
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)
Uydurulmuş, basit ve komik bir hikaye gibi gelir bana...
Yıllardır şöyle anlatılır Eskişehir’de yapılan Devrim Otomobillerinin hikâyesi:
-1961 senesinde zamanın Cumhurbaşkanı Cemal Gürsen “Bana bir Otomobil yapın ve yaptığınız otomobili 29 Ekim bayramında halkın görüş ve takdirine sunalım” talimatı verir.
-Bunun üzerine aralarında yurtdışında bulunanlar da dahil olmak üzere 23 mühendis göreve davet edilir.
-Yer olarak bugünkü Tülomsaş’ın içinde bulunan Cer Atölyesi belirlenir.
-Ekibin 129 günü vardır.
-Nitekim 129 günün sonda 3 tane Devrim otomobili üretilmiş ve çalışır vaziyete getirilmiştir.
-üretilen devrim otomobilleri trene yüklenerek, Ankara’ya götürülür.
-Güvenlik açısından depolarına benzin konulmaz.
-20 Ekim sabahı meclisin önünde Cumhurbaşkanı Gürsel tecrübe için otomobile biner.
-Otomobil çalışmaz. Gürsel sorar “Ne oldu?” diye. Cevap “Depoda benzin yoktur” olur.
-Bunun üzerine Cemal Gürsel “Garp kafasıyla araba yapıyorsunuz, ama Şarklı olduğunuz için benzin koymayı unutuyorsunuz” diyerek hışımla aracı terk eder.
-Böylece ilk Türk yerli otomobil üretme hikayesi son bulur…
xxx
Evet. Türkiye’nin üretmiş olduğu ilk otomobil Devrim ile ilgili anlatılan hikaye bu!
Nedense, herkesin inandığı ve bu şekliyle bildiği bu hikayeye insanın mantıken inanası gelmiyor.
Deposuna benzin konulmadığı ve yürümediği için Devrim Otomobilinden vazgeçilmiş olması, gerçekten çocukça bir bahane olarak geliyor bana…
İnsan ister istemez kendi kendine “yahu benzin konulmadığı için yürümediyse koskoca projeden vaz mı geçilir? Aynı araca defalarca benzin koyar defalarca yürütürsün olur biter. Aksayan bir taraf varsa da zaman içinde üzerinde çalışılarak giderilir” Diye düşünüyor.
öyle ya; Edison Ampulü, Graham Bell telefonu bulmadan önce, Ampul ve telefonu bulamamanın binlerce yolunu bulmamışlar mıydı?
O yüzden…
Devrim Otomobili projesinin, sırf deposuna benzin koymama yüzünden iptal edildiği bana her zaman hikaye gelmiştir…
üstelik gerçek olamayacak kadar uydurulmuş, basit ve komik bir hikaye…
Bana göre…
Türkiye kendi ilk yerli ve milli otomobili olan Devrim’i garp kafasıyla bal gibi üretmiş, “bu projeyi bir bahane bulup rafa kaldırın” talimatına karşı çıkılamadığı için de, şark kafasıyla bu benzin konulmama hikayesi uydurulmuştur…
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
Katarlı olsam ben de arsayı Eskişehir’den alırdım!
Katarlıların Eskişehir’den arsa aldığını CHP milletvekili Jale Nur Süllü sayesinde öğrendik.
Yaklaşık 423 bin metrekarelik arsa alındığını söyleyen Milletvekili Süllü, Katarlılar tarafından alınan bu arsaların detayını öğrenmek için mecliste soru önergesi de verdi.
çevre ve Şehircilik Bakanına verdiği yazılı önerge ile sorduğunu açıklayan Süllü, şehrimizin geleceği ile ilgili tasarruflardan, Eskişehirlilerimizin haberdar olması gerektiğini söyledi.
Süllü’nün gerekli araştırmaları yaptığını ve elinde somut veriler olduğunu düşünerek bu açıklamayı yaptığını tahmin ediyoruz…
Fakat yine de, Katarlıların Eskişehir’den aldığı iddia edilen arsaların miktarı ve yerleri muhtemelen ilgili bakan tarafından soru önergesine verilen cevapla ortaya çıkacak…
O nedenle…
Biz, Katarlıların Eskişehir’den söz konusu arsaları aldıklarını kabul ederek ancak şu yorumda bulunabiliriz;
Birincisi: Herhangi bir ülke vatandaşının Türkiye’den toprak satın almasında yasal olmayan bir durum söz konusu değil diye biliyoruz…
İkincisi:
Ben katarlı olsaydım, Türkiye’den arsa alacaksam Eskişehir’den alırdım…
Dikkat edin!
