Sorun yaratan çözüm ya da lümpen kentleşme

Günümüzde; ülkemizde yaşanan kentsel sorunların çözüm süreci ilginç özellikler gösteriyor. Çözüm olarak sunulan her proje veya faaliyet, kendisi ile ilgili sorunun çözümü gerçekleşsin veya gerçekleşmesin, kısa sürede yeni sorunlara yol açıyor. Bir başka deyişle; bir sorunu çözmeye çalışırken, yepyeni sorunlar yaratıyoruz. Her çözümün arkasından çözümü çok daha maliyetli olan kentsel problemler gündeme geliyor. Bu sorun-çözüm-sorun sarmalını, ayırımsız olarak ülkemizin her kentinde görmek mümkün. Kent ölçeğinin büyük olması durumunda süreç, çok daha pahalı ve sıkıntılı hale geliyor.

Pek çok kentimizde uzun dönemli kentsel gelişim planları yok. Konu, şu veya bu ölçekte imar planları ile ‘idare edilmeye’ çalışılıyor. İşin ilginci, kent planlaması konusunda uzman olanlar da imar planları ile yetinmek gibi bir at gözlüğüne sahip olmuşlar. İmar planları ile yapılan düzenlemelerin, kenti bir bütün olarak sağlıklı bir geleceğe taşıyacağı izlemindeler. İmar planlarına eşlik etmesi gereken diğer stratejik yönetim unsurları konusunda –kamudan sivil topluma, uzmandan vatandaşa kadar henüz yeterli ölçüde farkındalık ve bilinç oluşmuş değil. Çoğunlukla kentin gelişiminin çok kriterli ve çok aktörlü bir süreç yönetimi olması gerektiği unutuluyor.

Kentin gelişiminde sadece imar planları ile yetinmeyi içimize sindirebildiğimizi varsaysak bile; bu durumda da işlerin yolunda gitmediğini görüyoruz. Örneğin geçtiğimiz yıllarda Ankara’da imar planı üzerinde kısa bir süre içinde 4000 dolayında değişiklik yapılmış. Bu tür imar değişikliklerini hemen hemen her yerleşimde duyuyor ve gözlüyoruz.

Hiç kuşkusuz; imar planı, bir kutsal emir değil. İhtiyaç olduğunda, tabii ki değişiklikler yapılabilir. Ama ülkemizde uygulanan imar değişikliklerinin özüne baktığımızda; bu uygulamaların bir rant sağlama anlayışı üzerine kurulduğunu görüyoruz. Genelde değişiklikler; bir kesimin, bir işletmenin, bir kişinin veya bir siyasetçinin haksız ve adaletsiz yarar sağlayacağı biçimde yapılmaktadır. Aslında yerel yönetim düzeyinde iktidar arama çabasının arkasındaki ana fikir de çoğu zaman bu rantlara olan siyasal taleptir.

Bir kentin imar planları manzumesi, ne denli sıkıntılı olursa olsun bir bütünlük taşır. İmar değişiklikleri, –eğer hata düzeltme amaçlı değilse genelde bu bütünlüğü bozucu bir özellik gösterir. Bir bütünü biteviye bozarak yeni bir düzen yaratma anlayışı, düşük kültürlü ve kalitesiz vizyonlu toplumlara özgüdür. Bu tür toplumlar, geleceklerini kısa vadeli, bencil çıkarlar üzerine kurgulamaya çalışırlar. Rüşvet, yolsuzluk, haksız yarar, rant kollama ve adil olmayan kazanç, böyle toplumlarda ‘rasyonel’ bir yaşam yolu olarak kabul edilir. Bir kentsel politika ve yerel yönetim uzmanı, bu modeli ‘lümpen kentleşme’ olarak isimlendiriyor.

Bana ilginç gelen bir başka noktadan daha söz etmek isterim. Kentin imar planları manzumesinde yapılan rantçı değişikliklerin, kent yararı adına takdim edilmesi ülkemizde artık gelenek haline geldi. Muhtemelen yeni kentsel problemler yaratacak olan imar değişiklikleri, buna karşı çıkanların ‘düşman’ yerine konduğu bir sürece sokuluyor ve böylece kabulü zorlanıyor. Yakın çevremizde, imar değişikliği ile yapılan kavşak düzenlemesi, köprü, otel veya alışveriş merkezi gibi tüm yapılanmaların yepyeni sorunlar yarattığı veya mevcut problemleri büyüttüğü kolayca gözlenir. Yapılanı sahiplenen rantçı anlayış, yeni problemlerin sahiplenilmesine gelindiğinde ise ortalıkta görünmez olur.

Bu süreçte; elbette hatalı davranan, yanlışı göstermemeye çalışan ve edineceği rantı saman altından su yürüterek elde etme çabasında olan, rantçı siyaset ve onun yardakçılarıdır. Ama şunu iyi bilmeliyiz ki; kendi kentinin sahibi olmayı beceremeyen vatandaş da bu soyguna ve lümpen kentleşmeye katıksız ortaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi