1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

Seçim Matematiği de zaten bunu söylüyor...

11 yıllık iktidarın yıpranmışlığı bir yana...
17 Aralık operasyonları olmuş, Bakan çocuklarının evlerinde milyon dolarlar bulunmuş.
İhaleler, pazarlıklar, rüşvet ilişkileri tamamıyla deşifre edilmiş.
Emniyet ve yargı içinde tam bir tarumar gerçekleştirilmiş.
Gazetelere ve gazetecilere baskılar, işadamlarını ağlatmalar, Twitter'ı yasaklamalar ardı arkasına gelmiş.
Ayakkabı kutuları, para sayma makineleri.
Montaj ve şantaj söylemleriyle geçen günler.
Tüm bu anlattıklarımızın yaşandığı bir ülkede, o ülkenin iktidarı aslında yüzde 5 bile oy alamaz.
Hele hele, seçime çok az bir süre kala bu olayların yaşandığı bir ülkede, iktidar partisinin hiçbir umudu olamaz.
Gelin görün ki, tüm anket sonuçları, hala iktidar partisini birinci parti gösteriyor.
Hala, yapılacak olan seçimlerde iktidar partisinin kesinlikle alacağı sayısız Belediye olduğu ifade ediliyor.
Her ne kadar taşıma iddiaları olsa da, yapılan mitingler bir hayli kalabalık topluyor.
Bu yaşanan tezadın tek bir nedeni var: İktidar alternatifinin olmayışı.
Yani...
Muhalefet partilerinin seçmen nazarında yeterince umut vermiyor oluşu.

MUHALEFET İN YANLIŞI NERDE?
Galiba, seçmenin bir bölümü, muhalefet partilerinin halka bakış açısından muzdarip.
Halk adına çaba harcadığını söyleyip, halka tepeden bakma tavrı en çok gücüne gidiyor bir takım insanların.
Kibir ve ego algısı, seçmeni muhalefet partilerinden uzaklaştırdığı gibi, yanlış olduğunu bile bile iktidar partisine daha da kilitliyor gibi bir durum var ortada.
Yani...
Oy veren yüzde 50'yi sürekli "geri zekalı" olarak tanımlayan bir siyasi yaklaşımın, o geri zekalı dediklerinden dahi oy alamaması gibi bir paradoks yaşanıyor muhalefet cephesinde.

SEÇMEN RENGİNİ BELLİ ETMİYOR

Hatırlarsanız, bundan önceki seçimlerde de hiç kimse açık açık iktidar partisine oy vereceğini söylemiyordu.
Her seçimde oyları artan iktidar partisinin, bu denli oyu nasıl alabildiği herkesi hayrete düşürmüştü.
Her iki kişiden birinin bu iktidara oy vermesi gibi inanılmaz bir olayın gerçekleşmiş olmasının gerekçeleri uzun süre tartışıldı.
Sanki bu seçim öncesinde de benzeri bir tablo var.
Partilerle bağı olanların haricinde kalan seçmenin büyük bölümü hala rengini açıktan açığa söylemiyor.
Dinliyor, tepki vermiyor, hatta onaylamış gibi görünüyor ama çok samimi bulmadığı ortamlar dışında tavrını açıkça dile getirmiyor.

ÇARESİZLİK NEDİR BİLİRLER Mİ?

Bu yazıdaki ifadelerimizi destekler nitelikte bir diyalog yaşadık geçtiğimiz günlerde.
Sohbet ettiğimiz 68 yaşındaki bir adamdı.
Emekli maaşı almaya hak kazanamadığı için bir sitede hizmetli olarak çalışan 3 çocuk babası.
Sorduk seçimlerde oyunu hangi adaya vereceğini.
Söylemek istemedi ama oyunu iktidar partisinden yana kullanacağını hissettik.
-"Bak bu kadar olay oldu, operasyonlar, para kutuları, telefon kayıtları falan. Nasıl oluyor da hala iktidar partisi diyebiliyorsun?" diye sorduğumuzda sinirlendiğini hissettik.
Ve o sinirle "Ne yapayım? Beni Makarnacı-Pilavcı diye ikide bir aşağılayan partilere mi oy vereyim?" cümleleri döküldü ağzından.
Sonra da o ruh haliyle sürdürdü konuşmasını yaşlı adam:
-"Ben aldım o makarnaları pirinçleri. İhtiyacım vardı da aldım. Bugün gelse yine alırım. Çünkü ihtiyacım var. Çaresizlik ne demek bilir misin? Bu durum çaresizliğin gururumu ayaklar altına aldığı bir durumdur. Bunu da biliyorum. En büyük korkum da, bildiğim şeyin başkaları tarafından ikide bir kafama kakılıyor olması. Beni, 68 yaşımda ve bu çaresizlik karşısında yaşadıklarımı, benim maaşımı bir gecede yemek masalarında verenlerin eleştirmesine tahammül edemiyorum."
Her ne kadar "Senin bu halde olma nedenin iktidarların kabahati değil mi?" dediysek de, pek değişmedi fikri.
Sanki, içinde bulunduğu o kötü konumdan çok, konumuna karşı, birilerinin sürekli olarak kendisine karşı göstermiş olduğu kibir, ego ve aşağılayıcı tavırlarıydı onu rahatsız eden.
Sonuç olarak...
Eğer bu gün iktidar partisi bunca yaşanan olumsuzluklara rağmen hala anketlerde birinci parti görünüyorsa...
Eğer bu gün muhalefet partileri, bunca yaşanan olaydan sonra bu iktidarı sandığa tam anlamıyla gömmeyi başaramıyorsa, sorgulayacakları ilk iş, halka yaklaşım tarzını yeniden gözden geçirmek olmalıdır.
Bunun da yolu, iktidara oy vermiş yüzde 50'yi her ağızlar açıldığında "Geri zekalı" ilan etmekten kesinlikle geçmiyor.
Zira...
Muhalefet partilerinin alternatif olabilmesinde de, iktidar partisinin iktidardan gitmesinde de o yüzde 50 içinde yer alan insanların oylarına ihtiyaç var...
Zaten matematik de bunu söylüyor.
.....

