4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)

4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)

TEVHİD-İ TEDRİSAD KANUNU

15 Temmuz darbe girişiminin ardından, başlatılan OHAL' de, ilk kararnamede,
Güle Cemaatine ait, 1043 özel öğretim kurumunun, kapatılması dikkat çekti. Bu okulların darbedeki payları da tartışma konusu olurken, darbe ile "TEVHİD-İ TEDRİSAD KANUNU" nun, ne kadar önemli olduğu da bir kez daha tescil edilmiş oldu.
1 Mart 1923'te, TBMM üçüncü yılı açılışında, Mustafa Kemal; "ülke çocuklarının, birlikte eğitim ve öğrenim görmek zorunda olduğunu, öğrenim birliğinin, ülkenin ilerlemesi için büyük önem taşıdığını, bu nedenle "Şeriye Vekaleti ile Maarif Vekaletinin" işbirliğine varmasını gerektiğini ifade etmişti. ve Tevhid-i Tedrisat yasa tasarısı, Saruhan Mebusu ve Maarif Vekili Vasfı Bey ve 57 arkadaşının imzasıyla gündeme getirildi.
Kanunun gerekçesi de : "Bir millet bireyleri, ancak bir eğitim görebilir. İki türlü eğitim, bir ülkede, iki türlü insan yetiştirir. Bu ise, duygu ve düşünce birliği ile dayanışma amaçlarını tamamen yok eder." şekilde ifade edilmişti.
Tasarı, ertesi gün, meclise sunuldu. 429 sayılı Şeriye ve Evkaf Yasası'nın kabulünden sonra Tevhid-i Tedrisat Kanunu, 3 Mart 1924 günü TBMM Genel Kurulunda 430 Kanun Numarası ile kabul edildi.
Tevhid-i Tedrisat Kanunu'ndan sürekli taviz verildi. Bugün arzu edilmeyen olaylar meydana geldi. Oysa kanunun, mutlaka uygulamada tutulmalı, her türlü eğitim, devlet eliyle gerçekleştirilmelidir. Çünkü bazı dernek, vakıf ve cemaatler, eğitim-öğretim çalışmalarını, kendi amaçları doğrultusunda kullanabiliyor. Nitekim Gülen Cemaati, okulları, sayesinde, devlet için de güçlenmiştir.
Gülen Cemaatinin, askeri lise sınav sorularını, sızdırdığı iddiası, Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından, kabul edilen iddianameye de girdi. İddianameye göre, sınav sorularını çalındığının iddia edildiği, 2010 yılında, matematik testinden, bin 214 öğrenci tüm sorulara doğru yanıt verdi. Yani tulum çıkardı. 2014 yılında, kontrollerin arttığı yıl ise bu rakam 2'ye düştüğü tespit edildi.
Yine Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nca tamamlanan, "Ana Gülen Yapılanması" iddianamesinde, "Gülen Yapılanması"nın 1971 yılından itibaren Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde örgütlenmeye çalıştığı belirtilerek: "İlk zamanlarda az olan bu sayı yıllar geçtikçe artmış, 1984 yılından sonra, bu faaliyetler yoğunluk kazanmıştır. O dönemde TSK içerisine yerleştirilen bu öğrencilerin birçoğu şu anda kurmay albay veya general rütbesindedir." tespiti yapıyordu.
Gülen Cemaatinin okulları, mili eğitime devredilecek, Devletin malı olan, okulları da devlet işletilecektir. Öğrencilerin de hiç birini mağdur etmeyecektir. Cemaat okullarında görevli öğretmenlerin, öğretmen lisansları iptal edildiğinden, Milli Eğitim Bakanlığı'nın, yeni alacağı öğretmenlerle, eğitime devam edilecektir.
Ayrıca İyi bir eğitim terörü de önler, Nitekim Prof. Dr. Mahir Kaynak'ın kızı olan, Prof. Deniz Ülke ARIBOĞAN, "Terörle, doğru eğitim yöntemleriyle baş edilebilir" dedikten sonra, "Eğitim, dünyada vatandaş üretme aracı haline gelmiştir. 21. Yüzyılın, en önemli hedefi budur. Bugün dünyada yaşanan olumsuzluklar da kötü ve iyi yönetilmemiş bir eğitimin sonucudur. Bu yüzden sınırları belli ama doğru eğitim ile yeni insan nesli yetiştirilmelidir. Tüm dünyada, barış ancak böyle sağlanır" diyor.
Başta terör olmak üzere, dünyayı tehdit eden ayrımcı görüşlerle, doğru eğitim metotları sayesinde baş edilebilecektir. Ayrıca eğitimin, ideolojik ve siyasi kavramlarla ilişkilerini ve terörü ortadan kaldıracak, doğru eğitim metotları ile mümkün olacağı hususunda bilim adamları hemfikirdir.
Şu bir gerçek ki ülkemizde, dernek, cemaat ve vakıfları eğitim-öğretim alanında etkili olmasından sonra problemler oluşmaya ve ideolojik yönelimleri doğrultusunda çalışmalar, kamuoyunu rahatsız edecek boyuta ulaştı.
Öte yandan ülkemizde,yıllardır eğitim sisteminin, önemli bir ayağını oluşturan, dernekler, cemaatlar, vakıflar ve kuruluşlar aracılığı ile eğitim adı altında yapılan faaliyetlerin, çocuklara yönelik acı ve çirkin sonuçları, ülkenin pek çok yerinde, birer birer ortaya çıkmaya başlamıştır. Karaman İlinde yaşanan, arzu edilmeyen olaylar, bu tür gelişmelere bir örnektir.
Ayrıca ülkemizde, her insanımız da dinini, devlete ait okullarda öğrenmelidir. Nitekim Büyük Önder ATATÜRK, genel eğitime önem vermesinin paralelinde, din eğitimine de önem vermiştir. Din eğitimini, milli eğitimin, ilk hedefleri arasına almakla, kişilerin dinini, diyanetini, öğrenmek mecburiyetinde olduğunu belirtmiş ve okulları, dini eğitimin tek yeri olarak göstermiştir.
ATATÜRK, bu konuda, "Müslümanların toplumsal hayatında, hiç kimsenin özel bir sınıf olarak varlığını korumaya hakkı yoktur. Kendilerinde, böyle bir hak görenler, dini hükümlere uygun hareket etmiş olmazlar. Bizde ruhbanlık yoktur, hepimiz eşitiz ve dinimizin hükümlerini eşit olarak öğrenmeye mecburuz. Her kişi dinini, din işlerini, imanını öğrenmek için bir yere muhtaçtır. Orası da okuldur."demiştir.
Ülkemizde, arzu edilmeyen sorunlar çözülmek isteniyorsa, TEVHİD-İ TEDRİSAD KANUNU, tavizsiz uygulanmalı, her türlü eğitim-öğretim çalışmaları, devlet eliyle yürütülmeli, özel sektör tarafından açılan okullarda, sıkı denetim altında tutulmalıdır. Çünkü eğitim-öğretimin amacı, bilgi seviyesi yüksek, hem bireysel, hem de evrensel, bir kültüre sahip, sağlıklı bir toplum oluşturmak; bireyleri yaşadığı toplumun uyumlu bir üyesi haline getirerek, onları çağın gerektirdiği bilgi ve becerilerle donatmaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM) Arşivi