4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)

4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)

SİYASİLERİN VAATLERİ ÖZDE DEĞİL SÖZDE OLDU

İşçi Emeklileri Deneği Başkanı Sayın Duru'yu ziyarette, bir hanım üyesi, İlaç paralarındaki kesintiyi sordu ve tepki de gösterdi. Oysa tepki gösterdiği sorunun çözümünün de, kendisinin de sorumlu olduğunu ya bilmiyor, ya da göz ardı ediyordu. Çünkü demokrasi ile yönetilen ülkelerde, sorunların çözümü seçmenin elidedir.
AKP, ilaçlarla ilgili kararını, seçimlerden önce verdi. Halk buna tepki göstermediği gibi, Temmuz- 2007 seçimlerinde, yüzde 47 oy vererek, bu kararlardan memnun olduğunu gösterdi. Bir bakıma da alınan kararları onayladı. Hal böyle olunca da halkımızın sağlık alanında yaşananlar karşısında, tepki göstermeye hakları var mı?
İnsanlar, özellikle de siyasi partiler, genellikle de kendi çıkarı söz konusu olduğu zaman, tepki gösterir, evresel değerleri ve söylemleri de çok sık kullanırlar. Hatta nakarat haline getirirler.
Çok partili dönemde, bu değer ve söylemlerin, çok sık gündeme getirildiğine tanık olduk. Özellikle de "SOSYAL ADALET", siyasilerin ağzında, sakız oldu. Ancak toplumda, bir türlü hayata geçirilemedi. Çünkü "ADALET" bir şeyin kendi cinsinin dışında, her şey eşit olması, eşit kılınması anlamına gelir. İşin özeti ise, her hak sahibine hakkını vermek, yanlışlarla doğruları, haksızlarla haklıları, karşılaştırmak suretiyle mağdur olan kişi/kişilerin, hakkını temin etmek demektir.
İslam Dini de, "SOSYAL ADALET" kavramını toplumun huzur ve refahı açısından olmazsa olmaz konumda görmektedir. Gerek ferdi, gerekse sosyal hayatta, ölçüyü kaçırmama, adaletli davranma, zulme ve haksızlıklara son verme, İslam Dinini temel ilkesidir.
Ne var ki, çok partili dönemde, tüm bu gerçekler gözardı edildi. Ortama sürekli, kalıcı ve sonuç alıcı bir şekilde, "POLİTİK" ve "ELİT " güçler hakim oldu. Tablo bu olunca da, "SOSYAL ADALET" hep vaat ve lafta kaldı Sonucu olarak da toplumda biri yerken, diğeri bakmak zorunda kaldı.
Özellikle İkinci Dünya savaşı'ndan sonra, "SOSYAL REFAH DEVLETİ" ulusların hedefi idi. Bu tabloda, ne yalnız fert, ne de yalnız devlettir. Amaç, fert-devlet ikilemidir. İkisinden birini, basamak yapmak ve onun uğruna feda etmek de yanlıştır. Ancak Türkiye için, aynı şeyleri söylemek biraz zor.
Doğrudur. İşçi, memur, emekli dul ve yetimlerin durumu, parti programların da yasalarda, özellikle de seçimler öncesi siyasi iradenin gündeminde hep vardır. Hatta "SOSYAL REFAH DEVLETİ" siyasilerin ağzında sakızdı. Ancak, icraatta, vaat edilen devlet yoktu.
Ak Parti ise hem programında yer verdi, hem de seçimler öncesi, meydanlarda dar ve sabit gelirlileri enflasyona ezdirmeyeceklerini nakarat gibi tekrar etti. Ancak vaatlerin hiçbiri gerçekleşmediği gibi, dar ve sabit gelirliler, IMF' nin insafına bırakıldı. Devletin milyarlarca doları, paralar çar-çur edilirken, alın teri sürekli gözardı edildi. Halk daha da yoksullaştı. Birileri ise sürekli, servetine servet kattı. Siyaset ve siyasetçiye de güven kalmadı.
Türkiye, 1 Ocak 2008'de yasanın yürürlüğe girmesi ile birlikte, sağlık sektörü açısından kritik bir kavşağa yaklaşılmaktadır. Sağlık sektörünün her kademesinde, hastalardan mutlaka katkı payı alınacaktır. Nitekim Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nda yapılacak değişiklikle, sigortalılar yatarak tedavi için yüzde 1 katılım payı ödeyecek. Rakam 600 YTL' ye kadar çıkabilecek. Sevk zincirine uymadan 2. ve 3. basamak hastaneye gidenler 10 YTL muayene ücreti verecek. Diş tedavisinde SGK sadece belirlediği rakamı ödeyecek, kalanı sigortalıdan çıkacak
Öte yandan sosyal güvenliğin, özelleştirilerek bireysel sağlık sigortasına geçilmesiyle, işveren ve devletin sosyal güvenliğin finansmanına katkısı ortadan kalkmış olacaktır. Böylece sosyal güvenlik kurumları, yalnızca sigortalıların katkısıyla ayakta duran ve kâr amacıyla işleyen, kuruluşlar haline gelecektir. Oysa bireysel sigortacılığın, en yaygın olduğu ABD'de oluşan açıkların, önemli bir bölümü, devlet tarafından kapatılmaktadır.
Hülasa, Demirel, Çiler, Ecevit, Yılmaz, Özal ve Erdoğan' da, halkın refah seviyesini, özellikle de yoksulluk sınırının altında yaşam mücadelesi veren, memur, işçi, emekli, dul ve yetimler için çok şey vaat ettiler. Ancak siyasilerin vaatleri, sürekli, özde değil de sözde oldu...

Önceki ve Sonraki Yazılar
4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM) Arşivi