Bir de bunlar olmasaydı
Kim ne derse desin Eskişehir'de mahalli seçim çalışmaları seviyeli bir biçimde bu noktaya kadar geldi.
Ne adaylar, ne de partiler birbirleriyle ilgili kavga ortamı yaratabilecek söylem ve çalışmalar yapmadı.
Zaman zaman, Eskişehir'in modern ve eğitimli bir kent kimliğine yakışmayacak hareketler olsa da, bu durum partiler ve taraftarları arasında yaşanabilecek olumsuz olayları ortaya çıkartmadı.
Bu süreç içinde:
Keşke, AK Partili adayların seçim bürolarını yapılan saldırılar da olmasaydı.
Keşke, CHP'li adayların afişleri bu şekilde saldırıya da uğramasaydı.
Neticede seçimlere şunun şurasında bir hafta kaldı.
Herkes Pazar günü sandık başında son sözünü söyleyecek.
Başka söze de gerek kalmayacak.
Umarız bu son bir hafta da seçim çalışmaları ile ilgili bu türden bile olayların olmadığı bir şekilde tamamlanır.
Zaten Eskişehir'in taşıdığı kimliğe de seçim sürecinin seviyeli bir şekilde tamamlanması yakışır.
........

Seçimin flaş
isimleri oldular..
Haftaya yapılacak olan seçimler şüphesiz seçimi kazananların partileri ve ismiyle anılacak.
Ancak...
Bu seçim sürecinde, kazansalar da kaybetseler de isimlerinden mutlaka bahsedilecek isimler de olacak.
Örneğin:
AK Partide Büyükşehir belediye Başkan adayı Harun Karacan, CHP'de Tepebaşı Belediye Başkan adayı Ahmet Ataç ve MHP'De de Odunpazarı Belediye Başkan adayı Emine Edizgil, Bu seçim sürecinde en çok çalışan, ismini en çok duyuran ve kazanmaları halinde bu başarıyı özveri ile çalışmaları nedeniyle tırnaklarıyla kazanan isimler olarak anılacaklar.
...........

BİRAZ DA GÜLMEK LAZIM
Adamın işi varmış, Ankara'ya gidiyormuş, tam uçağa binerken kulağında bir ses:
- 'Binme, bu uçak düşecek!
Dönmüş, bakmış, kimse yok, ama içine de bir kurt düşmüş, binmemiş.
İkinci uçağı beklerken kara haber ulaşmış:
- Uçak düştü kurtulan olmadı.
Koşmuş Haydarpaşa'ya, bilet almış, tam trene binecek, aynı ses kulağında:
- 'Binme bu trene, raydan çıkacak!
Dönmüş, bakmış yine kimse yok, trene binmemiş, gelmiş eve, sabah
gazeteyi açınca tüyleri ürpermiş:
- Tren Eskişehir'de raydan çıktı şu kadar ölü, şu kadar yaralı...
Allahına şükretmiş, koşup otobüse bilet almış, tam binerken yine o ses:
- 'Bu otobüse binme, freni patlayacak!
Dönmüş yine kimse yok! Dayanamamış, sormuş:
- 'Sen kimsin yahu?'
- 'Ben senin iyilik meleğinim!
Adam iyice kızmış:
- Ulan evlenirken neredeydin?

Önceki ve Sonraki Yazılar
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ) Arşivi