
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)
Tasarrufu keşfedemedikten sonra!
Kamu’nun bir açılış töreni, ya da önemli bir toplantısı var misal…
Vali makam aracıyla gider törene…
Şehrin en büyük mülki amiridir sonuçta… Bütün gün o makam aracının üzerinden inmese yeridir.
Hatta…
Güvenlik, hız, zaman açsından makam aracını kullanmıyor olması yanlıştır.
Fakt…
Ne kadar Vali yardımcısı, ne kadar kurum müdürü, ne kadar şube müdürü varsa, her biri makam araçlarıyla gelirler açılışı ya da toplantının yapıldığı yere.
Aynı binadan çıkıp, aynı yere gidecek olanlar dahi, “üçümüz-dördümüz binip, tek araçla gidelim” falan demezler.
Aynı durumu Belediyelerin, müdürlüklerin, kamu kurumu niteliğinde olan dernek ve odaların açılış ve toplantılarında da görmek mümkündür.
Açılış ya da toplantının yapıldığı yer bir anda resmi araçlardan geçilemez bir hale gelir.
Onlar açılış ve toplantıdayken, dışarıda onları bekleyen makam araçları, makam şoförleri tarafından eğer hava soğuksa ısıtılır, hava sıcaksa soğutulur saatlerce.
Nasıl olsa devletin akaryakıtıdır sonuçta kullanılan…
Nasıl olsa hiçbir kısıtlama yoktur o akaryakıtın alımında…
Nasıl olsa o havaya giden yakıtın parası ne şoförden ne de makam sahibinden çıkıyordur…
Mesai saati bitmiş, akşam olmuştur misal…
Restaurant ve mekânların önünde bekleyen resmi makam araçlarını görürsünüz sıklıkla…
Makam sahiplerinin katılması gereken bir yemek olduğunu tahmin edersiniz…
Makam sahibi yemekteyken aracı dışarıda, şoförü de aracın içinde bekler saatlerce.
Yemek biter, makam sahibi havanın durumuna göre ısıtılan ya da serinletilen aracına binip, evine gider. Makam sahibini evine bırakan şoför artık aynı araçla evine mi gider? yoksa makam aracını kuruma bırakıp, kendisini başka bir makam aracıyla evine mi bıraktırır, ya da kendi imkanıyla mı evine gider? Orasını bilemiyoruz…
Neticede bu bilinen bir durumdur…
Neticede bu kamuoyunun en çok yakındığı bir konudur…
Neticede “savurganlık ve tasarruf” denildiğinde ilk akla gelendir makam araçları…
Ama gel gelelim bu duruma bir türlü son verilmez, verilemez…
Devlet; kurumları, belediyeleri ve kamu kurumu niteliğindeki dernek ve odaları ile bir türlü tasarrufu keşfedemez…
Bırakın diğerlerini bir tarafa, en basitinden bir makam araçları ile ilgili küçücük bir tasarruf bile ya akıllara ya da işlerine gelmez…
Devletin yöneticileri sık sık çıkıp“çakar kullanmayın” der de, “makam araçlarını gereksiz kullanmayın” asla demez.
Tasarruf dedik de…
Japonya’daki G-20 zirvesi ile ilgili gündemin büyük bir kısmını, ABD başkanının Türkiye ile ilgili söyledikleri oluşturdu.
Karşılıklı görüşmeler ve alınan kararlar kısa geçti.
Görüşmeler sırasındaki mekânların durumu ise sosyal medya haricinde hiç mi hiç gündeme gelmedi.
Halbuki özellikle Türk medyası en çok bunun üzerinde durmalıydı.
“Mekan” derken, Japon İmparatoru ile Başbakanının Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı kabul ettikleri mekandan bahsediyoruz.
Karşılıklı konulmuş, bomboş, olabildiğince sade bir oda, iki sandalye-koltuk arası bir şey, araya konulmuş bir sehpa.
Dünyanın ekonomik bakımdan en büyük 5 ekonomisinden birine sahip ülkenin, konuk devlet adamlarını ağırladığı mekan bu.
Adamlar itibarın mekan güzelliği ve ihtişamından geçmediğini hem yıllar önce anlamış, hem de bu yıllar öncesinden bu yana uygulamaya başlamışlar.
Yukarıdaki yazıda da anlattığımız üzere biz daha tasarrufun ne olduğunu ve nasıl uygulandığını keşfedemedik…
.....
Yazık oluyor yazık!
Televizyon kanalında “Dünya nadir toprak element rezervleri” konusunu anlatıyor.
“Eskişehir Beylikova’da 50 yıla yakın süredir bilinen büyük bir Toryum rezervi var. Bunu nereden biliyoruz. Ben 40 yıl önce bunun üzerine yapılan bir doktora çalışmasında görev aldım. Bu söylediğim yerde aynı zamanda florit ve barist de mevcut. Var olan rezervin miktarı ise yaklaşık 30 milyon ton civarında.
Sözünü ettiğim nadir toprak element rezervlerinin olduğu bölge ETİ maden işletmesinin ruhsat alanı olarak duruyor. Bugüne kadar hiçbir yatırım yapılmadı.
Bu Türkiye için çok önemli bir kıymet.
çin, Brezilya, Rusya ve Vietnam bu madeni çıkartıp, işleyip, milyon dolarlar kazanıyor. çağımız teknolojilerine ulaşmak için bunu mutlaka değerlendirmeliyiz. Beylikova’dan o madeni çıkartıp, bilgi ve becerilerimizi kullanıp bunu işleyerek, milli bir değer yaratmalıyız. Bu en önemli yerli değerlerimizden biri olacaktır”
Dinleyince insan ister istemez şaşırıyor.
Eskişehir’in ilçesinde ülkenin istifade edebileceği 30 milyon tonluk koca bir değer toprağın altında yatıyor.
Bu değer toprağın altında 50 yıldır yatıp dururken biz ne yapıyoruz?
Başka bir ilçenin göbeğine getirip termik santral kurmanın peşine düşüyoruz…
Hem de bütün bir çevreyi, toprağı, suyu ve havasıyla zehirleme pahasına…
Hem de kat be kat daha küçük bir kazanç uğruna…
Ne diyelim?
Yazık oluyor yazık!
.....
Biraz da gülmek lazım
Sürücü dikiz aynasında kendisini izleyen polis aracını görünce,
kaçabileceğini düşünerek gaza dokunur. Ancak polisi atlamayacağını
anlayınca pes ederek kenara çeker.
Polis arabadan çıkıp sürücünün yanına gelir ve sorar:
-Arkadaş, bugün oldukça yoruldum. Mantıklı bir mazeretin varsa seni
bırakacağım.
Sürücü düşünür ve yanıtlar:
-Karım geçen ay beni bir polis için terk etti. Aynadan polis aracını
gürünce, kaçtığı polis onu geri getiriyor sandım.
-Pekâlâ, gidebilirsin.