Açlık, yoksulluk ve barış

“Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm”… Ünlü halk ozanımız Karacaoğlan’ın uzun yıllar öncesinden zihnime kazınmış bir dizesi… Yaygın bilinen bu şiirde anılan yoksulluk ise toplumumuzun geleneksel olarak farkında olduğu bir sorun. Bu nedenle günümüzde sivil toplum kuruluşlarımızın önemli bir oranı yardım ve hayırseverlik işleri ile ilgileniyor.

Yoksullar için bir şeyler yapabilme kültürü, Osmanlı’nın yaşam anlayışının bir parçası olmuş daima. İslamiyet’in bu konuda etkili yol göstermeleri var. Ama yoksulluğun, yardımlar dışında çözülmesi gereken bir sosyal problem olduğu gerçeği, ülkemizde henüz yeni kavranıyor. Bu konuda yapılan bilimsel araştırmalar sayı ve içerik olarak emekleme aşamasında sayılır. Bu sorunun farkında olup plan ve uygulama çabası içinde olan yerel yönetimler de yardım yaklaşımının ötesine pek geçebilmiş değiller.

Dünya ölçeğinde yoksullukla mücadele programlarını incelediğimizde ve bu alanda sivil toplum kuruluşlarının yaptıkları çalışmaları izlediğimizde; yetkinlik, etkililik ve verimlilik olarak hayli mesafe almış olduklarını görüyoruz. Eğer yoksulluğa gerçekten esaslı çözümler bulunmak isteniyorsa; dünyanın başarılı örneklerinde olduğu gibi bizde de problemin yardım kuruluşları ve arızi veya periyodik yardımlarla olmayacağının anlaşılması gerekiyor.

Önce şunu kavramak zorundayız. Yoksulluk, yardım derneklerinin çoğalması veya yapılan yardım miktarı ile çeşitliliğinin artması ile çözülebilecek bir problem değildir. Yoksulluk sorunu, çok değişik boyutları olan geniş kapsamlı, kesin olarak sıfırlanamayan ve kısmi bile olsa çözümüne uzun vadede ulaşılabilen bir konudur. Yoksulluk probleminin yardım temelli olarak çözülmesinde ısrar edilmesi, yoksul kesimlerde bir atalet duygusu ve yardım bağımlılığı yaratmakta. Hiç kuşku yok ki; yoksullukla mücadeleyi yardım temellilik gibi kısa vadeli çözüm girişimlerinden kurtarmak zorundayız.

Bu arada şunu ifade etmeliyim. Toplumda kişisel şartları nedeniyle her zaman yardıma ihtiyaç duyacak yoksullar olacaktır. Yerel yönetimler ve sivil toplumun bu yardım kapsamının dışında kalması düşünülemez. Burada özellikle anmak istediğim nokta, yardım yaklaşımının yoksulluğu çözmek için birincil ve yaygın amaç olarak görülmemesi gereğidir.

Bir diğer önemli nokta şudur. Hiçbir birey kendini yoksullukla mücadele süreci dışında tutamaz. Çünkü yoksulluk, sadece onu yaşayanların sorunu değildir. Yoksulluk, bu sosyal olgudan kaynaklanan türev sorunların tüm toplumu etkilemesi nedeniyle bireysel boyutu aşar ve herkesi ilgilendirir hale gelir.

Yoksulluk, özellikle kentlerde olmak üzere bir yabancılaşma nedenidir. Yoksul bireyin yaşadığı çevre ile bütünleşmesinin önünü keser. Yoksulu, toplumun diğer kesimlerinin gözünde ötekileştirir. Kendini toplumun dışında hisseden bireyin ise olağan bir ruh haline sahip olması beklenemez. Yoksulun kötü yaşam koşullarından kaynaklanan sorunları kendi başına çözmesi için yalnızlığa itilmesi ise toplumda başta güvenlik olmak üzere yepyeni sorunlara yol açar.

Yoksulluğun bir sosyal olgu olarak bir başka özelliği, ancak çok disiplinli –çok farklı alanların katılımıyla oluşmuş bir takım halinde çözülebilecek bir problem olmasıdır. Bu özellik aynı zamanda yoksullukla mücadeleye hangi aktörlerin katılması gerektiği konusunda bir ipucu veriyor. Ama öncelikle bu sorunun aciliyetini ve önemini doğru kavramak gerekiyor.

1 Eylül Dünya Barış Günü… Dünya barışı insanlık adına önemli bir idealdir. Dünya barışı; tüm ulusların ve insanların özgürlük, barış ve mutluluk içinde yaşamalarını umut eden bir ülküdür. Açlığın ve yoksulluğun yok olduğu, toplumların barış içinde yaşadıkları bir dünya hasretimiz var olmaya devam edecek.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi