
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)
"O olmasın da kim olursa olsun" noktasına gelinmedikten sonra...
Sırada mahalli seçimler olduğu için siyasi sohbetler de mahalli seçimlere yönelik yapılmaya başlandı.
Konu mahalli seçimler olduğunda da en çok konuşulan konu şüphesiz Büyükerşen’in bu seçimlerde aday olup olmayacağı…
Büyükerşen 5 nci dönemi için aday olacak mı?
Bana göre olmak istiyor…
Tüm emareler bu yönde…
Peki aday gösterilmesi halinde seçimi kazanabilir mi?
Bu kez kazanmasının zor olduğunu söyleyenler oldukça fazla.
Fakat…
Bu defaki seçimde kazanamayacağını söyleyenlerin öne sürdükleri nedenler, aslında kazandığı bir önceki, hatta ondan da önceki seçimler öncesi söylenen nedenlerle aynı…
Yani…
-“Artık yapacağını yaptı, yaşı ilerledi, yeni projeler üretemiyor, etrafını çok küstürdü, etrafındaki insanları makam sahibi yaptı” gibi, her seçim öncesi söylenen nedenlerin benzerlerinden ibaret.
öncelikle şunu söylemek gerekir ki, insanların kendince, Büyükerşen’e oy vermemek için yüzlerce nedeni var.
Ancak…
Bu nedenlerin hiçbirisi, aynı insanları “Büyükerşen olmasın da kim olursa olsun” noktasına bir türlü getirmiyor, getiremiyor…
özellikle Büyükerşen’in kazandığı son 2 seçim hatırlandığında, seçmenlerin yüzlerce oy vermeme nedenine rağmen gidip yine Büyükerşen’e oy verdiği açıkça biliniyor…
Yani şunu söylemek istiyoruz:
Büyükerşen yeniden aday olduğunda, Büyükerşen’e oy vermeme konusunda yüzlerce gerekçesi olan seçmenin, sandık başına gittiğinde, karşısındaki rakipten tutun da şehrin hassasiyetlerine kadar kafasında bir muhasebe yapıp, yine Büyükerşen’e oy verme ihtimali hala yüksek bir ihtimal…
Zira…
Yukarıda da söylediğimiz gibi seçmenin büyük bir çoğunluğu “O olmasın da kim olursa olsun” noktasına gelmiş falan değil…
Şunu da söylemeden geçmeyelim ki, seçmenin kendince Büyükerşen’e oy vermeme gerekçelerine rağmen “O olmasın da kim olursa olsun” noktasına gelmemiş olması ve buna rağmen seçimde yine gidip Büyükerşen’e oy veriyor olmasının en büyük nedeni de, AK partinin Eskişehir’de yıllardır izlediği yanlış stratejisi görünüyor…
.....
Biz bulduk onlar yaptı...
Finlandiya 1970'li yıllarda Türkiye ile hemen hemen aynı görünüme sahip bir ülke.
80'li yıllarda özellikle eğitimde araştırmaya önem veriyor.
Köy kökenli bir siyasetçi Başbakan oluyor ülkede.
Hemen her bütçeyi yarı yarıya azaltıp, eğitime ayrılan bütçeyi dört kat arttırıyor.
Sağlık,askeri ve diğer bütçeler azaltıldığı için insanlar sıkıntı çekiyor.
Bu durum işte o başbakanın 95 yılında seçimi kaybetmesine neden oluyor.
Bunu anlayışla karşıladığını söyleyen başbakan "Bu yaptığımızı bugün anlamadınız ama ilerde ülkemizin eğitiminde nasıl değişim yaşandığını anlayacaksınız ve bana teşekkür edeceksiniz"diyor.
Gerçekten de dediği oluyor.
2000'li yıllar geldiğinde ve pisa ölçümleri yapılmaya başlandığında, eğitimde en başarılı ülkenin Finlandiya olduğu çıkıyor ortaya.
Tüm dünyadan Finlandiya'ya eğitim için gidilmeye başlanıyor.