Konya’dan Kayseri’den, Kütahya’dan, Afyon’dan falan değil... Eskişehir’den!
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
Umudunuzun peşinden ısrarla koşacağınız…
Yeni yıldan bir beklentimiz, bir umudumuz olacaksa, öncelikle geride bıraktığımız yılda yaptıklarımızı ve yaşadıklarımızı gözden geçirmekte büyük yarar var.
Hiçbir şey yapmadan hayatımızın değişmesini arzu ediyorsak, bize sadece sihirli bir değnek gerekiyor.
Bu da olmayacağına göre istediğimiz değişimin ancak gayretle olabileceğinin farkına varmamız lazım.
Elbette ki her şey elimizde değil.
Ancak, her yıl, her defasında aynı şeyleri yaparak, bu kez farklı bir yıl olacağını beklemek sonuç alınmasına yetmiyor.
O yüzden…
2020 yılının, hatalardan ders çıkartacağınız ve umudunuzun peşinden ısrarla koşacağınız bir yıl olmasını, bunu yaparken de şansın sürekli yanınızda olmasını umut ediyorum.
Hepinize mutlu bir yıl olsun yeni yıl…
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
Hoşumuza gitti!
Mısır krallığı, köle sahipleri iktidarının sağlamlaştırılmasını başlıca görev sayıyordu.
Aşrı merkeziyetçi bir yönetim sistemi kurulmuştu.
Büyük zenginlikler, krallık hazinesine akıyordu.
Savaş ganimetlerinin yanında devlet gelirinin başlıca kaynağı, kalabaık bir görevliler kitlesinin halktan topladı vergilerdi.
Mahkemeler de köle sahiplerinin çıkarlarına hizmet ediyordu.
Eyaletlerde, adet olduğu üzere, krallığın yargıçlık görevini de, valiler üzerine alıyordu.
Yüksek yargıç ülkenin yönetiminde firavunun başlıca yardımcısı idi.
Firavunun kendisine gelince, O, ulu “tanrısal” yargılama yetkisinin temsilcisi olarak görülüyordu.
Şanına, halkın ve kölelerin çabasıyla kocaman piramitler dikiliyordu.
(İlkel, köleci ve feodal toplum isimli kitaptan)
…………………………………………………………..
Biraz da gülmek lazım
Yaşlı bir adam emekliye ayrılır ve kendine bir lisenin yanında küçük bir ev alır.
Emekliliğinin ilk bir kaç haftasını huzur içinde geçirir ama sonra ders yılı başlar.
Okulların açıldığı ilk gün, dersten çıkan öğrenciler yollarının üzerindeki her çöp bidonunu bağırıp, çağırarak tekmelerler. Bu çekilmez gürültü günler sürer ve yaşlı adam bir önlem almaya karar verir. Ertesi gün çocuklar gürültüyle evine doğru yaklaşırken, kapısının önüne çıkar, onları durdurur ve:
- "çok tatlı çocuklarsınız, çok da eğleniyorsunuz. Bu neşenizi sürdürmenizi istiyorum sizden. Ben de sizlerin yaşındayken aynı şekilde gürültuler çıkarmaktan hoşlanırdım, bana gençliğimi hatırlatıyorsunuz. Eğer her gün buradan geçer ve gürültü yaparsanız size her gün 1 dolar vereceğim" der.
Bu teklif çocukların çok hoşuna gider ve gürültüyü sürdürürler. Birkaç gün sonra yaşlı adam yine çocukların önüne çıkar ve onlara şöyle der:
- "çocuklar enflasyon beni de etkilemeye başladı bundan böyle size sadece 50 sent verebilirim."
-çocuklar pek hoşlanmazlar ama yine devam ederler gürültüye. Aradan bir kaç gün daha geçer ve yaşlı adam yine karşılar onları:
- "Bakın" der:
- "Henüz maaşımı alamadım, bu yüzden size günde ancak 25 sent verebilirim, tamam mı?"
- "Olanaksız bayım" der içlerinden biri,
- "Günde 25 sent için bu işi yapacağımızı sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Biz işi bırakıyoruz."