Vatandaşın gelir hakkı

Herhangi bir kamu ya da kent yöneticisi, “Vatandaşın geçim düzeyi ya da bir gelir elde edip etmediği beni ilgilendirmez” diyebilir mi? Bir üst düzey kamu yöneticisi, “Yurttaşın ne ile geçindiğinden benim bakanlığım ya da dairem sorumlu değildir” şeklinde bir açıklamada bulunabilir mi? Bu soruya “Evet” ya da “Hayır” diye cevap verenler olacaktır. Ama burada bir noktayı gözden kaçırmamak gerekir. Atanmış veya seçilmiş kamu yöneticisinin görevi vatandaşa hizmet etmektir. Hizmetin arkasındaki ana fikir ise daha iyi ve insana yakışır bir yaşamdır. İyi bir yaşamın gereklerinden biri ise vatandaşın geliridir.

Vatandaşın gelir hakkı, toplumu oluşturan kişi, kurum ve kuruluşların tümünün ortak üretimi ile elde edilen hâsıladan her vatandaşın pay alması demektir. Çünkü vatandaşın insan olarak yaşayabilmesi için bu geliri elde etmesi gerekir. Bu nedenle vatandaşlık geliri –bir başka deyişle asgari gelir hakkı– bir insanlık hakkıdır. Eğer sosyal adaletten, mevcut hâsılanın paylaşım adaletinden söz edilebilen bir dünyada yaşamak istiyorsak, vatandaşın gelir hakkını teslim etmek zorundayız.

Bir gelire sahip olmadığı için gününü aç geçirmek zorunda kalan veya yakacak satın alacak geliri olmadığı için soğuğa direnmek durumunda olan bir vatandaşın durumunu nasıl açıklayacağız? Böyle bir durumu “Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir” diye dile getirmek, böylece kişisel ve sosyal ruhumuzu huzura kavuşturmak mümkün müdür?

Vatandaşın gelir hakkı, bir yoksullukla mücadele söylemi değildir. Benzer şekilde vatandaşın gelir hakkı, hali vakti yerinde insanların yoksullara yönelik himmeti veya hayırseverlik esaslı yardımı da değildir. Asgari gelir hakkı, bir vatandaşın bir toplumda yaşadığı için elde etmesi gereken insanlık hakkıdır. Bu hak, bir yandan bireyin toplum içinde yaşamasından kaynaklanan bir sosyal hak olurken; demokrasinin ve özgürlük anlayışının günümüzde vardığı noktada aynı zamanda bir siyasal haktır. Bu nedenle siyasetin söz vermesi ve bir sosyal sözleşme ile güvence altına alması gereken bir insanlık hakkıdır.

Devletin sosyal politika yaklaşımları, genel olarak ulusal hâsılanın veya bütçenin ucundan kıyısından yoksullara bazı yardımlar sağlamak olarak algılanır. Bu süreçte çok basit ama çok önemli bir gerçek gözden kaçırılır. Bu gerçek, devletin insanın varlığı, kalıcılığı ve sürdürülebilirliği için var olduğudur.

İnsana vurgu yaparken kendimi ‘insan odaklı bir yaşam’ söylemine kilitlemediğimi söylemek zorundayım. Vatandaşın gelir hakkı, çok daha büyük bir kapsam olan tüm unsurlarıyla yaşam odaklı yaşam söyleminin bir parçası olmak durumundadır. Bir başka deyişle; sosyal ve ekonomik sistem, bir yandan vatandaşın sürdürülebilirliğini sağlarken, diğer yandan onun canlı ve cansız yaşamsal çevresini de koruyup geliştirmek zorundadır.

Şu noktayı zihnimize kazımalıyız. Yaşam hakkı, sadece bir varlığa sahip olan veya bir gelir elde edebilen vatandaşlara ait değildir. Yaşamın sürdürülebilirliği, bir insan olarak vatandaşlık hakkıdır. Asgari gelir hakkı da bu anlayışın bir parçası olarak insanlık hakkıdır.

Toplumun veya onu oluşturan unsurların ya da devletin öncelikleri, bazı vatandaşları açlığa, yoksulluğa, bakımsızlığa veya açıkta kalmaya mahkûm edebilecek kadar acil, önemli veya öncelikli olamaz. Asıl olan, yaşamın sürdürülebilmesidir. Devlet de bunun için vardır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi