Sivil toplum sorunları

Ülkemizde ve kentlerimizde sivil toplum alanına ilişkin çok sayıda ve değişik nitelikte sorunlar olduğunu biliyoruz. Bunların önemlilerinden biri görünürlüktür. Sivil toplum kuruluşlarının (STK’ların) yaptıkları çalışmalar dar bir alana sıkışıp kalmakta kentli yurttaşlara ulaşmakta zorluklar yaşanmakta. Diğer yandan STK’lar ise halkı temsil ettikleri iddiası ile bu gerçeğe ters düşmekte…

İşin aslı şu ki; STK’ların geniş yurttaş topluluklarına ulaşmakta fazlaca gayretli olduklarını da söyleyemeyiz. Genelde kendi tembelliklerini ve halka ulaşmadaki gayretsizliklerini, halkın ilgisizliği olarak yorumlayarak bir tür iç rahatlama yaratmakta. Hâlbuki STK’ların, halkın desteğini almadan gerçek bir sivil güç oluşturmaları mümkün değil. Bu nedenle hem üye hem de gönüllü açısından geniş bir katılımcı yapısına sahip -kitleselleşmiş ve o oranda demokratik işleyişe sahip- STK’lara ihtiyacımız var.

Pek çok dernekte şöyle bir başka kolaycılık yaşanıyor. Üye sayısı 100’ü, aktif katılımcı sayısı 5-10’u geçmemesine rağmen kendilerini tüm toplumun temsilcisi sayma yanılsaması içindeler. Hâlbuki halkın ne bu kuruluşlardan ne de yaptıklarından haberi var. Bu zafiyet ve eksikliğinin, sivil toplumculara işaret ettiği görev daha sıkı, daha sağlam, daha soluklu, daha yaygın ve daha katılımlı çalışmalar yapılması gerektiğidir.

STK türlerinden biri olan vakıfların üye esaslı olmadığını biliyoruz. Konusu gereği bazı derneklerin belli sayıda üyeye hizmet vermesi olağan bir durumdur. Konusu gereği sınırlı katılımcı ile çalışan STK’ların geniş bir kitlesel yapıya sahip olmalarını beklemiyorum. Ama öyle bazı sivil toplum alanları var ki, buralarda yer alan STK’ların kesinlikle yüksek sayıda katılımcılı –çok sayıda üye ve gönüllü sayısına sahip– dinamik ve kurumsal kuruluşlar olması gerekiyor. Bu tür alanlara örnek olarak; çevreyi, kadın hak ve özgürlüklerini, insan haklarını ve gençliği sayabilirim. Bu alanlarda kitlesel ve kurumsallaşmış STK’lara ihtiyaç var. Tabii ki; savunuculuğun öne çıktığı, ihtiyaç olan başka acil alanlar da düşünebiliriz.

Katılımlı STK ihtiyacının arkasındaki nedenlerden biri, sivil toplum kuruluşlarında demokratik işleyişin tam olarak sağlanabilmesidir. Üyeleri ve delegeleri bir sürü gibi yönetmeyi ve denetlemeyi engellemenin yolu, kitleselliğe ve aktif demokratik işleyişe geçiştir. İletişimin açık ve özgür tutulmasını da unutmamak gerekir.

Ne yazık ki; takım tutma anlayışı ile yapılmaya zorlanan STK çalışmaları, yıllar yılı sonuçsuz biçimde sürmekte. Bu anlamda çalışma kalitesi açısından pek çok STK, –örgüt kavramının tu kaka haline getirildiği– 12 Eylül 1980 öncesinin bile çok gerisindedir. Sivil toplumun kendini birilerini başkan yapma, birilerini meclise taşıma, birilerine rant sağlama, birilerine kartvizit edindirme sıkıntı ve anlayışından kurtarması gerekiyor.

Sivil toplumun temel özelliği, herkese ait bir hak ve özgürlükler alanı olmasıdır. Hiç kimse, bunu kendi keyfi, çıkarları veya rant beklentileri için kullanmamalıdır. Kullandırmamak da yine sivil toplumun görevleri arasındadır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Gürcan Banger Arşivi