
4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)
PEŞİN HÜKÜMLÜ OLMAK...
Anayasa değişikliğinin, referanduma sunulmasından sonra, ilginç olduğu kadar etik olmayan eleştiriler yapıldı. Özellikle de yüksek mahkeme mensuplarına, çeşitli suçlamalar yapıldığı gibi, önyargılı yaklaşıldı. Hatta yargısız infaz da yapıldı. Özellikle de inançları, gündeme getirildi. Nitekim HSYK Üyesi Ali Suat ERTOSUN' a, kişisel geçmişi ve inancına, medya yolu ile saldırılar oldu. Sayın ERTOSUN, kişisel geçmişi ile inancına ve mezhebine ilişkin bazı yazıların da kaleme alındığını belirterek, "Laik, demokratik, din ve vicdan hürriyeti olan bir ülkede bu tür davranış biçimleri kabul edilemez. Bu durum her şeyden önce temel insan haklarına aykırıdır" dedi.
Öte yandan Sayın ERDOĞAN, İrlandalı rock efsanesi U2 ile yaptığı görüşmede "Yargı bana ideolojik davrandı. Yargıtay'da maalesef bir mezhep grubu öyle yaklaştı. Yaptığım neydi benim? Sadece bir şiir okudum... " sözleri bir Başbakanın söyleyeceği sözler değildir. Çünkü Türkiye' de, her etnik gruptan ve inanıştan insanlar, yargıda görev alabilir. Ayrıca Başbakan' ın, sözleri, HSYK Üyesi Ali Suat ERTOSUN' u doğrular niteliktedir.
Geçen yılda Sabah Gazetesi yazarı Emre Aköz, HSYK' da yaşanan son krizde, Alevilerin parmağının olduğunu ima etti. HSYK' da üyelerin yüzde 50'sini Alevilerin oluşturduğunu söyleyerek, tıkanıklığın bundan kaynaklandığını ileri sürdü.
HSYK' da yaşanan sorundan, Alevileri sorumlu tutmak, hassas günleri yaşadığımız şu günlerde, ülkemize yapılacak en büyük kötülüktür. Türkiye' de, birileri sürekli inanç ve etnik kimlik üzerinden, siyaset yapmak veya ülkemizi kaosa sürüklemek istiyor. İnsanımız, bu oyuna gelmemelidir.
Oysa Alevilik, "Allah, Muhammed, Ali kutsallığını kalbinde taşıyan, Hz. Ali'nin adaletinden ayrılmayan, temelinde insan sevgisi bulunan, her dine, mezhebe, her inanca saygı duyan ve hoşgörü ile bakan, dil, din, ırk, renk, farkı gözetmeyen, eline diline sahip olma ilkelerini şart koşan, laik, demokrat, eşitlikçi, katılımcı, paylaşımcı düşünceyi savunan...
Bir inanç sistemidir. Türkiye' de siyasi iktidarlar, Ruhban Okulu' nun açılması için formül arayıp, kararlılık gösterirken, Alevi vatandaşlarımızın isteklerini, sürekli tartışma konusu yaptı. Hükümetler, Alevilerin isteklerine yönelik adım atmakta hep tereddüt ettiler.
Cem Vakfı Başkanı Prof. İzzettin Doğan'ın deyişi ile 25 milyon, bazı kesimlerin tahminlerine göre ise 12-15 milyon arasında Alevi yaşıyor. Alevi toplumu; Osmanlı Devleti'ni kuran kılıçlı dervişlerin torunlarını oluşturmaktadır. Mustafa Kemal Paşa'nın kurduğu Cumhuriyet ile Aleviler bir nefes alabilmişlerdir. Bu nedenle de Aleviler; Atatürk' ü ve Atatürkçülüğü, olmazsa olmaz hayat şartlarından biri kabul etmişlerdir.
Aleviler, "Devlet okullarında, din ve ahlak eğitimi ile camilerde, imamlar vasıtasıyla Sünni İslam yaşıyor ve yaşatılıyor. Alevi varlığı yok sayılıyor. Devlet yetkilileri yaptıkları açıklamalarda, Türkiye'nin, tümünü Sünni göstermeye çalışıyor. Aleviler, halen Aleviliklerini gizlemek zorunda kalıyorlar. Diyanet İşleri, İslam'ın sadece Sünni kolunu temsil ediyor" iddiası ile bunların düzeltilmesini, en azından laikliğin gereğini yapılmasını sürekli siyasi iktidarlardan istediler.
Bu ve benzer istekler, bugün de, sıkça gündeme gelmektedir. Bu istekler haklı veya haksız demek yanlıştır. Nitekim Alevi vatandaşlar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne dava açtılar ve kazandılar; Ülkemizde demokrasi varsa, kişi/kişiler ve her kesim, istediği gibi düşünür ve öneri de getirir. Önemli olan kamuoyu ve hükümetlerin, Alevilere, hatta bütün inançlara, bakış açısı laiklik perspektifinde olmalıdır. Ayrıca hükümetler, bütün inançlara eşit mesafede durmalıdır.
Elbette Türkiye'de, Hıristiyan, Yahudi, Süryanilerin bile kendilerine ait ibadethaneleri olduğu halde, Aleviler bundan yoksun bırakılması, ayrıca bugün, Alevi kültürünü yaşatacak hiçbir kurum bulunmaması, Alevi vatandaşlarımızı rahatsız edecektir. . Şu bir gerçek ki Aleviler, Atatürk devrimlerine ve ilkelerine bağlılar. Bugüne kadar da tüm tahriklere rağmen, sağduyuyu elden bırakmadılar. Türkiye Cumhuriyeti' nin savunmada, en ön saflarda yer aldılar. Türk Milletinden yana da hep taraf oldular.
Elbette demokrasi ile yönetilen laik bir ülkede, değişik inançlar olacaktır. Bu doğal bir gelişmedir. Ancak iktidar ve devletin kurum/kuruluşları, tüm inançlara, eşit mesafede durması, imkân ve olanak yaratmada, hakkaniyet ve eşitlik içinde hareket etmesi, bir zorunluluktur. Laik devlete de yakışan da budur.
Türkiye'de, Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakanlar, kişi/kişiler, devletin kurum/kuruluşları, özellikle de yazılı ve sözel medya, etnik gruplara ve inançlara, ön yargılı yaklaşmamalı, bilakis nerede dinsel ve etnik önyargı, nefret ve kin varsa, onlarla mücadele etmelidir. Aksi her davranış, "KAOS" a, zemin hazırlar. Faturalarda, Türk halkına kesilir.