne kadar dürüstlük olur ki?
Sahip olduğu ahlaki değerleri var herkesin…
Belli bir kültürü…
Coğrafi konumdan tutun da topum içindeki konuma kadar herkesin durduğu bir yer var.
Herkesin yapmış olduğu bir iş var örneğin…
Herkesin bir inancı…
Hedefi var örneğin hemen herkesin…
Gittiği yolu var, bir gayesi, taşıdığı bir amacı var…
Geçmişi var, geçmişte yaşadıkları var, ileriye dönük planları var…
üyesi olduğu, aidiyet duyduğu, içinde bulunduğu olmuşumlar var…
çevresinde sevdikleri var, sevmedikleri var…
Saygı duydukları var, duymadıkları var…
Hayran olduğu da ifrit olduğu insanlar da var örneğin…
Kendine göre bir Dünya görüşü, bir siyasi görüşü bir toplumsal görüşü var…
Kesinlikle kıramayacağı, asla bir araya gelemeyeceği çevreleri var örneğin…
İnsan bir makine değil ki, gördüğü iyilikler, maruz kaldığı kötülükler var…
Gördüğü ve görmediği yardımlar var.
Var da var anlayacağınız…
Yaşamı süresince bunca “Var”lara sahip olmuş insanların “tarafsızım” demeleri, ne kadar dürüstlük olur?
Adalet ve Hakkaniyet dışındaki hemen her konuda “tarafsız olma” söylemi ne kadar doğru bir anlam taşır?
Konu ne olursa olsun “tarafım yok” sözü aslında, bunu söyleyenin, “tarafım diyenin karşısındayım” demesi değil midir?
.....
Bizim her işimiz böyle…
Sosyal medya üzerinden hepimizin hemen her gün izlediği yüzlerce video var…
Bu videolardan biri dikkatimizi çekti.
Aslında, normal bir zamanda olsa izlemez, geçip giderdik…
Boş anımıza mı? Yoksa boş vaktimize mi geldi? bilemiyorum…
İzledik sonuna kadar…
İskandinav ülkelerinden birinde çekilmiş, 8-9 dakikalık bir video bu…
2 tane görevli, yerdeki logar kapağının etrafını betonla düzeltecek…
önce, düzeltecekleri logar kapağının etrafında şeritler çekerek önlem alıyorlar…
Ardından, başlarına baret giyip, ellerine eldivenlerini takıyor 2 görevli…
Başlıyorlar dikkatlice beton karmaya büyük bir kutu içinde…
Etrafa herhangi bir zarar vermeden, dikkatlice sürüyorlar betonu logarın etrafına…
İşleri bittiğinde, başına bir tabela dikiyorlar insanların dikkatli olması için…
Sonra çevredeki güvenlik şeritlerini topluyor, kasklarını ve eldivenlerini çıkartıp, araçlarına koyuyor ve gidiyorlar…
Görseniz, kesinlikle izlemek istemeyeceğiniz bir video anlayacağınız…
Fakat iyi ki izlemişim…
En azından, dışarıda işlerin ne kadar ciddiye alındığını, bizde ise aynı işlerin ne kadar ciddiyetsiz yapıldığını bir kez daha anlamamı sağladı bu video…
Adamların, yere beton sıvarken bile baret-eldiven giyme ciddiyetini…
Bizim ise 7 nci katta bile baretsiz-eldivensiz çalışma ciddiyetsizliğini bir kez daha mukayese etmemizi sağladı…
Biz maalesef hiçbir işi ciddiye almıyoruz…
O yüzden bizim ortaya çıkan hiçbir işimiz ciddi ve dört dörtlük olmuyor…
Yaptığımız binalardan tutun da yollara kadar her yaptığımız ya eksik, ya yanlış ya da yanında bulunan bir başka yere zarar verir nitelikte…
.....
Biraz da gülmek lazım
ünlü bir iş adamımız, patronu olduğu şirketin genel müdürünü yanına almış ve fabrikalarını dolaşmaya çıkmış. Patronun çok titiz olduğunu bilen genel müdür, fabrikaların müessese müdürlerini cep telefonuyla tek tek arayıp uyarmış:
- Patron fabrikanızı teftiş edecek!.. çalışanlarınızın haberi olsun. Bizim patron çok titiz bir insandır. Hadi çocuklar göreyim sizi!.. Aman bir aksilik olmasın!..
Bursadaki bir fabrika patronun geleceğini tüm çalışanlarına duyurmuş. Biraz sonra genel müdür ile gelen patron, müssese müdürünü de yanına alarak fabrika içinde geziye çıkmış. Onu gören tüm elemanlar patronun gözüne girmek için harıl harıl çalışıyorlarmış. Herkesin canla başla çalıştığını gören patron, hayatından çok memnunmuş. üretim bölümünü gezen patron, fabrikanın ham madde hazırlama bölümüne yönelmiş. Yanındaki müdürlerle gezisine devam eden patron, bir sandalyeye oturup bacak bacak üstüne atıp çay içen bir adam görünce çok şaşırmış. Hemen adamın yanına giden patron sormuş:
- Sen benim kim olduğumu biliyor musun?
Adam istifini bozmadan cevap vermiş:
- Bilmiyorum.
Tam bu sırada fabrika müdürü söz istemiş, ama çok sinirlenen patron, onu susturarak adama yine sormuş:
- Sen ne kadar maaş alıyorsun?
- İki bin lira alıyorum.
Patron hemen cebinden dört bin lira çıkararak adama uzatmış:
- Al şu dört bin lirayı, defol buradan!..
- Teşekkür ederim efendim!..
Adam parayı alıp ortadan kaybolmuş. Patron daha da sinirlenmiş:
- Utanmaz herife bak yahu!.. Kovduğum halde bir de bana teşekkür ediyor!..
Patron tarafından susturulan fabrika müdürü dayanamayıp feryat etmiş:
- Aman efendim, siz ne yaptınız?
Patron, fabrika müdürüne dönüp bilgiç bir eda ile seslenmiş:
- Ne yaptım ki? Sadece işe yaramayan bir elemanı kovdum!..
Müdür ağlamaklı bir şekilde sitem etmiş:
- Ama efendim, o kovduğunuz adam bizim çalışanımız değildi ki, bizim fabrikaya ham madde gönderen firmanın kamyon sürücüsüydü!..