1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

Ülke cennet cennet!

Alışveriş merkezinin yanındaki bir kafenin bahçesinde geçiyor şimdi anlatacağım olay.
İkisi erkek biri kız üç çocuğu olan anne-baba, iki ellerinde de poşetlerle gelip oturuyorlar masanın birine.
Belli ki alışveriş merkezinde yüklüce bir alışveriş yapmışlar.
önce, rahat oturabilmek için bir masa daha birleştiriyorlar, sonra da ellerindeki poşetleri koymak için iki sandalye daha çekiyorlar yan masadan.
Sonra beşi de oturuyor masaya.
Garson servisi olmadığını öğrenen baba, tek tek ne yiyip içeceklerini aile fertlerine sorduktan sonra giriyor kafeden içeri...
O sırada çocuklar ve anne aralarında yabancı bir dille konuşmaya başlıyor.
Bir müddet sonra baba elinde dolu iki tepsi ile geliyor masaya...
Tepsilerin içinde yiyecek ve içecekler var.
Tepsileri masaya bırakan baba yeniden içeri girip, yine içinde yiyecek ve içecek bulunan başka bir tepsi ile geliyor.
***
Başlıyorlar yemeye ve içmeye.
Erkek çocukların saçları Amerikan sitili kesilmiş, yer yer kazınarak şekil verilmiş.
Kız çocuğun saçında ise güneşin neredeyse her rengi var.
çocuklar kendi aralarında ve yüksek sesle sürekli yabancı dille konuşuyor, arada da bildiğiniz şımarıyorlar.
Zaman zaman anne ve baba yine yabancı dille onların sohbetine katlıyor, zaman zaman da yine yabancı dilde çocukların yüksek sesle bağırıyor ve şımarıyor olmalarına kızdıkları  tavır ve yüz ifadesinden anlaşılıyor.
***
Altında şort, ayağında deniz terliği ve üzerinde tişört olan baba yeme ve içmesini bitirdikten sonra, oturduğu sandalyede iki yumruğunu yukarı kaldırıp uzun uzadıya başlıyor gerilmeye.
O sırada sandalyesinden de aşağı doğru kayıyor biraz.
Karısına dönüp Türkçe ve etrafta bulunan masalardan da rahatlıkla duyulabilecek yüksek bir sesle  "Şuraya bak? Bu ülke gibisi var mı? Cennet cennet valla!" diyor  ...
O sırada ağzı dolu olan anne konuşamadığı için bir yandan lokmasını yutmaya çalışırken, diğer taraftan kocasının söylediğini onaylamak için başını sallıyor.
O sırada çocuklar yabancı dilde birbirleriyle konuşup, şımarmalarını sürdürüyorlar.
***
Yandaki masalarda oturan insanların gözleri istisnasız bu ailenin masasında.
Zira...
Masadan yabancı dilde öyle bir gürültü çıkıyor ki, ister istemez dikkat o masaya çevriliyor.
Yemeleri içmeleri biten aile kalkıyor masadan çoluk çombalak...
Baba, aldıkları alışveriş torbalarını kafenin önüne park ettikleri lüks bir Alman otomobilinin bagajına tıkarken, çocuklar aracın arkasına, anne de önüne biniyor.
Basıp gidiyorlar sonra.
Kafede oturan herkes, giden Belçika plakalı lüks otomobilin arkasından bakıyor bir süre...
***
Sonrasında...
Adamın biraz önce söylemiş olduğu "Şuraya bak? Bu ülke gibisi var mı? Cennet cennet valla!" sözleri herkesin dikkatini çekmiş olmalı ki; kafede bulunan hemen her masadan benzeri şu sözler yükseliyor;
-"ülke size tabi cennet gelir! Orada euro kazan burada 8-9 katına ye. Sıkıysa gel burada yaşa da, kazandığın Türk parasıyla nasıl cennette yaşadığını gör!"
çapraz masada bulunan iki genç "Yazık ya! Bunlar orada yaşıyor ama bizim burada nasıl yaşamamız gerektiğine karar veriyor" yorumunu yaparken, bir arkadaki masada oturan orta yaşlı bir erkek, masada blunan biri kadın iki arkadaşına "çocuklar Türkçe dahi bilmiyor. öğretmenişler. Ama sorsan ülke hayranı ve hasret çekiyor. Gel gelelim dön yerleş desen hiçbiri gelmez. Vatandaşlıktan çıkar yine de gelmez." diyor...
***
Sonuç olarak...
Aile gidiyor gitmesine de, giden ailenin ardından yapılan yorumlar bir türlü bitmiyor masalarda.
Türkiye gerçekten cennet...
Bu konuda kimseyle tartışacak değiliz.
Ancak...
Türkiye'nin Türkiye dışında yaşayan ve kazananlar için daha da bir cennet olduğu kesin.
Ha bu arada...
Cennet olan Türkiye'de yaşayan ve kazanan, hatta kazanamayanlar için cennet olduğu çok da dığru bir tespit olmasa gerek!


