4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)

4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)

TUNUS VE MISIR'DAN İBRET ALINMALI

Hayat pahalılığı, konut yetersizliği ve işsizliğe karşı, Tunus`ta sokaklara dökülen gençlerin intifadası, Mısır'a sıçradı. Türkiye' de, bu tür sosyal patlamalar olur mu bilinmez ama son yıllarda, etnik kutuplaşma, tehlikeli boyuta ulaştı.
Türkiye ve İslam ülkelerindeki, bu tür sosyal patlamaların ve terör denen belasının arkasında, sürekli batı ülkeleri oldu. Bugünde, Tunus ve Mısır'daki olayların arkasına da ABD olduğu söyleniyor. Aslında bu durum, yadırganmamalıdır. Batı ülkelerindeki insanlar, çeyrek arayla gelen iki büyük savaştan gözleri korktu. Bu korku içinde, paktlar ve İttifaklar oluşturuldu. Siyasetçiler, "Barış" kavramını söylemlerinden düşürmediler. Hatta savaş yapmamakta karar kıldılar. Bu durum, Batı ülkelerindeki politikacıların elini, kolunu bağladı.
Batı ülkeleri, savaşın yerini alabilecek, dünyaya yönelik politika, strateji ve senaryolarını yürütebilecekleri, özellikle de dünyadaki çıkarlarını koruyabilecekleri, şiddete yönelik bir arayış içine girdiler. Sonuçta da "TERÖR" denen belayı buldular. Böylece dünyada, savaşların yerini de terör aldı. Politikacılar açmaza girdikleri yerlerde, savaşa değil, teröre başvurdu. Politika ve stratejilerini ve senaryolarını da savaşlarla değil de terörle gerçekleştiriyorlar. Artık dünya ve ülke başarışını, savaşlardan çok, "TERÖR" tehdit ediyor.
Türkiye'de, teröre, sebep olduğu söylenen ekonomik, Sosyo-kültürel, eğitim sistemi ve psikolojik unsurlar, neden olarak değil, hedef saptırmak için, araç olarak kullanılıyor. Çünkü terörün arkasında, batı ülkelerinin hedef ve stratejileri var.
Öte yandan Türkiye, değişen dünya dengeleri içerisinde Ortadoğu, Balkanlar, Kafkas ve Orta Asya ekseninde, kilit ülke durumundadır. Jeostratejik önemi de artmıştır. Ayrıca, Ortadoğu ile birlikte, Kafkas ve Orta Asya' nın, zengin enerji kaynakları, Batı tarafında kontrol altında tutulmak isteniyor. Bu nedenle de Batı ülkeleri, bu bölgelerde kilit durumuna gelen güçlü bir Türkiye istemiyor. Terör denen belayı veya etnik ve dinsel nefreti körükleyerek sürekli gündemde tutarak, hedeflerine ulaşmak istiyorlar.
Türkiye, son yıllarda, siyasi iktidarın zaafları ve bazı muhalefet partilerinin körüklemesi ile "ETNİK" nefret ve kutuplaşma hızla kazandı. Tedbir alınmaz, hatalar devam ederse, etnik çatışma kaçınılmaz olacaktır. Gelinen bu noktada iktidarın olduğu gibi çok partili dönemde, görev alan tüm siyasi partilerin sorumluluğu vardır.
Nitekim Recep Tayyip Erdoğan, " Kürt sorunu vardır. Kürt sorunu benim de sorunum " demiştir. Karayalçın ise, " Kürt sorununun Anayasa'ya yurttaşlık haklarına dayalı olarak çözmek istiyoruz" diyerek bugünkü olaylara katkıda bulunmuştur. "Kürt realitesi vardır" diyen Süleyman Demirel veya " Avrupa'nın yolu Diyarbakır'dan geçer" cümlesini kullanan, Mesut Yılmaz, Teröristi düz ovaya indirerek siyaset yaptırmak isteyen Ağar, PKK'nın silah bırakmasını alkışlayan, ANAP Lideri Mumcu, bu sözleri ile PKK ve yandaşlarına cesaret verdiler. Olayların bu boyutlara taşınmasına da neden olurken, ABD ve AB senaryolarına da zemin oluşturdular.
Elbette sosyal patlamaların, en önemli nedeni siyasi iktidarların, halka verdiği vaatleri tutmamalarıdır. Çünkü her seçim öncesi, siyasi partiler, seçim bildirgelerinde hayal bile edilemeyecek, vaatlerde bulunurlar. Ancak son günlerde, Tunus ve Mısır' daki olaylar gösterdi ki halk artık siyasilerin, pembe vaat ve stratejilerine kanmıyor. Yaşadığı ortamla, kararını veriyor. Hülasa halka rağmen, başarılı olunmadığı gibi, icraatta gerçekleştirilmiyor.
Türkiye, Tunus ve Mısırdaki benzer olayları, yaşar mı bilinmez ama etnik nefret, bu ortamı hazırlayacak niteliktedir. Nitekim Dış ve iç şer odakları ve PKK tarafından, Türkiye, hızla "KAOSA" ve KARDEŞ KAVGASI" na sürüklenmek isteniyor. Nitekim BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, "Tunus'ta ve Mısır'da olduğu gibi, eğer yönetimler zalimlerin elinde ise halkın direnme hakkı vardır" diyerek, asıl niyetlerini de gösterdi.
Maalesef İktidarın, Kürt açılımı safsatası, etnik tartışmayı, kin ve nefreti de beraberinde getirdi. Siyasilerin, özellikle de liderlerin başlattığı, "ETNİK KİMLİK" tartışmaları, Türkiye'yi, karanlık bir tünele doğru hızla sürüklemeye başladı. Tehlikeli gidiş de hızlandı. Bu alanda herkese görev düşüyor. Şayet tedbir alınmaz, etnik nefret ve kin artarak devam ederse, kaos kaçınılmaz olacaktır. Nitekim CİA eski başkanlarından George J. Tenet " NEREDE ÖNYARGI VE NFRETLE KARŞILAŞIRSAN KARŞILAŞ, MÜCADELE ET. NEREDE KAOS VARSA BİL Kİ ARKASINDA DİNSEL VE ETNİK BİR NEFRET VE ÖNYARGI VARDIR. "demiştir.
Bugün, etnik kimliği, bir sorun olarak ortaya atanlar, çözümü, "alt kimlik-üst kimlik" de görenler; Türkiye' yi bölmeye çalışanlar, ülkemizi bir kaosa sürüklediği gibi, Türk ve Kürtlere de ihanet içindedirler. Oysa birlikte, huzur ve refah içinde yaşamak isteniyorsa, insanımızı, tek yönlü nefret ve ön yargıda kurtarmak ve bu ortamı yaratacak tavır, davranış ve söylemlerden de uzak durmak gerekir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM) Arşivi