
4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)
TARİHTEN DERS ALMAK
Cumhuriyetimizin, özü Lozan, son yıllarda tartışma konusu oldu. Oysa Lozan, bizim devletimizin ve Cumhuriyetimizin mayası hatta tapusudur.
Türkiye, Kurtuluş Savaşı ile Lozan'da, büyük bir zafer kazanmıştır. çok büyük mücadele verilmiştir. Lozan’la, Türkiye, egemenliğini, eşitliğini dünyaya kabul ettirmiştir. Cumhuriyet, bunun üzerine kurulmuştur.
Başta Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk, olmak üzere, Lozan üzerinde, titizlik gösterdiler.. O kadar ki, Lozan Anlaşmasına, bir müddet ara verilmiş ve anlaşmanın birinci bölümü başarısızlıkla sonuçlanmıştı
. Türkiye, hedeflerini elde etmek için, yeni bir savaşa hazır olduğunu ilan etmiş, derhal seferberlik hazırlıklarına başlamıştı. çünkü batı ülkeleri, Türkiye'yi egemen ve eşit bir devlet yapmak istemiyorlardı. Ancak Türkiye, kararlı tutumu sayesinde, sonunda istediğini aldı.
Ne yazık ki Lozan'da. kurduğumuz devletle, bugün vardığımız nokta arasında çok önemli bir fark var. Lozan'da, Türkiye, kendi kararını, kendisi veren, bir devlet olduğunu dünnyaya özellikle de emperyalist ülkelere kabul ettirmişti.
. Cumhuriyetimizi kuranlar, Türkiye'yi karar veren bir ülke haline getirmişlerdi. Maalesef bugün ulaştığımız noktada, Türkiye başkalarının aldığı kararları uygulayan, bir devlet haline getirilmiştir.
Son yıllarda ise “EYALET” sistemi gündemdedir. Kenan Evren’ de sonra, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, Milli Savunma Bakanlarından Vecdi Gönül, Tekirdağ’da katıldığı bir açılış töreninde, federalizme ve Amerika’ya övgüler dizmişıi. Hatta . AKP’li Bakan, ABD’nin, eyalet sistemi uygulamasında, Osmanlı Devleti’nden esinlendiğini söyledi.
Oysa Osmanlı devletini, çökerten de eyalet sistemi oldu. Nitekim Avrupa ülkeleri, önce Balkan toplumlarının, milliyetçilik hislerini kamçılamış, önce ayaklanmaları, sonrada savaşlarla istenilen sonuca ulaşmışlardır.
Diğer bir gerçek ve sorunda, Türkiye, 1944’ten itibaren, milliyetçi politikaları terk etmiş, uydu ülke konumuna doğru hızlı bir şekilde sürüklenmiştir. çok partili döneminde ise bu süreç, daha hız kazandı. IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşlardan, alınan dış borç ise kötü gidişin tuzu biberi oldu.
çok partili dönemde, borçlanarak, devlet yönetmek, kalıcı hale geldi. AKP iktidara geldiği dönmede, Türkiye’ in 2002’de devletin borcu 242.7 milyar TL iken, Aralık 2017’de 3 kattan fazla büyüyerek 876.5 milyar TL oldu. İç borç stoğu 149.9 milyar TL’den 535.4 milyar TL’ye çıktı. Kişi başına kamu borcu ise 2 bin 677 TL’den 10 bin 981 TL’ye ulaştı.
Oysa Türkiye, Atatürk döneminde, Lozan’ dan itibaren, dış borç almamaya, çok özen gösterdi. çünkü Lord Curzon, “ Eger, ileride, bize borç almak için gelirseniz, cebinizdeki bugün kabul etmediğiniz bütün siyasi tavizleri çıkaracağız ,” demişti.
Yine ABD Başkanı, “ BİZ MALİ GüCüMüZLE, DEVLETLERİ İSTEDİĞİMİZ GİBİ YöNLENDİREBİLİRİZ.” diyerek, bir gerçeği ortaya koymuştu.
Ayrıca Cumhuriyeti kuranlar, Osmanlı devleti’ nin, son zamanlarındaki borç tablosunu ve Türk milletinin önüne konan faturaları, çok iyi bildikleri için, dış borç almadan devleti idare ettiler. Buna rağmen de, Osmanlıdan, kalan borucu ödediler ve 150 ton altın bıraktılar.
Yine Atatürk döneminde, dış ticaret açığı olmadan, enflasyona başvurulmadan, dengeli ve istikrarlı bir kalkınma sağlanmıştı. Enflasyon, Atatürk ölüsüzlüğe geçerken başlamış, bir daha da durdurulamamıştır.
Türkiye, 1929 yılındaki dünyada meydan gelen ekonomik krizden, Atatürk’ ün, ekonomik stratejileri sayesinde, başarıyla atlatmıştı. 1929 yılında, bütün dünyayı etkileyen Büyük Buhran’ın etkisi, sermaye ve girişimcilik, yetersizliği nedeniyle, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, devletçilik politikası izlemeye başlamış, ciddi başarılar da elde etmişti.
Batı ülkeleri, 1929 yılındaki ekonomik krizden, ders almadığı gibi serbest piyasa ekonomisini benimsedi. Türkiye’ de, çok partili dönemde, Atatürk’ ün ekonomi, özellikle de sanayileşmedeki başarıları, göz ardı edilerek, aynı hataya düştü. Hızlı bir şekilde kapitalist düzene kaydı.
ABD ve AB ülkeleri, son dünyadaki krizi, Atatürk’ ün yöntemi ile çözdü.. Yani Atatürk’ ün, "mutedil devletçilik" politika ve stratejileri, tıpkı 1929’ da olduğu gibi, ekonomik krize çözüm oluyor.
Nitekim dünyada, meydana gelen son ekonomik krizde, ABD 700 milyar dolar, Almanya 400, Fransa 360 avro ve diğer batı ülkeleri de hemen aynı miktarlarda, bankacılık sistemine yardımda bulundular.. Ancak Türkiye’ deki siyasi otorite, geçmişten ders almadığı gibi, hala serbest piyasa ekonomisinde ısrar ediyor.