.....


Eskisi gibi..


Salgın yavaş yavaş ortaya çıktığında;
“Aman canım! Bu kadar insanın içinden gelip bizi mi bulacak” diye düşünüyor ve davranıyorduk.
Baktık iş ciddi!
Virüs yakaladığını ya öldürüyor ya da yoğun bakıma sokuyor, o andan itibaren sağlığımız dışında her şeyden vazgeçmiş bir hale geldik.
Hatırlarsınız...
Var olan parasını harcayamaz hale gelmişti.
Yazlığı-kışlığı olan gidemiyordu.
Araba kapının önünde günlerce duruyor ama binemiyordu.
Gelir kaynağı olan işyerlerine kilit vurulmuştu.
Hepsinden, her şeyden vazgeçmişti insanlar…
Herkesin tek düşündüğü “Yeter ki sağlığım gitmesin” temennisiydi.
çok değil aradan 3-5 ay geçti, iş tam tersine döndü.
Şu anda her şey için resmen sağlık feda ediliyor.
Demek ki alışkanlıklar kolay kolay terk edilemiyor, düşünceler kolay kolay değişmiyor.
Salgın ciddi boyulara ulaştığında "Hiç bir şey eskisi gibi olmaz" diyorduk...
Her şey eskisinden de beter oldu!


.....


Niye haber veriliyor ki?


İçişleri bakanlığı açıklamasına iki kez denk geldim.
Belki benim denk gelmediğim başka duyuruları da oldu.
Şöyle deniyordu bakanlık duyurularında;
-"Şu tarihte, yurt genelinde, şu kadar personel ile geniş çaplı bir çalşma yapılacak. Bu çalışmada işyerlerinin salgına karşı aldığı önlemler denetlenecek. Bu arada maske takmayanlar ile sosyal mesafeye uymayanlar ise tespit edilip, hem uyarılacak hem de ceza uygulanacak"
Başından beri bu bana çok acayip geliyor.
Yani...
Bakanlığın salgın tedbirleri kapsamında yapacağı kontorl ve denetim çalışmalarını önceden duyurmasına bir anlam veremiyorum.
Bu tür kontrol ve denetimlerin habersiz yapılmasının gerekli olduğuna, insanların haberdar oldukları denetimlerin denetim olmaktan çıktığını düşünüyorum.
Nitekim...
İnsanların büyük bölümü, sırf denetim yapılacağını bildiği için o güne özel tedbir alabiliyor.
O yüzden...
Bakanlığın zaman zaaman habersiz bu denetimleri yapması lazım.
Hatta...
İşyerlerinde gerekli tedbirleri almayan, kişisel olarak da maske ve mesafeye uymayanlara uyarı dahi yapmadan gerekli para cezasını yapıştırmasından yanayım.
Belki böylelikle, kendi canını tehlikeye attığı umurumuzda bile olmayan insanların, diğer insanlara hastalığı bulaştırarak öldürmeleri ihtimalinin de bir nebze de olsa önüne geçilmiş olacağını düşünüyorum...


.....


BİRAZDA GüLMEK LAZIM


Askeriyede, Karacıların komutanı bir askeri çağırmış. Asker - 'Emret komutanım' diyerek yanına gitmiş. Komutanı yere yatmasını istemiş.
Daha sonra da bir tanka askerin üzerinden geçmesi için emir vermiş
Asker kılını bile kıpırdatmadan yattığı yerde beklemiş ve malumunuz ezilmiş.
Komutan diğerlerine dönerek :
'İşte cesaret' demiş.
Havacıların komutanı da bir asker çağırmış. Asker yine; 'Emret komutanım' diyerek yanına gitmiş.
Komutanı helikoptere binmesini emretmiş.
Asker helikoptere binmiş ve havalanmış daha sonra
Komutanı askere aşağıya paraşütsüz atlamasını emretmiş. Asker de Emre itaat etmiş ve atlamış. Yere çakılmış ve can vermiş.
Komutan da diğeri gibi dönerek :
'İşte cesaret' demiş .
Sıra gelmiş Denizcilerin komutanına. Komutan askerini çağırmış.
Asker çakı gibi hazır ol’a geçmiş ve; 'Emret komutanım' demiş.
Komutan :'Derhal denize atla ve 30 dakika yüzeye çıkma' demiş.
Asker "Yürü len ordan. Sıkıyorsa bi tarafın sen atla da görelim' demiş.
Komutan, diğer komutanlara dönerek :
'İşte asıl cesaret budur' demiş...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ) Arşivi