Finlandiya 12 yıl üst üste eğitimde birinci oluyor.
Sonuçta 70'li yıllarda Türkiye ile aynı pozisyonda olan Finlandiya eğitimde gerçekleştirdiği bu reform sayesinde Türkiye'nin 4 katı milli gelire sahip bir ülke haline geldi.
Peki, Finlandiya'yı eğitimde bu denli başarılı yapan yöntem neydi?
Buna kısaca "Yaparak öğrenme" diyorlar.
İşin ilginç yanı, "Yaparak öğrenme" nin ilk uygulandığı yer ise Anadolu toprakları.
Yani Köy Enstitüleri ile verilen eğitim.
Finlandiya resmen bizim Köy Enstitüleri eğitim sistemini alıp, geliştirerek eğitimde 1 numara oluyor.
Bugün için Finlandiya eğitimde liderliği Singapur ve Kore'ye kaptırmış durumda.
Peki nasıl kaptırdığına baktığımızda hem Singapur'un hem de Kore'nin eğitim sistemi modelini Finlandiya'dan alıp, daha da geliştirdiği çıkıyor ortaya.
Kısacası...
Eğitimde dünyanın en başarılı ülkelerine ilham kaynağı olan Köy Enstitülerinin eğitim modelini terk etti bu ülke.
O günden bu yana ülke eğitimi her geçen yıl daha da geriledi.
Gelinen noktada pisa sonuçlarında dibe vurduk.
Buna inanmayıp bir de kendi ülkemizde, kendi insanlarımızla araştırma yaptık.
Sonuç aynı çıktı.
Yani...
Dibe vuruşumuzu adeta tescilledik.
Bize ait olan ve eğitimde en iyi ülkeler örnek olan sistemimize biran olsun dönmek, aynısı olmasa bile bir benzerini uygulamaya sokmak yıllarca aklımıza bile gelmedi.
.....
Sakın emeği
bilmeyenlere sunma
"Bir tabloyu şehrin en kalabalık yerine koyarsanız ve yanına da kırmızı bir kalem koyup, insanların beğenmediği yerlere çarpı koymasını isterseniz, tablo çarpı işaretleriyle dolar.
Ama, aynı işlemi tabloda beğenilen yerlerin işaretlenmesi için isterseniz, kimse tabloya dokunmaz.
Hayatında resim yapmamış insanlar tabloyu eleştirir ama yapıcı olmak eğitimi gerektirir.
Emeğin karşılığını, ne yaptığından haberi olmayan insanlardan alamazsınız.
Sakın emeği bilmeyenlere sunma ve asla bilmeyenlerle tartışma"
Bir yerlerde gördüğümüz bu yazıyı sadece beğendiğimiz için yazdık, içinde mesaj falan yoktur…
.....
Hoşuma gitti…
Roma İmparatorluğu döneminde, çalışmayan kitlelerin anarşiye kaymamaları ve yönetime karşı haklarını aramamaları için yılın belli dönemlerinde at yarışları ve gladyatör dövüşleri düzenleniyordu. Ayrıca kentte yaşayan herkese belli miktarlarda mısır unu ve zeytinyağı gibi gıda yardımları da yapılmaktaydı. Böylece bir yandan imparatordan yardım alan fakir halk diğer yandan da gösterilerin yapıldığı arenaya sokuluyor, gösterinin başlamasından kısa bir süre sonra birbirini vahşice katledecek olan gladyatörlerden birini destekliyor, böylece öfkesi alınıyor ve yukarıdakilerin neler yaptıklarıyla pek ilgilenmiyorlardı. üstelik bu dönemde kitleleri bir araya getiren arenalar arttıkça sanata olan ilgi de azalmıştı ve kitle kültürü sanatın önüne geçivermişti. Durum, şimdinin futbol karşılaşmalarını, dizi filmlerini ya da televizyon programlarını izlemek için ekran karşısına geçen geniş kitlelerinkiyle aynıydı.
ömür KURT, "Küçük Adamlara Büyük Oyunlar"